Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçiş, derin siyasi tıkanıklıklar ve krizler yarattığı gibi, toplumsal kutuplaşma ve itiraz edeni düşman ilan etme de hız kazandı.
Bu durumdan bütün toplumsal kesimler değişik boyutlarda da olsa şikâyetçi ve bir an önce kurtulmak gerektiği konusunda hem fikir.
Toplumsal kutuplaşmanın ve düşmanlaştırmanın yarattığı korku rejiminde siyaset, toplumun temel sorunlarına çözüm üretemiyor, düşmanlaştırma çoğalıyor.
Din ve etnik temelli siyasal istismar, devletin bekası yalanı ve bahanesi, muhalifleri düşman ilan etme kolaycılığı, Türk siyasetinin temel özellikleri. Çoğulcu topluma, idari yapıya ve kamusal düzene kapılar sıkı sıkıya kapatılarak, cumhuriyetin kurucu felsefesi olan tekçilik korunmaya çalışılıyor.
Bu oyunun tek aktörü ana akım Türk siyaseti. Topluma, yurttaşa veya seçmene biçilen rol, devletin, egemen siyasetin bekasını koruma rolü. Toplumu kutuplaştırmak ve muhalefeti düşmanlaştırma Türk siyasetinin, toplumu yönetme veya muktedir kalmanın temel yöntemi olarak sürdürülüyor.
Ankara düğmeye bastı
Gezi direnişi döneminde Ankara’nın boğazına gezin tozu kaçtı. İlk kez korkudan adeta nefes almakta, iktidarda kalmanın zorluğunu yaşadı.
Gezi davası kararı, Türkiye için en az 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında içine girilen süreç kadar önemli gelişmelere gebe. Önümüzdeki dönem yaşanacakların habercisi.
AK Parti, Gezi direnişinin ve bir dönemin en ağır faturasını Osman Kavala’ ya ve bu ülkenin 18 güzel insanına kesti. Bunu sadece oy, seçilme kaygısıyla açıklayanlar yanıldıklarını çok geçmeden anlayacaklar.
Cezalandırılanın bütün bir muhalefet olduğunun farkında olmayan muhalefet bunun bedelini çok ağır ödeyecek. Gezi direnişinin en masumuna en ağır cezayı vererek, ağrımızı çekilmez kılarak muhalefeti kötürüm etmek istediğini gösterdi.
Keza HDP Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan’a yönelik son günlerde gelişen linç girişimi ve 24 Nisan Ermeni soykırımının 107. yıl dönümünde siyasetin soruna yaklaşımının bir başka göstergesi. Hrant Dink’in katledilmesinin taşlarını döşeyen linç girişimine benzer bir biçimde Ankara’da düğmeye basıldı.
Cumhurbaşkanı dün kabine toplantısı sonrası açıklamasında Garo Paylan’ın dış güçlerin işbirlikçisi olduğu imasında bulundu, Meclis kapısını gösterdi. Ermenileri hedef yaptı.
İktidar partisi sözcüsü Ömer Çelik, Garo Paylan’ın önerisini ahlaksız teklif olarak nitelendirdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Şentop ise, “Türkiye’de böyle bir kanun teklifini vermek, verebilmek Türkiye dışından bir cesaretin, bir cüretin desteğiyle olabilir.” Diye değerlendirdi ve teklifi kabul etmediğini duyurdu..
Helalleşmeden söz eden , CHP’nin sözcüsü Faik Öztrak, tarihi tarihçilere bırakmayı önerdi. İyi Parti lideri Meral Akşener teklifi “büyük Türk Milleti’nin gurur duyulacak bir tarihi vardır. Bizler burada oldukça, hiçbir kirli ajanda buraya giremez” dedi.
Bu listeyi daha fazla uzatmaya gerek yok. Açık, gizli, ırkçı, nefret söylemlerini, muhalefeti düşmanlaştıran yaklaşımları hatırlatmak amacıyla yaygınlaştırmak bir şey kazandırmıyor. Aksine evrensel değerlerden uzak toplumlarda bu söylemlerin meşruiyet zeminlerini yaygınlaştırıyor.
Garo Paylan’a karşı başlatılan linç girişimine karşı olduğunu bildiğim eski bir parti başkanı, sosyal medya hesabından “bir avuç ırkçı Türkiye Cumhuriyeti’ni esir almış. Ne demokrasiye, ne adalete, ne eşitliğe, ne geçmişle yüzleşmeye, ne de geleceğe yürümeye izin veriyorlar. Sonunda bu güzelim ülkeyi çöle çevirdiler ve gençlerinin terk etmek istediği bir karanlığa mahkûm ettiler” paylaşımında bulundu.
Gerçekten bir avuçlar mı; yoksa Osmanlı mirasını terk edememenin, çok sevmenin asıl sebebi, cumhuriyetin kuruluşunun dayanağı olan tekçiliğin tezahürü mü?
Garo Paylan linçe maruz kalırken İstanbul’da 24 Nisan soykırım anması yasaklanıyordu. 24 Nisan 2011’de Batman’da kışlada öldürülen Ermeni asker Sevag Balıkçı’nın babasının kalbi bu acıya dayanamadı.
Irkçı Türk siyasetçisi Ümit Özdağ, soykırımın mimarı Talat Paşa’nın fotoğrafını paylaşıyor, binlerce beğeni alıyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Uruguay’da Büyükelçilikten çıktığı sırada, bir grup Ermeni’nin Türkiye ve Azerbaycan yetkililerini protesto etmelerine, ırkçıların simgesi olan bozkurt işareti yaparak yanıt verdi. Gezi davası kararı insanım diyen herkese isyan duygusu ve çaresizlik hissettirdi. Kara bir leke ve eşik oldu.
Bu durumun çözümü ne sorusuna yanıt vermek artık Türkiye’de ateşten gömlek giymek olmaya başladı. Bir araştırma verilerine göre kutuplaşmış Türkiye kamuoyunun tutumunu belirleyen en önemli şey siyasi parti kimliği. Diğeri ise etnik veya inançsal kimlik. Bu hemen hemen bütün konularda böyle.
Seçmenleri, karşı tarafın partisinin politikalarının tam tersine tutum almaktalar. Seçmenin tutumu, siyasi partilerin veya liderlerin tutumunun değişmesine bağlı olarak değişmekte.
Toplumsal korkular ve endişeler siyasi parti liderleri tarafında seçim kazanmak, iktidarda kalmak için araçsallaştırılıyor. Bu büyük bir tehlike. Türkiye Cumhuriyetinin tarihi bu tehlikenin tezahürünün örnekleri ile dolu.
Irkçı, ayrımcı, nefret söylemi ve muhalefeti düşmanlaştıran yaklaşımların, sosyal, siyasal ve kültürel tortuları kolay kazılamıyor. Türkiye tarihinde bunun çok örnekleri var.
Türkiye’nin sorunlarıyla yüzleşmekten kaçınacak daha fazla takati ve zamanı kalmadı. Türk siyasetinin seçim kazanmaktan çok daha fazla ve derin sorunları var. Bunlardan birisi, Osmanlı mirasının kirini temizlemek, kurucu felsefeyle hesaplaşmaktır. Başka türlü kronikleşmiş bu sorunlar her zaman Türkiye’nin ayağına dolanıyor. Geleceğini karartıyor.
Hakan Tahmaz