2023 Mayıs seçimleri sonrasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yeni dönemde AB ile ilişkilerin yeniden geliştirilmesine olumlu baktıklarını, yeni gelişmeler beklediklerini açıkladı.
Kısa süre önce de yeni Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Ankara’da AB komisyonun genişlemeden sorumlu üyesi Oliver Varhelyi ile görüştü.
Görüşmede Türkiye-AB ilişkilerinin geliştirilmesi ve vize kolaylığı gibi konular ele alındı. Ama Türkiye’nin tam üyeliği ve katılım müzakerelerinin canlandırılması, uzun süredir olduğu gibi ele alınmadı.
Avrupa Parlamentosu’nun (AP) Türkiye raportörleri her yıl bir Türkiye raporu yayınlıyor. Raporda Türkiye’nin yarım yüzyıllık AB rüyasının fotoğrafını çekiyorlar. İki gün önce medyaya yansıyan bu yılki raporu, Avrupa Parlamentosu (AB) Türkiye raportörü İspanyol parlamenter Sanchez Amor hazırladı.
Rapor, AB’nin gündeminde, görüşülüyor. Raporda, insan hakları, hukuk ve demokratikleşme konularında ciddi belirlemeler ve uyarılar var.
Türkiye’nin de üyesi olduğu Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi’nin (AKPM) 12 Ekim 2022 tarihli kararı çerçevesinde, Türkiye’nin yükümlülük ve taahhütleri hatırlatılıyor. Bu kararların Ankara açısından bağlayıcılığı dile getiriliyor.
Raporda AİHM’nin Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarına vurgu yapılıyor. Katılım müzakerelerinin yeniden başlatılması için değil ama, AB-Türkiye ilişkilerinin yeniden canlandırılması, geliştirilmesi için “Kürt sorunu konusunda yeni ve saygın bir siyasi sürecin başlatılması da isteniyor. “
Yani katılım müzakeresi için önce AB ile iyi ilişkilerin kurulması, verilen taahhütlerin ve yükümlüklerin yerine getirilmesi isteniyor diyebiliriz.
Türkiye için artık bu türden raporların ne önemi var ki denebilir. Doğrudur, 2000’li yılların başlarında Türkiye’de esen AB ile müzakere sürecinin pozitif siyasal rüzgârını arkasına alarak iktidar gelen AKP, uzun bir süredir artık buna ihtiyaç duymuyor, bambaşka bir yöne doğru ilerliyor.
İktidar için artık AB normlarına ihtiyaç duyulmadığı gibi, yasa, anayasa ve hukuk gibi az sayıda yerleşik norm da askıya alındı, keyfilik rejimin karakterini belirledi.
Ya muhalefet? Mayıs seçimleri öncesi Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem vaadiyle bir araya gelen ve seçim öncesi iki yıla yakın bir süre Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne karşı oluşturulan Millet İttifakı partileri, rapor konusunda dişe dokunur tek bir cümle kurmadılar.
Halbuki, altı partinin ortaklaşa hazırladığı, 30 Ocak 2023 tarihinde ortak açıkladıkları Millet İttifakı Ortak Politikalar Mutabakat Metninin özetinin 39. sayfasında Dış Politika bölümü altında, “Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedefimiz doğrultusunda bu alandaki sürecin diyalog, adalet ve eşitlik çerçevesinde tamamlanması için çalışacağız” biçiminde, çok net ve açık taahhütte bulunmuşlardı. Uluslararası sözleşmelere ve dikkat çeken bir biçimde AİHM kararlarına uyulacağı belirtilmişti.
Seçimlerde istenen başarı elde edilemeyince ortak mesai, vaatler unutuldu, hazırlanan belgeler raflarda tozlanmaya terk edildi.
Dahası, seçim yenilgisi sonrasında ağızlarına pelesenk ettikleri “değişim ve dönüşüm” sözcüklerinin arkasına gizlenerek, muhalefet partilerinin her biri kendi kabuğuna çekilme ve geçmiş siyasal bagajlarının küflenmiş bütün siyasal yaklaşımlarını, tutumlarını parlatma ve asıllarına rücu etme çabasına koyuldular. Seçim sonuçlarından çıkardıkları dersin büyük ölçüde bu olduğu anlaşılıyor.
Millet İttifakı partileri adeta kendilerini yalanlama yarışındalar. İki kısa örnek: CHP’nin desteğiyle seçimlere girme, siyasette tutunma fırsatı yakalayan İYİP, her platformda CHP’yi suçluyor. CHP mitinglerinde CHP seçmeninden bir oy da partisine isteyen İYİP Genel Başkanı Meral Akşener, yerel seçimlerde her yerde kendi adaylarıyla seçimlere katılacaklarını açıklarken, “CHP’nin adaylarına seçim kazandırmak için parti kurmadık, ittifak siyaseti Türkiye’ye yaramıyor, kutuplaşmayı derinleştiriyor” gibi inandırıcı olmaktan çok uzak cümleler kuruyor. Partisini kurduktan beş yıl sonra üçüncü yoldan söz etmeye başladı.
İYİP, Mayıs öncesi Cumhurbaşkanı Sisteminin yerine Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ortak çalışmasına mesai harcadı. Başarısız seçim deneyimi sonrasında Türk milliyetçiliğinin siyasi adresi MHP’nin yerini almayı kafasına koymuş gözüküyor. Partilerinin bu yerel seçimlerin parlayan yıldızı yapmayı hedeflemişler.
Millet İttifakının amiral gemisi CHP ise seçim öncesi iddialarından, söylemlerinden her gün daha fazla uzaklaşan bir yönelime girdi. CHP Genel Başkan adayı olduğunu duyuran Özgür Özel’in bugün açıkladığı Tutum Belgesi’nde ne var bilemeyiz. Yazı Özer’in açıklamasından önce yazıldı.
CHP’nin iddialı isimlerinden bir diğeri Ekrem İmamoğlu, 9 Eylül 2013 tarihli Cumhuriyet gazetesine yazdığı “Geçmişin İlhamıyla Geleceğin Vizyonuna” başlıklı iddialı yazısında değişimin sınırlarını sergiledi.
Yazıda demokrasi, eşitlik, adalet, hukuk, özgürlük ve temel insan hakları gibi günümüzün evrensel haklarından ve insanlığın kazanımlarından tek bir cümle dahi söz etmiyor.
Yanılıyor, yüz yılık geçmişin hatalarıyla yüzleşmeden, hesaplaşmadan yeni inşa edilemez. Geçmişin politik kolonları üzerinde yükselmeye çalışan parti de ülke de geçmişe saplanır kalır.
Türkiye’nin ihtiyacı, CHP’nin yakın ve uzak geçmişinin radikal muhasebesinden alınacak ilhamla geleceği inşa etmek zorunda olduğumuzdur. Bunu en son Diyarbakır Milletvekili, hak savunucu Sezgin Tanrıkulu’nun silahlı kuvvetlere yönelik sözleri nedeniyle yaşananlar bir kez daha gösterdi.
Özetle bugün muhalefet partilerinin, neye muhalefet ettikleri daha fazla bulanıklaştı ve iktidara benzeme konusunda daha ileri bir noktadalar. Türkiye’nin yakın tarihinin en karanlık döneminde, muhalefet neye muhalefet ediyor, bu net değil.
Hakan Tahmaz