Joe Biden yönetiminin Ukrayna'ya misket bombası tedarik etme kararı, savaşın doğasına dair tartışmaları çok daha berrak hale getirdi. Artık Washington'un Rusya'ya karşı bir vekalet savaşı yürüttüğünü inkar edebilmek için ya bir aptal ya da bir düzenbaz olmak gerek.
Misket bombaları savunma silahları kategorisinde yer almaz. Tasarlanma amaçları, tek seferde mümkün olduğunca çok can almaktır. Arkalarında, savaş sonlandıktan uzun süre sonra bile sivilleri, özellikle de çocukları öldürecek ya da sakat bırakacak, her an patlamaya hazır küçük bombacıklar bırakırlar.
Bu silahların tedarik edileceğine dair karar, BBC'nin güvenlik muhabiri ve İngiliz devletinin muteber bir savunucusu olarak bilinen Frank Gardner'ı bile şoke etmiş görünüyor: "Misket bombaları dünyanın pek çok yerinde haklı nedenlerle yasaklanmış, korkunç, ayrım gözetmeyen bir silahtır."
Bu saldırı silahlarının barbarca bir tercih olduğuna hiç şüphe yok. Ancak mesele bunun da ötesine geçiyor. Gardner durumu şöyle açıklıyor: "Ukraynalılar şimdi işgalci Rusları 1.000 km'lik bir savaş cephesi boyunca uzanan derinlemesine kazılmış savunma mevzilerinden çıkarmaya çalışmak gibi zorlu bir görevle karşı karşıyalar. Ukrayna yeterli sayıda topçu mermisine sahip olmadığı için buradaki eksiğini tamamlayabilmek adına ABD'den tüm bu savunma siperlerini yöneten Rus piyadelerini hedef alabilecek misket bombaları göndermesini istedi."
Anlaşılabildiği kadarıyla, ABD, Ukrayna’yı işgalci Rus güçlerini geri püskürtmesi ve muhtemelen Kırım da dahil olmak üzere kaybettiği topraklarını geri alabilmesi için silahlandırıyor. Dolayısıyla bu saldırı ne kadar başarılı olursa, Prigozhin darbesiyle iyice zayıflamış olan Vladimir Putin'in nükleer silahlara başvurma kararı alma ihtimali de o kadar artacaktır.
Artık kimse Ukrayna hükümetinin ihtiyaç duyduğu çeşit çeşit silahı tedarik etmenin "ahlaki bir zorunluluk" olduğunu falan söylemesin. Zira bunun sonucunda yaşanabilecek bir nükleer savaş gezegendeki herkes için ölümcül bir tehdit doğurur.
Çin hükümetinin, Devlet Başkanı Xi Jinping'in Mart ayında Moskova'yı ziyaret ederken Putin'i nükleer silah kullanmaması yönünde uyardığına dair açıklaması şimdi daha da anlam kazanıyor. Rusya'nın, Batı yaptırımlarını aşabilmek için Çin'e büyük ölçüde bağımlı olduğu da düşünülürse, bu uyarı hiç değilse bir nebze rahatlamamızı sağlayabilir. Ancak buna da güven olmaz. Zira termonükleer güçlerle donatılmış bir devleti yöneten gücün, siyasi ve kişisel beka tehdidi altındayken ne yapacağını, nasıl davranacağını bilemiyoruz çünkü bize bu konuda fikir verebilecek bir emsal bulunmuyor.
Ancak Biden’ın Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski'ye her istediğini vermeyeceği de ortada. Nitekim diğer taraftan, ABD ve Almanya’nın, NATO'nun bu hafta Litvanya'nın Vilnius kentinde gerçekleştirilecek zirvesinde Orta ve Doğu Avrupa'daki Rusya karşıtı hükümetler tarafından uygulanan, Ukrayna'nın üye olarak kabul edilmesi yönündeki baskılara da direndiği biliniyor.
Washington ve Berlin, Putin sonrası Rusya ile bu seviyede bir düşmanlık sürdürme konusunda temkinli davranıyor.
Rusya seçkin azınlığı ise Ukrayna ile aralarındaki uzun sınır hattında NATO güçleri bulundurulmasına karşı çıkıyor. Kaldı ki Kuzey Atlantik Antlaşması'nın 5. maddesi uyarınca, NATO'nun gelecekteki bir savaşa doğrudan katılmama kararı alması da şimdiki kadar kolay olamayacak.
Türkiye’yi saymazsak, NATO'nun geriye kalan en büyük askeri güçleri olan ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa şimdi Ukrayna'yı tam üyeliğe kavuşturacağı şüpheli bir taahhütler paketi sunmaya hazırlanıyor. Financial Times'a göre, "bazı yetkililer bu taahhütleri, Washington'un Yahudi devletine sağladığı aleni askeri desteğe benzer bir 'İsrail modeli' olarak yorumluyor.”
"ABD bir yandan da İsrail'in Orta Doğu'da 'niteliksel bir askeri üstünlük' kazanmasını sağlamayı taahhüt ediyor ve her 10 yılda bir mutabakat zaptı imzalıyor. Yetkililer, Ukrayna'nın da benzer bir taahhüt koparabileceğini ve bu destek sayesinde ülkenin savunmasını uygun bir zemine oturtabileceğini söylüyor."
Zelenski de Nisan 2022'de şu sözleri dile getirmişti: "hiç şüphe yok ki kendine özgü bir 'büyük İsrail' olacağız. Tüm kurumlarda, süpermarketlerde, sinemalarda Silahlı Kuvvetler veya Ulusal Muhafız güçlerinin olmasına şaşırmayacağız, hepsinde silahlanmış insanlar olacak. Önümüzdeki on yıl içinde güvenliğin bir numaralı meselemiz olacağından hiç kuşkum yok."
Apaçık ortadadır ki bir yandan NATO üyeliği ve bir yandan da ABD'den İsrail ölçeğinde bir askeri yardım paketi almak, yani hem pastam dursun hem karnım doysun diyebilmek istiyor. Ancak Washington ve Berlin bunu reddedecek olursa gidecek başka bir yeri kalmayacak.
Biden ise daha büyük ölçekli bir savaştan kaçınma ama aynı zamanda Putin'i sıkıştırmaya da devam edebilme arzusunda.
Bu arada, etkin güçleri açısından zayıf olsalar da bağıra bağıra savaş çığırtkanlığı yapan Orta ve Doğu Avrupalıları da (Polonya hariç) yanında tutmak zorunda kalacak – Baltık ülkeleri, Avrupa Birliği milli gelirinin yüzde 0,5'inden azını temsil ediyor.
Sözün özü, Ukrayna'ya misket bombaları tedarik etmek, mevcut dengeyi her halükarda daha büyük ölçekli bir savaşa doğru zorlamak anlamına geliyor.
Alex Callinicos
(Çeviri: Tuna Emren - Sosyalist İşçi)