Müslüman okuyucularımın kurban bayramlarını kutlar, barış, sağlık, mutluluk getirmesini dilerim. Bugünkü ülke koşullarında insanların keyfini kaçırmadan yazmak oldukça zor. Ama bayramlarda hısım akraba, konu komşu ziyaretlerinde memleket gündemine ilişkin sohbetler çoğu zaman eksik olmaz.
Hele de ülkenin, iktidar tarafından yönetilemez hale geldiği bugünkü gibi siyasal ortamlarda, bayram ziyaretlerinin kaçınılmaz sohbet konusunun “ne olacak memleketin hali” olması, doğal bir şey gibi geliyor insana.
Muhalefet parti liderlerinin erken seçim istemlerinin iktidar cephesinde ne zaman karşılık bulacağı büyük bir merak konusu.
Bugüne kadar erken seçim istemlerine yüksek perdeden “seçimler zamanında yapılacak” cevabını veren, iktidar partisinin lideri Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, iki buçuk yıl sonra 9 Temmuz 2021 Cuma günü Diyarbakır’a yapmış olduğu ziyaretinde seçimin “gizli startını” verdi.
AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın artık konuşmalarının ağırlıklı ve öne çıkan konusunu parti örgütlerinin, her an yapılabilecek seçimlere hazırlanmaları uyarısı oluşturuyor. Dahası seçimlerin yapılması için en elverişli koşulları oluşturma strateji izlenmeye başlandı.
Kendisi risk alanları oluşturan konularda temizlik yapmak için taktiksel adımları peş peşe atacağa benziyor. Diyarbakır konuşmasında çözüm sürecine sahip çıkması, Erzurum’da “Kibir, büyüklenme ve böbürlenme, vatandaşla arasına aşılmaz duvarlar örme bize asla yakışmaz. Hele hele bizim siyasetimize inatlaşmak, millete rağmen hareket etmek, milleti hafife almak yakışmaz” sözleri gibi çıkışlar bunun ipuçları olsa gerek.
Türkiye; AK Parti’nin, iktidarda kalabilmek için en kadim sorunumuz Kürt meselesinde olduğu gibi her türlü sorunu ve konuyu ne derece araçsallaştırabildiğini ve pragmatik, milliyetçi otoriter popülist yaklaşımların batağında yapılan siyasetleri yeterince tecrübe etti.
İktidarın seçim çalışmalarındaki stratejik yöneliminin; başta Kürt meselesi/ HDP konusu olmak üzere toplumsal, siyasal sorunların çözümüne odaklanmak değil, parçalı muhalefet partilerine hareket alanı bırakmamak veya kapasitelerini sınırlamak olduğu anlaşılıyor.
Bunu diğer partileri de ihmal etmeden ama esasen İYİ Parti ve CHP üzerinden yürüteceğe benziyor. Her iki partinin de bu noktada büyük sorunları ve açmazları bulunuyor.
Bunları üç başlıkta toplamak mümkün. Birincisi; bu partiler, Cumhur İttifakının Türk milliyetçiliğiyle malul politik ekseninin baskısı altındalar. Hatta bir anlamda esiri olmuş durumdalar. İYİ Parti kurulduğu ilk günden itibaren Türk milliyetçilerine fazla taviz verdi. Bilindiği gibi partiyi, az sayıda merkez sağdan gelenlerle, Türk milliyetçisi kökenli siyasetçiler birlikte kurdu. Meral Akşener’in merkez sağdaki boşluğu doldurma hedefi üç yıldır tutturulamadı. Örgüt yapısı ve politik çizgisi Türk milliyetçiliğine oturdu.
İkincisi, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun partisini dönüştürme çabalarını, “devleti kuran parti” rotasında ilerletme stratejisi. Partinin ulusalcı kanadının, statükocu Kemalist frenlemeleriyle, örgütsel ve politik olarak yerinde saymak gibi büyük bir sorunu var.
Sonuncusu ise mevcut pozisyonlarının seçimler için oluşturduğu tehlikenin farkında olmalarına rağmen kendi partilerinin ve çekirdek seçmenlerinin realitesine teslim olarak hareket etmeleri. Ciddi boyutlarda dönüşümü, değişimi göze alamamaları.
İşte bütün bu gelişmeler, seçimler söz konusu olduğunda iktidar partisi lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın işini kolaylaştırıyor. Ya da yanlışlıkla üzerine yapışmış “çözüm üreten lider” algısının üzerindeki tozları temizleyen bir işlev görüyor. Muhalefetin sandık başında birleşmesini engelleyebilecek riskler taşıyor.
Son dönemde HDP tarafından sıkça gündeme getirilen üçüncü ittifak oluşturma açıklamaları tam da bu büyük risklerden birini oluşturuyor. AK Parti liderinin seçim stratejisinin başarılı olması, yüksek bir olasılık.
Millet İttifakının çatısını oluşturan iki güçlü partinin ve seçmenlerinin korkularının esası HDP’yi dışlayan politikalarıdır. Bu; sandık aritmetiğini, toplumsal gerçekliği ve dönüşümü yeterince dikkate almamak ve önemsememektir. Kısacası Türkiye’nin önündeki Cumhur İttifakından sonraki ikinci büyük engeldir.
Bu engel İYİ Parti lideri Meral Akşener’in parti kuruluş hedefi olan ‘merkez sağdaki boşluğu doldurma’ yolunda ilerlemesiyle zayıflayabilir. Bunun kolay olmayacağı çok aşikâr. Türk milliyetçiliğinin ağır bagajıyla bu gerçekleştirilemez. Partisinin ileri gelenlerinin en azından önemli bir bölümünün Kürt karşıtı nutuklarıyla, ırkçı söylemleriyle alınabilecek bir yol olmadığı fark edilmeli. İyi Parti’den yükselen bu seslerin CHP’de de karşılık bulması muhalefeti kötürüm ediyor.
Mesele Kürt seçmenin oyunu almak veya HDP’nin Cumhurbaşkanı seçimlerinde ne yapacağıyla sınırlı değil. HDP’nin vereceği karar hangi doğrultuda olursa olsun, bu kez tam olarak istenen sonucun alınamayacağı ihtimali dikkate alınmak zorunda. 2019 yerel seçim deneyimi sonuçlarından şikâyetçi/ tepkili azımsanmayacak Kürt seçmeni hesaba katılmalıdır.
Kürt seçmenin oyuna talip olmadan önce Kürt meselesindeki pozisyonlarını değiştirmenin seçmenleri açısında yaratacağı risk olasılığı göğüslemeleri gerekiyor.
CHP ve İYİ Parti ikilisinin “önce bir yolunu bulup Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidardan edelim, sonrasına bakarız” stratejilerinin başarısını kolaylaştıracak olan budur. İYİ Parti lideri bu riski almadığında bütün çabalar bir kez daha boşa gideceğe benziyor. Seçmen aritmetiği bunu zorluyor, kaçış yok.
Hakan Tahmaz