Alex Callinicos

Alex Callinicos son yazıları

Alex Callinicos tüm yazıları

25.09.2023 - 10:44

Sendika liderleri neden emperyalizmi destekler?

Lev Troçki, Ağustos 1940’ta Stalinist bir ajan tarafından öldürüldüğünde masasında “Emperyalist Çürüme Çağında Sendikalar” başlıklı bir makale taslağı bulunuyordu. Bu tamamlanmamış metin, Sendikalar Kongresi’nin (TUC) geçtiğimiz hafta savaş yanlısı bir karar tasarısını rezil bir şekilde kabul etmesinin arkasındaki nedenleri anlamamıza yardımcı olabilir. 

Troçki şöyle başlıyor: “Bütün dünyadaki modern sendikal örgütlenmelerin gelişiminde veya daha doğru bir ifadeyle yozlaşmasında ortak bir özellik bulunuyor: bu özellik onların devlet iktidarına yakınlaşmaları ve onunla birlikte büyümeleri.” Troçki bunu emperyalist çağda kapitalizmin yapısındaki değişimlerle, en önemlisi de ekonomik gücün artan yoğunlaşmasıyla açıklar: “Tekelci kapitalizm, rekabete ve serbest özel girişime değil, merkezileşmiş komuta dayanır.” 

Büyük şirketler, karteller ve devlet artan bir biçimde birbirine bağımlı hale gelir. Troçki’ye göre sendikalar da bu birbiriyle bağlantılı yapıya çekilir: “Sendikaların devlet iktidarıyla çok yakın bağları olan, merkezileşmiş bir kapitalist hasımla uğraşmaları gerekir. Sendikaların -reformist bir pozisyonu savundukları, yani kendilerini özel mülkiyete adapte etme konumunda oldukları sürece- kendilerini kapitalist devlete uyumlu hale getirme ve onunla iş birliği yapmakta yarışma gereksinimi duyması da buradan kaynaklanır.” 

Emperyalizmin artmasına neden olduğu savaşlar ve devrimci mücadeleler bu süreci hızlandırır: “Her ülkenin kendi içerisindeki sınıf çelişkilerinin yoğunlaşması, bir ülkeyle öteki ülke arasındaki karşıtlıkların yoğunlaşması, sosyal reformizmin ömrünü uzatmak için sosyal emperyalizme dönüşmesinin gerektiği bir durum yaratır.” 

Troçki, örnek olarak ABD’de Franklin Roosevelt’in Demokrat Parti yönetiminin desteğini almaya çalışan rakip sendika federasyonlarını verir. Bu örneğe Britanya’nın en güçlü sendika lideri Ernest Bevin’in, Mayıs 1940’ta Winston Churchill’in savaş kabinesine Çalışma Bakanı olarak atanması da ekleyebilirdi. 

“Kendi” kapitalist devletleriyle özdeşleşmek, sendika bürokrasisinin doğasına içkin bir özelliktir. Sendika bürokrasisinin rolü, işçilerin hangi koşullarda sömürüleceğini müzakere ederek patronlarla sınıf uzlaşmalarına girmenin yollarını aramaktır. Bunun sonucu olarak, onları -yanlış bir şekilde- temsil ettikleri işçi sınıfından yabancılaştırıp, egemen sınıfa bağlayan maddi ayrıcalıklar elde ederler. Devletin “ulusal çıkarı” temsil eden bir yapı olarak görüp, emek ve sermaye arasındaki çatışmanın üzerinden atlamak, sınıf uzlaşmacılığının mutlak biçimidir. 

Elbette neoliberal dönemde, devletin çoğu kez ekonomik müdahaleden geri durduğuna ve sendika liderleri ile arasına mesafe koyduğuna şahit olundu. Margaret Thatcher, selefi Harold Macmillan’ın hükümet, patronlar ve sendikalar arasında bir pazarlık platformu olarak kurduğu Ulusal Ekonomik Gelişme Konseyi’ni devre dışı bıraktı. 

Neoliberal saldırının etkisiyle sendikaların gücü azalırken, sendika bürokrasisi mücadele etmekte başarısız oldu. Bazen “korporatizm” olarak anılan eski güzel günlere dönmek istiyorlardı. Ne zaman işçiler işlerini kaybetme tehlikesi yaşasalar, sendika liderleri bir mücadeleye girmek yerine hükümetin müdahil olması çağrısında bulundular. Geçtiğimiz hafta, Cowley’deki BMW’de ve Tata Çelik’te yeni yatırım yapılması karşılığında sübvansiyon talep ettiklerinde de aynı yola başvurdular. 

Emperyalist Britanya devletinin yurtdışındaki saldırgan faaliyetlerini desteklemek, bu sınıf uzlaşmacı tutumun mantıksal bir uzantısı. Sendika liderlikleri her iki dünya savaşında da yurtsever sadakatlerini şevkle ilan ettiler. Dolayısıyla geçtiğimiz hafta kabul edilen karar tasarısı daha geniş bir “sosyal emperyalizm” örüntüsünün bir parçası. 

Bu kısmen sektörel çıkarları yansıtıyor; karar tasarısını sunan GMB çok agresif bir biçimde, silah endüstrisinde çalışan üyelerini savunduğunu iddia ediyor. Sanki şu anda yaşanan savaşa sürüklenme haliyle iş birliği yapmak, alternatif üretim biçimlerine yatırım yapılmasını için mücadele etmekten daha iyi bir yolmuş gibi! Sendika bürokrasisi hem ideolojik hem de maddi olarak “kendi” emperyalizmlerini desteklemekte kararlı. 

Her iki dünya savaşında da işçi hareketinin tabanındaki militanlar, savaş ekonomisinin talep ettiği arttırılmış sömürüye isyan ederek, bu sınıf uzlaşmacılığına meydan okudular. Bu iki korkunç mücadeleden ikincisinin yavaş yavaş baş gösterdiği bir dönemde yazılan Troçki’nin metni, geçerliliğini koruyor. 

Troçki “sendikaların kapitalist devlet karşısında tam ve koşulsuz bağımsızlığı” ve “sendikal demokrasi” çağrısı yapıyordu. Bunu başarmanın yolu, işçilerin şu anki grev dalgasını sabote eden sendika görevlilerinden bağımsız bir şekilde harekete geçmesine olanak sağlayabilecek olan taban örgütlerinin geliştirilmesinden geçiyor. Bunu başarmak için yapılması gereken bir başka şey de -Troçki’nin de vurguladığı gibi- sendikalar içerisinde “devrimci liderliği” geliştirmek.   

Alex Callinicos

(Çeviri: Onur Devrim)


Bültene kayıt ol