Faruk Sevim

Faruk Sevim son yazıları

Faruk Sevim tüm yazıları

23.04.2021 - 10:18

TL değer kaybediyor, yoksullaşma artıyor

Dolar son bir haftada 8,01’den 8,36’ya kadar yükseldi. Borsa 1410 seviyesinden 1330 seviyesine geriledi. Özellikle lirada değer kaybı süreklileşmeye başladı.  Bu değer kaybını önlemek için hükümetin şimdiye kadar bolca kullandığı Merkez Bankası rezervleri artık yok, aksine Merkez Bankasının döviz borcu var.

Döviz neden artıyor

Türkiye ekonomisinin dönmesi için önemli miktarda dövize ihtiyacı var. Vadesi gelen dış borçların ödenmesi ve ithalatın yapılabilmesi için 2021 yılında gereken döviz miktarı 420 milyar dolar civarında. Bunun 170 milyar doları ihracat, 20 milyar doları da turizm gelirleri ile karşılanacaktı (turizm gelirlerinde bu tahminin tutması muhtemelen imkânsız). Kalan 230 milyar doların nasıl bulunacağı bir muamma. Ya yeni borçlar bulunarak, ya da özelleştirmelerle kapatılacak. Türkiye’nin yeni borç bulması hem zor, hem de pahalı. O nedenle 2021’de özelleştirmelere hız verilmesi bekleniyor. TCDD’nin özelleştirilmesi için düğmeye basıldı.

Bu hesaplarda, Kamu-Özel ortaklığı ile yapılan ve Hazine garantili ödemeleri olan İstanbul-İzmir otoyolu, Osmangazi, Yavuz Selim köprüleri, Avrasya tüneli, şehir hastaneleri, İstanbul havaalanı gibi yatırımların Hazine’ye getireceği ek yükler yok.

Dövize olan ihtiyaç, Türkiye’de dövizin yükselmesinde en önemli neden. Ayrıca uluslararası siyasette karşılaşılan sorunlar ve salgın konusundaki gelişmeler dövizin artmasında diğer önemli faktörler.

Rusya-Ukrayna arasında artan gerilim, gerilimde Türkiye’nin Ukrayna’dan yana taraf olduğu izlenimi vermesi ekonomi üzerinde önemli bir baskı oluşturuyor. 

ABD ile ilişkiler bozuk. Halkbank davası, Biden'ın 1915 açıklaması ve S400 satın alınması gibi konular TL’den kaçışı hızlandırdı.

Salgının üçüncü dalgasında, nüfus başına yeni vaka sayısında dünya birincisi olması, yine Türkiye ekonomisinde diğer önemli bir baskı unsuru. Çünkü Türkiye’ye acilen döviz gerekli, bunun için turizm gelirlerine acil ihtiyacı var, ama ülkeler peş peşe uçuşları durduruyorlar, “Türkiye’ye gitmeyin” diye vatandaşlarını uyarıyorlar. 

Salgın ekonomiyi vurmaya devam ediyor

Aşılama devam ediyor, ama günlük aşılama sayısı ortalama 200 bini geçemiyor. Başlangıçta günde 1 milyon aşılama yapılacağından bahseden Sağlık Bakanlığı yeterli aşı bulamadığı için sayı bir türlü artmıyor. İki doz aşı yapılan kişi sayısı daha 8 milyonu bulmadı. Bu hızla gidilirse, 16 yaş üstü bütün toplumun 2 doz aşılanması 2022 sonunu bulacak. Yani 2021 ve belki 2022 ekonomik ve sosyal açıdan kaybedilmiş yıllar olacak.

Türkiye’nin riskleri sürekli artıyor ama buna karşı güvence olarak elinde pek bir şey kalmadı. Ne kasada rezerv var, ne de ekonomi cari fazla veriyor.

Ekonomide kötü yönetim; işsizlik, pahalılık ve yoksulluğu artırıyor

Türkiye’de 2015 yılından beri işsizlik sürekli artıyor. Tüketime dayalı ekonomi istihdam yaratamıyor. 2014-2020 yıllık istihdam artışı sadece 879 bin kişi oldu. Ama aynı dönemde 15 yaş üstü nüfus 5,6 milyon kişi arttı. Artan genç nüfus işsiz kalmış durumda. Pandemi bu işsiz kitlesine 3 milyon kişinin daha katılmasına yol açtı, toplam işsiz sayısı 10 milyonu geçti. 35 milyon kişinin istihdamda olduğu (çalışmaya hazırım dediği) Türkiye ekonomisinde 10 milyon işsiz çok büyük bir sayı. Çalışanların yüzde 43’ü 2825 lira asgari ücret alıyor. Açlık sınırı asgari ücreti geçmiş durumda.

Özellikle son bir yılda fiyatlar yüzde 40 arttı. Ücretlerde bu ölçüde artış olmadığı için yoksulluk yayılmaya başladı. İşsizlikle birleşen yoksulluğun sonuçları çok yıkıcı oluyor. 

Sonuç

Ekonominin halka faturası çok ağır. Açlık, yoksulluk, fakirlik, umutsuzluk sürekli yayılıyor. Ekonomik ve siyasi beklenti anketleri 2021’deki en düşük değerlerine indi. AKP-MHP ittifakının oy oranları, Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın görevden alınması ve 128 milyar doların hesabının sorulmaya başlanması ile yüzde 45’lerden yüzde 40’lara gerilemiş durumda. 

Hükümetin ekonomiyi yönetebileceğini, işleri düzeltebileceğini düşünenlerin oranı son bir ayda yüzde 10 civarında azaldı, yüzde 29’a indi. AKP-MHP tabanında bile ekonomik krizin düzeltilemeyeceğini düşünen önemli bir kitle var.

Omuz omuza kongrelere, mitinglere, cenazelere katılan hükümet, pandemi bahanesi ile 1 Mayıs’ı yasaklıyor. Hatta afiş asılmasını, basın açıklaması yapılmasını da yasaklıyor.

Muhalefetin bir gün bir vakit yapılması muhtemel bir seçimi beklemek yerine, hükümetin her türlü otoriter, baskıcı, halkı yoksullaştıran uygulamalarına karşı her gün her yerde itirazını göstermesi gerekir.

Faruk Sevim

[email protected]


Bültene kayıt ol