Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’yı işgal girişiminin ve savaş ilanının, dünya gündeminin ilk sırasında yer almayı daha uzun süre sürdüreceği kesinleşti.
Emperyalistlerin, kapitalistlerin iki kutuplu dünya oluşturma mücadelesi; daha şimdiden binlerce insanın ölümüne, iki milyona yakın Ukraynalının göç etmesine, şehirlerin yok olmasına, açlığa ve yoksulluğa yol açtı.
Bu sürecin çok daha büyük yıkımlarla, felaketlerle sonuçlanma olasılığı ve potansiyeli oldukça yüksek. Putin’in Ukrayna savaşı, silahsızlanma tartışmalarına ve beklentilerine de noktayı koymuşa benziyor.
Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşmasından, Anti-Balistik Füze Antlaşmasından ve Açık Semalar Antlaşmasından ABD’nin ve Rusya’nın birbirlerini takip ederek çekilmeleri zaten bu yola girileceğini göstermekteydi.
Ateşli silahlar kadar ekonomik kısıtlamaların ve yaptırımların da bu yeni tip küresel savaşın etkili silahları olduğuna bütün dünya şahitlik ediyor. Yeni tip küresel savaş her şeyi şekillendiriyor. Dünya normsuzlaşıyor. Kapitalizm zincirlerini kırıyor. Nükleer tehdit masada.
Yıllardır ABD ve NATO’dan gelen savunma bütçesini artırma baskılarına direnen Almanya, Putin’in savaş ilanından sonra 2022 bütçesindeki savunma harcamalarını 100 milyar euro artırdı.
İsveç’te hükümet, 2021 ve 2025 yılları arasındaki savunma bütçesini yüzde 40 artırmayı tartışıyor. Birçok ülke önümüzdeki dönemde bütçesinde buna benzer artışa gidecek gibi görünüyor.
Afganistan, Irak ve Suriye savaşı ile başlayan bu yöndeki gelişmeler, uluslararası normların savaş ve çatışmalarla değişmesine, büyük ölçüde içlerinin boşalmasına yol açıyor.
Aynı zamanda bu yeni tip küresel paylaşım savaşı, bütün devletlerin iç siyasetlerinde de büyük değişikliklere yol açmakta. Birçok ülkede her düzeyde ve çok yönlü hak kaybı yaşanmakta, içe kapanma eğilimi, nefret söylemi, ayrımcılık, normlardan uzaklaşma güç kazanmaya başladı.
Ukrayna savaşında; medyanın kullandığı dilde, AB ülkelerinin bazılarında Rus sanatçılarına ve sporcularına yaptırım uygulaması gibi birçok gelişmede, ayrımcılık ve sık olmasa da ırkçılık başladı.
Dünya, Putin’in Ukrayna savaşına karşı etkili ve güçlü barış eylemlerinin olmadığı bir dönemi yaşıyor. 2003’te ABD’nin Irak işgaline karşı Batı’daki güçlü itirazların boyutları bugünkü eylemlerle kıyaslandığında, toplumsal duyarlıktaki veya barış hakkı konusundaki aşınmanın boyutları çok daha iyi anlaşılacaktır.
Rusya’da Putin’in bütün yasaklamalarına ve bastırma girişimlerine rağmen ciddi savaş karşıtı gösteriler oluyor. Bugüne kadar 12 binin üzerinde gösterici gözaltına alındı.
Batı’da, Irak savaşı dönemindeki gibi öyle güçlü gösteri olmadı, birkaç orta ölçekli savaş karşıtı yürüyüş yapıldı. Daha çok Rusyalıların savaş karşıtı eylemleri medyada yer aldı.
Putin Ukrayna’yı harabeye çevirirken, Ukraynalıları öldürürken aslında herkes, Batı dünyasına karşı bir savaş başlattığının farkında. Ama buna rağmen neden zayıf ve cılız gösteriler sorusu tam da bugün sorulmak zorunda. Batı, Ukrayna savaşının, Irak, Afganistan ve Suriye savaşından çok daha merkezinde, içinde, ama neden ABD’nin Irak işgaline gösterilen tepkiye benzer güçlü bir tepki gösterilmiyor. Ayrımcı ve ırkçı yaklaşımlar sessizce kabul ediliyor. Putin’in böyle durdurulamayacağı ve bu durumun yeni savaşlar için Putin’i kamçılayacağı çok açık.
Bütün bunların, Almanya’da sosyal demokratlarla yeşiller iktidardayken olduğunu da ayrıca hesaba katmak gerekiyor.
Türkiye’nin durumu ise tam anlamıyla içler acısı. Ukrayna savaşını protesto eden gösterilere katılım yüzlerle ifade ediliyor. Bütün Türkiye’de sokağa çıkan savaş karşıtlarının toplamı birkaç bini ancak buluyor. Savaş karşıtlığı sosyal medya paylaşımlarının ötesine geçmiş, klavye yarışını veya herkesin kendi mahallesine seslenme sınırını aşabilmiş değil.
Hoş Türkiye’de Kürt şehirleri yıkıldığında, Kürt demokratik siyasi hareketi siyasi kırıma uğratıldığında ve toplumda Kürt düşmanlığı kışkırtıldığında, bu kadar da olsa karşı ses çıkmadı/çıkarılmadı. Bu nedenle Türkiye’nin batısında Ukrayna savaşına karşı çıkışları gören bazı Kürtlerin, “Türkiye’den çıkan savaş karşıtı sesleri gözlerim yaşararak izliyorum” serzenişleri çok da haksız değil.
Türkiye’nin askeri ve siyasi operasyonları sonucu sadece Afrin’de bu güne kadar 300 bin kişi yerinden edildi; 700 kişi öldürüldü, 28 mezarlık yıkıldı; 400 bin zeytin ağacı kesildi, 3 köyün ismi Türkçeleştirildi. Bunların bırakalım yandaş medyada yer bulmasını, diğerlerinin kaçında yer bulabildi. Demokratik Kürt siyasetine karşı geliştirilen düşmanlık politikasına tutarlı ve güçlü bir itiraz dahi yok.
Yukarda ifade edildiği gibi savaş siyaseti; iç siyaseti de, sivil toplumu da, barış hareketini de şekillendiriyor. Aşağıdan yukarıya gelişmeyen barış hareketleri, sivil toplum örgütleri ve siyasi hareketler küresel gelişmelerin rüzgârına göre büyük kırılmalar yaşıyorlar ve yeni kalıplara giriyorlar. Bu sonuçtan ne yazık ki, hiçbir siyasal, sosyal, toplumsal hareket muaf değil. Bu durumun farkında olunmaması; toplumsal değerlerde, uluslararası normlarda aşınmaya, toplumsal gerilemeye yol açıyor. Türkiye’deki eylemler aynı zamanda muhalefetin sınırlarına ilişkin uyarıcı emareler de sunuyor.
Yurttaşlık bilinci ve davranışı yerini biat etmeye, boyun eğmeye, insancıl hukuk ve değerlere sırt çevirmeye dönüşüyor. Birey, toplum, devlet, yurttaş ilişkisi değişiyor. Yeni dönem simsiyah olacak gibi görünüyor. Bu sözler, kötümserlikten daha çok gerçekçi olmak ve imkânsıza ulaşmak arzusu ve azmi.
Hakan Tahmaz