(Dosya) Sandık 14 Mayıs’ta kuruluyor: AKP-MHP iktidarının sonu göründü

26.01.2023 - 11:12

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hem başkanlığın hem de parlamento üyelerinin belirleneceği seçimlerin olağan tarihinden bir ay kadar öne alınarak 14 Mayıs 2023’te gerçekleştirileceğini duyurdu. Böylelikle uzun zamandır hazırlanılan seçim takvimi de fiili olarak başlamış oldu. 

Erdoğan, seçim tarihini, 1950’de DP’nin kazandığı seçimlerle aynı güne denk getirerek “Yeter söz milletin” sloganını kullandı. AKP yıllardır geleneksel olarak Demokrat Parti çizgisine yaslanıp CHP’ye karşı böylesi bir noktadan eleştiri getiriyordu. Ancak bugün siyasi manzara artık bütünüyle değişmiş durumda, dolayısıyla 1950’deki DP sloganının kullanılması hayli komik kalıyor. Birincisi, DP bu sloganı seçimler olmadan diktatörlükle iktidarda kalan bir partiye karşı muhalefet saflarından söylüyordu. AKP muhalefette olmadığı gibi 20 yıldır memleketi yönetiyor. Eğer bundan sonra “yeter” denilip “söz milletin” olacaksa, bugüne kadar 20 yıllık AKP iktidarlarında söz milletin değil miydi sorusu akla gelebilir. İkincisi, AKP “sözün milletin olması gerektiğini” savunma özelliklerinden çoktan kopmuş bir siyasi organizma. Bunun örneğini Kürt illerinde iki dönemdir onlarca belediyeye atanan kayyumlarda görebiliriz. AKP, Kürt halkının sandıktan çıkan iradesini tanımıyor, “söz milletin” anlayışının tam aksine oraları yönetecek ceberrut görevlilerini bölgeye atıyor. Fakat Erdoğan ve partisinin seçim sonuçlarını tanımadığı tek örnek bunlar da da değil. 2019’da İstanbul büyükşehir belediye başkanlığı seçimlerini CHP adayı Ekrem İmamoğlu kazandıktan sonra AKP bu sonuçları tanımamış, YSK üzerindeki gücü ve kontrolü sayesinde seçimlerin yenilenmesine yol açmıştı. Yenilenen seçimlerde İstanbul halkı “yeter söz milletin” demiş ve AKP’nin birkaç bin oy farkla aldığı yenilgiyi %10’luk fark atarak bir hezimete dönüştürmüştü.

Nefret dolu bir iktidar

AKP’nin MHP ile kurduğu koalisyon, bırakın sözün millette olmasını, milleti oluşturan farklı farklı kesimlere nefret kusuyor. Kadınlara yönelik düşmanlık İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kararının ardından tırmanışa geçti. LGBTİ+lara yönelik nefret mitinglerini şimdi anayasa değişikliği çabası izliyor. Kürtlere yönelik 1990’ların “terörist” söylemi ve bütün ayrımcılıklar AKP-MHP eliyle geri getirildi. İktidarın toplumu sağcılaştırma projesi sokak hayvanlarının katledilmesine kadar vardı. Artık Türkiye sık sık hayvanların öldürülmemesi gerektiğini söyleyen mitinglerin yapıldığı bir yer.

İsveç’te bir aşırı sağcının Kuran yakma eyleminden sonra AKP sözcüleri her yerde “ırkçılığa ve nefrete karşı insanlığın ortak mücadelesini” savunan laflar ediyorlar. Oysa bizzat AKP iktidarı, ırkçılığın ve nefretin yaygınlaşmasına katkı sağlayan bir egemen sınıf partisi. Ve bu düzene, ayrımcılığa, nefrete karşı mücadele edenlerin, sorunun kaynağını oluşturan güçlerden alacakları bir tavsiye yok.

AKP-MHP’ye karşı mücadeleye!

Erdoğan için en can sıkıcı olan durum ise seçimleri kaybetme olasılığının çok çok yüksek olması. Birçok anket firması kamuoyu yoklamalarına devam ediyor. AKP’liler Kasım-Aralık aylarında toparlanmaya başladıklarının, AKP teşkilatlarının çok hareketli olduğunun, sorunları “Erdoğan’ın çözeceği” algısının yerleşmeye başladığının propagandasını yapıyorlardı. Bu hava dağılmış durumda ve Erdoğan yine muhalefetin tüm adayları karşısında kaybediyormuş gibi gözüküyor. Burada “Erdoğan aday olamaz”, “Seçime girerse kaybetmez” gibi moral bozucu tartışmaların etkisini kırıp önümüzdeki 4 aylık süreyi AKP-MHP koalisyonunun yenilgisi için çabalayarak geçirmekte fayda var.

Sosyalist İşçi bir yılı aşkın süredir “sandığı bırak mücadeleye bak” sloganıyla, tüm hesaplarını seçime endeksleyen tutumlarla tartışıyor ve işçilerin, ezilenlerin mücadelelerinin örgütlenmesinin yaratacağı aşağıdan basıncın dünyanı değiştirmek -ve aynı zamanda seçim süreçlerini de sol için güçlendirmek- açısından elimizdeki en değerli şey olduğunu söylüyordu. Bu tutumu sürdürürken, artık son virajda seçim için de emekçilerin politikleşmesiyle bağ kuran, AKP-MHP’nin gidişini güçlendirecek faaliyetleri örgütlemeye devam edeceğiz. Bu iktidar blokunun yıkılışı, yerine gelecek alternatif ne kadar yetersiz olursa olsun, son yıllarda içine girilen baskı ve yoksulluk ortamını kırmak için ilk hamle olacak ve çeşitli başka mücadelelerin de önünü açacaktır.

---

 

6’lı masa çare mi?

Selahattin Demirtaş bir Twitter mesajında, “6’lı masa bugüne kadar hiçbir açıklama yapmasa oy oranları %60’ı geçmişti” demiş. Gerçekten de öyle! Erdoğan ve AKP’nin muazzam zor durumlara düştüğü bir dönemde, muhalefet onu köşeye sıkıştıracak ve yenilgisini hızlandıracak adımları atmaktan aciz. Kendi iç çelişkileri ve hesaplaşmalarıyla uğraşıyor. Irkçı Meral Akşener sürekli olarak masayı ve cumhurbaşkanı adayını belirlemeye çalışıyor. Babacan bir yerden kafasını çıkartıp “aday olursam kazanırım” diyor. Davutoğlu %1 bile edip etmediği belli olmayan oy oranıyla kendisini öne çıkartan şeyler söylemeye çalışıyor.

6’lı masa, AKP-MHP’nin felaket yönetimi sonucunda oylarının erimesi olgusuna karşılık, işçi sınıfı ve ezilenler için hiçbir somut perspektif, umut verici vaatler ortaya koyamıyor. Rakibinin zayıflamasının kendi kendine olmasını beklerken, buradan yaratacağı avantajla başkanlık ve koltuk tartışmalarına şimdiden gömüldüler bile.

Bu masanın diğer bir özelliği de HDP’yi destekleyen milyonlarca Kürdün oyunu, sesini, siyasi temsiliyetini yok sayması. Bir yandan yerel seçimler deneyiminden biliyorlar ki Kürtlerin oyu olmadan hiçbir şeyi kazanamazlar. Ancak diğer yandan hem AKP-MHP’nin baskılarına hem de içlerindeki İyi Parti gibi milliyetçi unsurlara karşı Kürtlerle yanyana gözükmek istemiyorlar. Bakalım seçim kampanyasında 6’lı masa barıştan, özgürlüklerden bahsedebilecek mi?

---

Sol ne yapıyor?

Solun çeşitli kanatlarında da seçimler öncesi görülen manzara pek iç açıcı değil. HDP’den ayrı durmak gerektiğini düşünen ulusalcı sosyalistler bir ittifak kurmuştu. TKP ve Sol Parti’nin belirlediği bu blokun seçimlerde herhangi bir başarı gösterebilmesi mümkün değil. AKP karşıtlığını Kürtlerle bir arada gözükmeden yapmaya çalışıyor ve Kemalizm’in bir sol versiyonu olarak konumlanıyorlar.

HDP içindeki sol partilerde ise genellikle vekil pazarlıkları hüküm sürüyor. Emek ve Özgürlük İttifakı’nın bileşeni olan TİP etrafında pek çok tartışma yürüyor. Bu partinin 20 vekil ile mecliste grup kurmak istediği dile getiriliyor. Bunun için HDP’den seçilir yerden 20 koltuk istedikleri iddiası kendileri tarafından yalanlandı. Eğer böyle bir iddia varsa en doğrusu TİP’in kendi başına seçimlere girip oyunu görmesi olur. Bunun dışında varsayımlar üzerinden yürütülen pazarlıklar, ancak sosyal şovenizmin bir başka veçhesi olarak kalmaya mahkûm.

Özgürlükçü solun sesini güçlendirecek olan ise 19 Ocak’ta bir araya gelip “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz” diyenlerin seçim kampanyası yapması. Hem AKP-MHP’nin “yerli ve milli” ideolojisine hem de muhalefetin kışkırtacağı cumhuriyetin 100. yılındaki resmi söylem ve Kemalizm övücülüğüne karşı milliyetçiliğe, ırkçılığa, LGBTİ+ fobiye, cinsiyetçiliğe, militarizme, faşizme, iklim değişikliğine, türcülüğe, baskıya ve sömürüye karşı çıkanları birleştirecek bir seçim hattı, antikapitalist solun ülke siyasetinde görünür bir kutba dönüşmesini sağlayabilir.

Ozan Tekin

(Sosyalist İşçi) 



Bültene kayıt ol