Türkiye tarihinin en önemli krizlerinden birinin yaşandığı bir dönemde, 1 Eylül Dünya Barış Günü’nü karşılayacağız. Toplumsal barışın çok uzağında olduğumuzu ifade etmeye bile gerek yok.
Yolsuzluk, rüşvet, devlet kurumlarında ve bürokraside çürüme, yozlaşma, siyasal pespayelik, yasa dışılık, pahalılık, yoksulluk, ülkeyi yönetememe krizi ve sosyal medya ifşaatlarıyla, yargı ve siyaset kanalizasyonlarından bütün ülkeyi pislik kokusu sarmış vaziyette.
Ülkemizin insanları, insanlığın bugüne kadar çok ağır bedeller ödeyerek ulaştığı en vazgeçilemez değeri olan barış hakkını bu koşullarda savunma imtihanında.
Ülkemizde barış hakkının en başında, Kürtlerin eşit yurttaşlık talebi ve mücadelesi olduğunun toplumun önemli bir kesimi farkında.
Barış Vakfı için Prof. Ayşe Betül Çelik, Prof. Evren Balta ve Mehmet Gürses’in hazırladığı Kürt Sorununa Toplumsal Bakış (2010-2022) başlıklı raporda belirtildiğine göre, seçmenlerin yüzde 30 ile 40’ı, Kürt sorununda eşit yurttaşlık temelinde demokratik çözümü savunuyorlar.
2013-2015 Çözüm süreci sonrasında, 7 yıldır Türkiye toplumsal barış arayışından oldukça uzaklaştı. Bugün sosyal medya aracılığı ile patlatılan kanalizasyonların büyük bir kısmı, bir anlamda bu 7 yıllık süreçte “beka ve güvenlik” bahanesiyle uygulanan politikaların ürünü.
Aynen 3 Kasım 1996 tarihindeki Susurluk Skandalı ile ayyuka çıkan “devlet- siyaset- mafya” üçgenindeki yasadışı ilişkiler ve işler gibi.
İktidar, seçimlere dokuz ay gibi bir zaman kala, Şam yönetimiyle ilişkileri normalleştirme ve barış arayışında. Suriye yenilgisinin üzerini, arayışının ana eksenini, Şam yönetimiyle Kürtlerin arasını daha da açarak örtmeye çalışıyor. Bir anlamda ülkede ve komşuda toplumsal barışa hizmet etmeyen bir yaklaşımla “seçim kampanyası” yürütüyor.
Altılı masayı oluşturan muhalefet partileri ise bu konuda suya sabuna dokunmadan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi yerine, sistemin reorganizasyonuyla yetinmekte, Güçlendirmiş Parlamenter Sisteme geçiş programı çalışmasında patinaj yapmaktalar.
Toplumsal barış, altılı masanın esas konularında biri değil. Bu konularda altılı masanın İYİ Parti’nin ağır baskısıyla hareket ettiği iddiası gerçeğin ne kadarını yansıtıyor bilemeyiz. Bu konuda masadaki partilerin tümünün değişik boyutlarda ve veçhelerde sorunları olduğu çok açık görülüyor.
Helalleşme
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme açılımı” çerçevesindeki sınırlı kimi girişimleri altılı masanın ortak yaklaşımı olmadığı gibi, toplumsal barış ve Kürt sorununun demokratik çözümü konularında nasıl bir çerçevenin hayata geçileceği de doğal olarak belli değil.
Yine de kabul etmek gerekir ki, “bu kurak ortamda” CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “helalleşme açılımı” barış hakkının savunulması, toplumsallaşması açısından değerlendirilmesi gereken bir arayış/yaklaşım.
Bu topraklarda Kürt sorununda barış, çözüm, helalleşme ne dersek diyelim ilk akla gelmesi gereklerin başında evladının, babasının, annesinin, sevdiğinin kemiklerini arayanlar, ölülülerine saygı gösterilmeyenlerdir.
Yitirdiklerinin kemiklerine ulaşmak için çalmadığı kapı bırakmayanların, ölüsüne saygı ve adet için seslerini yükseltenlerin sesini duymadan ülke bu sürekli kriz halinde çıkamaz. Memleket sokaklarını, adliye koridorlarını, siyaset erbabını saran otoriter tek adam rejiminin pisliklerinden ülke kurtulamaz.
Torbadaki kemikler, mezarsız insanlar
Daha dün Hakan Arslan’ın babası Ali Rıza Arslan, 7 yıldır aradığı oğlunun, bir torbaya doldurulmuş kemiklerini kucağında taşırken, Diyarbakır Adliyesi kapısındaydı. Bir babaya bundan daha büyük bir acı nasıl yaşatılabilir. Bunu sessizce izlemek biz insanlar için büyük bir utanç kaynağı olması gerekir
Hakan Arslan, Diyarbakır’ın Sur ilçesinde 2 Aralık 2015’te ilan edilen sokağa çıkma yasağı sürecinde yaşanan çatışmalarda yaşamını yitirmişti.
Sur’un Hasırlı Mahallesi’ndeki Katolik Kilisesi ve Hasırlı Mescidi arasındaki alanda kazı çalışması yürüten ekipler, 7 Şubat 2021’de toprağa gömülü kemiklere ulaştı. Kemiklerin Hakan Arslan’a ait olduğu Kasım 2021’de belirlendi.
Bir anlamda Kürt sorunu, 7 yıl Hakan’ın kemiklerini arayanların, kemiklerin teslimi için on sekiz ay bekleyenlerin ve sonrasında bir babanın oğlunun torbaya doldurulmuş kemiklerini kucaklamasını, kemikleri toprağa gömmek için Erzurum’a götürmesi sırasında neler yaşadığını anlamaktır.
Sur’da ve aynı dönemde harabeye dönüştürülen diğer Kürt yerleşkelerinde Hakan Arslan gibi daha kaç gencin kemikleri toprağın altında hala bilemiyoruz. Kaçının kemikleri yıkılan bina molozlarıyla bir çukurlara atıldı, beli değil. Kaç Kürt’ün gözlerinden hala yaş akıyor bilmiyoruz. Kaçının yüreklerindeki derin yara hala kanıyor bilmiyoruz. Daha da kötüsü bu ülkede yaşayan birçok insan bunların birçoğunu tanımıyor, duymuyor, anlamıyor.
Son bir yıldır CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, toplumun çok değişik kesimlerinden insanlarla “helalleşme açılımı” kapsamında bir araya geldi. Programında Sur veya başka bir yerin mağdurlarıyla veya Hakan Arslan’ın babası Ali Rıza Arslan gibi evladının kemiklerin yedi yıldır arayanlarla veya Taybet İnan’ın yakınlarıyla bir araya gelme var mı, bilmiyorum. Böylesi bir gelişmenin toplumsal barışın sağlanmasına önemli katkı sunacağı kesindir. Bunun CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu için küçük, Kürtler için güven artırıcı büyük bir siyasal jest olacağından hiç kuşkum yok. Barışın siyasi iradesi ve toplumsallaşması böylesi riskler üstlenerek geliştirilebilir.
Hakan Tahmaz