Nuran Yüce

Nuran Yüce son yazıları

Nuran Yüce tüm yazıları

21.09.2023 - 10:20

Sezgin Tanrıkulu yalnız değildir

CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu, katıldığı bir canlı yayın programında şu sözleri dile getirdi: 

“TSK’nın yaptığı her şey, eleştiriden azade değil. Biz milletvekiliyiz bunları sorgularız. TSK değil mi 12 Eylül’de darbe yapan? Bu ordu değil mi 15 Temmuz’da darbe girişimi yapan, köyleri yakan... Benim takip ettiğim davalar var. 15 köylüyü helikopterden atan TSK değil mi? AİHM kararıyla sabit hale gelen... Biz eleştirel yaklaşırız. Soru sorarız, doğru olup olmadığını sorarız, TSK üzerinden bu tür şaibelerin kalkması amacıyla bunu sorarız. 40 yılda her şeyi doğru yapsaydı Türkiye bu durumda olmazdı. AİHM kararı orada, 15 tane köylüyü kim attı? Bu kadar köyü kim yaktı? Daha yeni Roboski Uludere oldu... Sizler de eleştirel yaklaşamadığınız için Türkiye bu noktaya geldi.” 

Bu sözlerinin ardından da iktidar, TSK ve kendi partisi tarafından hedef haline getirildi.  Ve Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir tatil gününde alelacele Sezgin Tanrıkulu hakkında “Türk Milletini, Türkiye Cumhuriyeti Devletini, Devletin Kurum ve Organlarını Aşağılama ve Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama” suçlamalarından soruşturma açtı. Tanrıkulu’nun dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin fezleke de TBMM’ye iletilmek üzere Cumhurbaşkanlığına gönderildi.

Tanrıkulu’nun televizyondaki sözleri kendi yargıları değil belgelerle, görgü tanıklarıyla, ifadelerle kanıtlanmış ve AİHM’in de Türkiye’yi mahkum ettiği davalara ilişkindi. 

1990’lı yılarda yakınları kaybedilmiş insanların yıllara yayılan, her türlü hukuksuzluğa mahkum bırakılan zorlu mücadelelerinin sonrasında açılan davalar ile sabitlenmiş suçlara ilişkindi. 

Tanrıkulu’nun ifade ettiği, Diyarbakır Kulp’ta kaybettirilen 11 kişi için AİHM’de açılan dava dosyasının başlığı “Mehmet Salih Akdeniz ve diğerleri vs Türkiye”. 

97-98 yıllarında iki kere Türkiye’ye gelen üç hukukçunun yaptığı incelemeler sonucu, 99 yılında yayınlanan raporda TSK’nın bölgede yaptığı operasyon sırasında gözaltına alındıkları ama hiçbir resmi gözaltı işlemi yapılmayan 11 kişinin en son helikoptere bindirilirken görüldüğü ve bir daha kendilerinden haber alınamadığı söyleniyor. 

2001 yılında AİHM bu davada Türkiye’yi, kaybolan 11 kişinin ailesine toplamda 311 bin sterlin ödemeye mahkum etti. 2003 yılında ise aynı bölgede köylüler tarafından bulunan kemik ve eşyalar için bölgeye savcının gelmesi talep edildi. Savcı güvenlik gerekçesi ile gelmeyi reddedince köylüler kemikler ve diğer eşyaları çuvallara doldurup savcıya götürdüler. Adli Tıp Kurumu tarafından verilen raporda kemiklerin en az dokuz kişiye ait olduğu ve bunlardan ikisinin Mehmet Salih Akdeniz ile Behçet Tutuş’a ait olabileceği (yüzde 99.99 oranında) söylendi.

Sezgin Tanrıkulu yıllardan beri hak, adalet ve eşitlik mücadelelerinin içinde yer alıyor. 

Kendisine karşı başlatılan, başta AKP milletvekilleri, yöneticileri olmak üzere İYİ Partiden MHP’sine dek uzanan tepkiler ve tabiî ki kendi partisinden de yapılan “milletimizin gözbebeği Türk Silahlı Kuvvetleri’ni töhmet altında bırakan ifadeleri kabul edilemez” açıklamasına karşı hakikatlerin şimdiki siyasi atmosfere göre eğilip bükülemeyeceğini dile getirerek gerçekleri söylemeye devam ediyor.

Bu gerçekleri ifade eden kişilerin yanında, amasız fakatsız durmak, bugünkü karanlık ortamı aşmanın tek koşuludur. 

Sezgin Tanrıkulu’nun yanındayız.

Nuran Yüce

(Sosyalist İşçi)

 

Bültene kayıt ol