HDP’nin kapatılması istemli davaya yaklaşımın, Türkiye siyasetinde turnusol kâğıdı işlevi görecek kadar ağır ve belirleyici bir konu olduğu açık. Türkiye’nin yakın siyasal tarihi ve tecrübesi bunu görmek için fazlasıyla yeterli.
Partilerin, sivil toplum örgütlerinin, akademisyenlerin, aydınların, kanaat önderlerinin, velhasıl herkesin gelecek tasavvurunun köşe taşlarından birini HDP’nin kapatılması tartışmasına yaklaşımı belirliyor. HDP meselesi; Kürt meselesi veya Kürtlerin meselesi değil, Türkiye meselesidir. Bunun kavranması, neden HDP’yi savunmanın gelecek mücadelesi olduğu hususunu kendiliğinden ortaya çıkaracaktır.
HDP, yapı ve siyaset anlamında, Kürt sorununun çözüm projesinin bir alt başlığı olarak doğdu ve gelişti. HDP’yi “şekillendiren”, “Türkiyeleştiren” çözüm süreci oldu. HDP’yi HDP yapan, barış ihtimalinin ilk kez güçlü doğuşu oldu. Kürt sorununda silahlı mücadelenin miadının dolduğunun hareketin lideri Abdullah Öcalan tarafından ilan edilmesi, buna hareketten yüksek bir itirazın gelmemesi ve taraflar arasında bu konuda mutabakatın sağlanmış olması sonucu; şiddetin, çatışmanın sona ermesi ve Kürt sorununun demokratik mücadele yoluyla ve parlamentonun kolaylaştırıcılığıyla çözülmesi ihtimali belirdi. Seçim barajını yıkan esas olarak barışın gücüydü. Bu aynı zamanda Türkiye’nin her alanda yavaş da olsa demokratikleşme yolculuğuydu.
HDP’nin kapatılmak istenmesini de çözüm sürecinin başarısızlığının bir sonucu, iktidarın çözüm süreci tabutuna çakmak istediği son çivi olarak değerlendirmek mümkün.
İktidarın çözüm süreci sonrasında, Türkiye’yi ekonomik ve siyasal krize sürükleyen politikaları sonucunda, sıkışmışlık, siyaset üretememe kıskacında, HDP’yi kapatma yolunu tercih ettiği görülüyor. Bu durum siyasetin tıkanıklığının alenileşmesidir.
Buradan Türkiye’nin çıkış bulabilmesi için, demokratik siyasetin güven oluşturacak biçimde kurumsallaşması, özgürlüklerin ve barışın egemen olabilmesini sağlayacak bir tarzda siyasetin yeniden kurulması gerekiyor.
Bu süreç büyük olasılıkla HDP’nin kapatılmasıyla veya yeni seçim sürecinde etkisizleştirilme ve bir çok insana siyasi yasakla sonuçlanacak. Ancak siyaset eliyle açılmış bu davayı, Türkiye’de siyaseti yeniden kurulmasının bir vesilesine, fırsatına dönüştürmek mümkün.
HDP çevresinde bu doğrultuda dikkate değer emareler son dönemde arttı. Bunlardan biri bu yıl İstanbul, Diyarbakır, Van, Mersin gibi birçok ilde düzenlenen Newroz etkinliklerine, Kürtlerin ve özellikle de Kürt gençlerin HDP’ye sahip çıkan bir tarzda katılmaları. Türk solunun ve aydınlarının katılımı düşerken Kürt gençlerin kitleselliği mesaj verir nitelikteydi.
Nitekim kapatılma davasına karşı izlenecek yol haritasını belirlemek üzere hafta sonu yapılan parti meclisinin açılış konuşmasında, HDP Eş Başkanı Mithat Sancar bu konuya değindi. 2021 Newroz’unda Kürt kitlesinin “HDP fikriyatının” güçlü bir biçimde savunulması mesajını verdiği değerlendirmesini yaptı. Kanaatimce bu sadece iktidar blokuna verilen bir mesaj değildi. HDP’ye de, diğer muhalefet partilerine de verilen bir mesajdı.
Kürtler Newroz’da, iktidarın kapatma davasına karşı tepkilerini ortaya koyarken, HDP’ye “yeni bir muhalefet hareketi yaratmalısınız” dediler. Diğer muhalefete de “biz her şeye rağmen barışın, HDP’nin yanındayız, yanlış hesap yapmayın” mesajını verdi.
Ayhan’ın üçüncü mektubu
Tam bu noktada Sincan cezaevinde tutuklu bulunan Kars Belediyesi Eşbaşkanı Ayhan Bilgen’in siyasetin yeniden kurgulanması çağırısına kulak vermenin gerekli ve yararlı olduğunu belirtmeliyim. Türkiye Barış Meclisi çalışmasında mesai arkadaşım olan Ayhan Bilgen’in, tutuklanması sonrasında yaptığı sosyal medya paylaşımları tartışmalara, beklentilere yol açmıştı. Paylaşımlarını, HDP’ye alternatif yeni parti girişimi ve iktidara göz kırpma olarak yorumlayanlar oldu.
Ayhan Bilgen’in “Üçüncü Mektup Hak Temelli Siyaset” adlı kitabı, kısa bir süre önce Vivo yayınlarından çıktı. Kitap, gazete köşe yazısı boyutlarında, 42 farklı makaleden oluşuyor. İşin doğrusu ben ne yeni parti kurma çabası gördüm ne de böyle bir amaç sezinledim. İktidara göz kırpma olarak değerlendirmeyi ise haklı kılacak bir şey kitapta yok. Kitapta, siyasetin yeniden kurulmasına yönelik sesli düşünceler, yaklaşımlar var. Bir anlamda demokratik muhalefetin tartışmalarına zemin olabilecek çok sayıda başlık, hatırlatma var. Değerlendirme sınırını aşan programatif siyasal bir zemin, arayış yok.
Ayhan Bilgen, ülkenin aşırı derecede kutuplaşmış siyasal ortamında, pozitif anlamda farklı bir dil, yaklaşım ve siyaset tarzı ortaya koyuyor. Hesaplaşma, yüzleşme, sessiz çoğunluğa, farklı kimlik ya da tercihlere ortak çatıda buluşma çağrısı yapıyor. Bunun hak temelli siyasetle mümkün olduğu iddiasında. Çağrı, değerlendirmeleri iç değerlendirme sınırında değil, bütün siyasal aktörlere, kesimlere yönelik. Bilgen siyaseti muhasebeye, özeleştiriye ve yeni bir yola girmeye davet ediyor.
Bir çok kişinin “şimdi bunu yapmanın zamanı mı, ya da kimin işine yarayacak diyerek” tereddüt ettiği HDP’ye ayna tutmaya çalışıyor.
HDP “fikrini” sahiplenmek, bu çabayı kıymetlendirmeyi gerektirir. HDP’nin tekrarı olacak bir sahiplenmenin, siyasette yerinin olmasının zemini ortadan kalmış durumda. Ne Türkiye, ne bölge, ne dünya eski gibi. HDP de, yeni toplumsal dinamikleri ve siyasal gerçekliği kapsayacak bir muhasebeyle, kendini değişime uyarlamak zorunda. İktidarın nefesini kesmenin başka yolu yok.
Hakan Tahmaz