“Artık Kansas’ta olduğumuzu sanmıyorum” diyordu Oz Büyücüsü filmindeki Dorothy. 2022 yılı aynı keşfi yaptığımız yıl oldu.
Önceleri dünya ekonomisi er ya da geç 2007-2009 ekonomik krizinin etkilerini atlatacaktır, Covid salgını ise işlerin normal akışında bir kesintiden ibaret diyerek kendimizi kandırabiliyorduk.
Artık kandıramıyoruz. Liberal iktisat tarihçisi Adam Tooze’un ifadesiyle, dünyanın benzeri görülmemiş bir “çoklu kriz” ile karşı karşıya olduğu düşüncesi gittikçe yaygınlaşıyor. Başka deyişle birbiriyle etkileşim halindeki birden fazla krizle karşı karşıyayız: biyolojik, ekonomik, jeopolitik. Daha netlikle söylemek gerekirse, bu, kapitalist sistemin çok boyutlu bir krizi. Bazı açılardan bu durum, Eric Hobsbawm’ın “Felaketler Çağı” diye adlandırdığı 1914-1945 yılları arasındaki döneme benziyor. Bu dönem Birinci Dünya Savaşı’yla başlamış, bunu 1918-1919 yılları arasında adına “İspanyol gribi” denilen ve 50 ila 100 milyon insanı öldüren salgın izlemişti.
Bu sefer olayların sırası tersine dönmüş durumda: önce Covid salgını, ardından Ukrayna savaşı. Neyse ki bugünkü felaketlerin, şimdilik hiç değilse zayiat bakımından 100 yıl önceki benzerlerine kıyasla verdiği zarar daha az. Fakat ikisi de kapitalizmin kendi sınırlarına dayandığına dair işaretler.
Ukrayna savaşı ancak ABD ve Çin arasındaki artan rekabeti arka plan olarak aldığımızda anlamlı bir şekilde okunabiliyor. Hegemonik devlet olarak ABD, 70’lerden bu yana Batı kapitalizmini ekonomik küreselleşmenin sürdürülebilirliği için elzem olan ilişkilerden koparmaya çalışıyor.
Washington, Avrupa ve Kuzey Amerika’nın, imalat tedarikçisi ve piyasa olarak Çin’e, ucuz enerji tedarikçisi olarak Rusya’ya bağımlılığını azaltmanın peşinde. Bu ekonomik açıdan yıkıcı olma potansiyeline sahip.
NATO’nun Rusya’yla Ukrayna’da gerçekleşen vekalet savaşının da gösterdiği üzere oldukça da tehlikeli bir durum bu. Ukrayna’nın, Batı medyası tarafından sonu gelmeyen bir biçimde yüceltilen askeri başarıları, Rusya ve ABD arasında tırmanan bir nükleer restleşme tehlikesini arttırıyor.
ABD-Çin gerilimi de nükleer savaş tehdidini barındırıyor. Pentagon’un bildirdiğine göre Çin, nükleer başlıklarını 2035 yılına kadar 400’den 1.500’e çıkarmayı hedefliyor. Bu yine de 5.428 başlık ile ABD’nin ve 5.977 ile Rusya’nın oldukça gerisinde.
Bu başlıkların yalnız küçük bir kısmının patlatılması halinde insanlığın dünya üzerinden silineceği göz önünde bulundurulduğunda başı çeken emperyalist devletlerin arasındaki silahlanma yarışı gerçekten de dehşet verici. Kaderimiz Washington, Moskova ve Pekin’deki bir avuç egemen sınıf yöneticisinin mantık seviyesine ve oto kontrolüne kalmış durumda. Ancak oyunu esas değiştiren doğanın kapitalist sistem tarafından yıkımı, günümüzü bir önceki Felaketler Çağı’ndan ayıran bu. Covid kapitalist tarımın artan sanayileşmesinin ve yabani bölgeleri istilasının bir sonucuydu. Bu, tehlikeli virüslerin türler arasında sıçrayarak bize ulaşmalarını mümkün kıldı.
Bu süreç iklim değişikliği ve biyolojik çeşitliliğin çöküşünde çok daha büyük ölçekte gerçekleşiyor. Gıda enflasyonu örneğin Tooze’un “çoklu kriz”ine iyi bir örnek. Gıda sektöründeki enflasyon, salgın nedeniyle tedarik zincirlerinin bozulması; Ukrayna’daki savaşın enerji ve gübre fiyatlarının ve gıda üretiminin üzerindeki etkisi; ve çetin kuraklıkların kombine sonuçlarından kaynaklanıyor.
Krizin farklı boyutlarının birbiriyle etkileşimi, durumu daha da kötüleştiriyor. Bu felaketler zincirini bozmanın tek yolu direniş ve devrimden geçiyor.
Birkaç hafta önce medya, kimi yerde endişe ile kimisinde bir kutlama havasında Çi Şinpin’in, Çin’in otoriter tek adamı olmasından söz ediyordu. Ardından Çin’de Sıfır-covid politikalarına karşı büyük protestolar başladı.
Financial Times’ın bildirdiğine göre, “Görece küçük ölçekli protestolar ve gece nöbetleri öne çıkarılıyor… bu tavır, binlerce toplu konut bölgesinde gerçekleşen çok geniş ölçekli bir isyan dalgasının üzerini örtüyor. Günlerce, haftalarca evde kalmaya zorlanan insanlar artık tecrit emirlerine uymayı reddediyorlar.”
Şimdi Çin hükümeti hızlı bir biçimde Covid sınırlamalarını gevşetmeye ve yaşlı nüfusta aşılanma oranını arttırmaya başladı. Protesto işe yarıyor. Ancak parçalı isyanlardan çok daha fazlasına, -doğrudan sistemi hedefine alan kitlesel emekçi hareketlerine ihtiyacımız var.
Alex Callinicos
Çeviri: Deniz Güngören