Öyle görünüyor ki Çin devlet başkanı Xi Jinping’in Sıfır-Covid politikası bir siyasi patlamanın fitilini ateşlemenin eşiğine gelmiş durumda. Pek çok büyük şehri ve Pekin’in bazı bölgelerini kapsayan sokağa çıkma yasakları çok geçmeden üretimde yüzde 30’luk bir düşüşe yol açabilir. Bu yasaklar geniş çaplı protesto eylemlerine yol açıyor.
Çin ekonomisi zaten gayrimenkul sektörünün çöküşünün etkileri altında ezilmekteydi. Gittikçe artan şekilde türlü yolsuzluklarla finanse edilen barınma ve altyapı yatırımları 2007-2009 Ekonomik krizinden bu yana ekonomik büyümenin başlıca itici gücü konumundaydı. Ancak geçtiğimiz yıl gerçekleşen bir hükümet operasyonu bu kumdan kaleyi yerle bir etti.
Salgın sonrası canlanması öngörülen tüketici harcamalarının aradaki boşluğu kapatacağına dair ümitler vardı. Ancak Sıfır-Covid politikası ekonomik dengesizliği arttırıyor. Zira sıfır covid politikası, kitlesel test sağlanması, her Covid enfeksiyonundan etkilenen bölgelerin karantina altına alınması, pozitif vakaların hükümet gözlemindeki merkezlere yerleştirilmesi ve Çin’e giriş çıkışların sınırlandırılması demek.
Aslında başlangıçta, özellikle de Donald Trump ve Boris Johnson gibilerinin ihmalkâr ve kanlı yönetme biçimlerine kıyasla Sıfır-Covid politikası olumlu görünüyordu. Asıl problem, gerçekten Sıfır-COVİD diye bir şeyin ulaşılması imkânsız bir hedef olması.
Bu, kısmen, 2020-21 yılları arasında 18 milyondan fazla insanı öldüren SARS-CoV-2 virüsünün, yakın zamanda kaybettiğimiz Amerikalı Marksist Mike Davis’in tabiriyle bir “şekil-değiştirici” olmasından kaynaklanıyor. Virüs, farklı türlerin genlerini bir araya getirerek yepyeni varyantlar geliştirebiliyor. Bu, sürü bağışıklığına, yani yeterince insanın aşılandığı veya hastalığı geçirdiği, dolayısıyla virüsün yayılımının yavaşladığı koşullara erişmeyi zorlaştırıyor. Artmakta olan varyantlar, örneğin Omikron’un kimi çeşitleri var olan bağışıklıkları etkisiz bırakabiliyor.
Bu, aşılanmanın gerçekten de çok önemli olduğu anlamına geliyor. Enfeksiyona engel olmasa bile, aşı, hastalığın etkilerini büyük ölçüde azaltıyor. Çin’de üretilen iki temel aşı, Pfizer veya Moderna’nın ürettiği aşılar gibi Covid’in protein spike’larını hedef alan mRNA bazlı aşılar değil. Üç doz Çin aşısı yine de yüksek ölçüde koruma sağlıyor.
Ancak Çin’de yaşlı insanlar arasında aşıya karşı çok yaygın bir direnç var. 80 üzeri yaş grubunun yalnızca yüzde 40’ı üç doz aşı olmuş durumda. Sağlık hizmetleri herkesin aşılanması ve savunmasız durumdakilerin korunması yerine, tümüyle Sıfır-COVİD politikasını uygulamaya odaklanmış durumda. Bloomberg istihbaratına göre Sıfır-Covid politikasının bırakılması, 363 milyon enfeksiyon, 5,8 milyon yoğun bakım hastası ve neredeyse 620 bin ölüm anlamına gelebilir.
Yani kısacası Xi Jinping rejimi kendini bir çıkmaza sokmuş durumda. Sokağa çıkma yasakları, zaten kötü olan ekonomik durumu daha da kötüleştiriyorlar. Ayrıca halk tarafından gittikçe daha fazla tepkiyle karşılanan uygulamalar bunlar, zira insanlar güvenilmez ve kimi zaman çürümeye başladıktan sonra ulaştırılan bir yiyecek tedarikiyle aylarca evlerinde hapis kalabiliyorlar. Öte yandan kontrolü azaltmak da ölüm ve sefalette dehşet verici bir artışa yol açabilir. Çin’in özelleştirilen sağlık sistemi şimdiden son derece siyasileşmiş durumda, insanlar ilaç şirketleri ile işbirliği içinde olan doktorlara güvenmiyorlar.
Şimdi Sıfır-Covid’in yarattığı memnuniyetsizlik yeni bir seviyeye gelmiş durumda. Geçtiğimiz Çarşamba günü Foxconn’un Zhengzhou’daki devasa montaj fabrikasındaki işçiler çevik kuvvetle çatıştı. İşçiler, şirketin yeni işe alınan işçilerin en önce karantinaya girmek zorunda bırakılmasının yarattığı mağduriyete karşılık bu işçilere ikramiye ödeme sözünü tutmamasını protesto ediyorlardı. Fabrika neredeyse tümüyle iPhone montajı yapan bir fabrika.
Ardından Xinjiang eyaletinin başkenti Urumçi’de çıkan bir yangında on kişi öldü. Şehir üç aydır karantinadaydı ve ölümlerden Sıfır-Covid politikası sorumlu tutuldu. Eylemler Çin’in geneline yayılmaya başladı, örneğin geçtiğimiz bahar iki ay kapalı kalan, Çin’in ana ekonomik merkezi Şanghay bu eylemlerden nasibini aldı. Protestolarda öğrenciler öne çıkıyordu, başlıca örnekler olarak Tsinhgua ve Pekin üniversitelerindeki eylemler sayılabilir.
Yale Üniversitesi’nden Çinli bir akademisyen olan Taisu Zhang geçtiğimiz gün şöyle bir tweet attı:
“Çin’deki 1989 sonrası ve 2019 öncesi protestoların yerel karakterde olmasının (ve dolayısıyla hükümet açısından daha az tehlikeli olmasının) ana sebebi, siyasetlerin büyük ölçüde merkezileşmemiş oluşuydu. Siyasetin, büyük nüfuslu bölgelerde protestoları mobilize edebilecek, ulusal ölçekli bir odak noktası bulunmuyordu. Covid kontrolü ise büyük olasılıkla gündelik hayatta çarpıcı etkileri olan, gerçek anlamıyla ulusal ölçekli ilk politikaydı. Bir yandan işe yaradı, devletin, toplumsal popülerliğine ekonomik canlanma döneminden sonra en büyük desteği sağladı ... ama bir defa teklemeye başladı mı ... eh, işte şu an bunun sonuçlarını görüyorsunuz”
Çin’in şu anki seçenekleri, baskı, taviz veya kuvvetle muhtemel bu ikisinin bir karışımı.
Alex Callinicos
Çeviri: Deniz Güngören