Figen Dayıcık Fırat

Figen Dayıcık Fırat son yazıları

Figen Dayıcık Fırat tüm yazıları

14.02.2021 - 12:31

Şiirlerde ve direnişte vazgeçemediğimiz Boğaziçi

İstanbul’a güzelliğini veren, en nadide yeri Boğaziçi’dir. Hatta İstanbul’u İstanbul yapan Boğaziçi, denebilir. Boğaziçi, birçok şairin ve sanatçının gözbebeği olmuş. Divan şairi Nedim İstanbul Kasidesi’nde uzun uzun İstanbul’un güzelliğini anlatmış, şu beytinde ise Boğaziçi’ni tanımlamış gibi:

Bir gevher-i yek-pâre iki bahr arasında

Hurşîd-i cihan-tâb ile tartılsa sezadır

(O, iki deniz arasında tek parça bir mücevher gibidir,

Dünyayı aydınlatan, ısıtan güneş ile bir tutulsa yeridir.)

Orhan Veli de bir şiir kitabına “Vazgeçemediğim” adını vermiş. Bu kitap hakkında yazı yazanlar vazgeçemediğinin bir kadın ya da aşk olduğunu düşünmüş. Oysa onun vazgeçemediği “Boğaziçi”ydi. Kitabın ilk baskısının kapağına Boğaziçi’nin bir çizimini koymuş. Şiirde ve hayatında o Boğaziçi’nden vazgeçmez. “Harbe giden sarı saçlı çocuk” şiirinde ve daha nice şiirinde olduğu gibi güzel bir dünya özleminden de eminim ki, vazgeçmemişti.  

Biz de sömürünün, savaşların, fakirliğin olmadığı bir dünya özleminden vazgeçmiyoruz. Biliyoruz ki güzel bir dünya kurulabilir. Böyle bir dünya kurulana kadar barış mücadelesinden, eşitlik taleplerinden, adalet arayışından, direnişten vazgeçmeyeceğiz. Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri ve öğrencileri de demokratik taleplerinden vazgeçmiyor. 500’ün üzerinde öğrenci gözaltına alındı, 9 öğrenci tutuklandı ama öğrenciler anayasal hakları olan protestolarından vazgeçmedi. 

Anayasanın 34.’ü maddesinde “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” diye yazar. Bu maddeye uymaya büyük özen gösteren öğrenciler tek bir canlıya, tek bir kamusal veya özel mala zarar vermeden, tamamen barışçı bir biçimde eylemlerini sürdürüyor. Anayasal haklarını kullanan öğrencilerin eylemleri kriminalize edilmeye çalışıldı ve protestocuları ötekileştiren, düşmanlaştıran, nefret söylemi üzerine bir dil kullanıldı. Bu da yetmedi, öğrenciler terörist ilan edildi. LGBTİ+’lar üzerinden protestoların toplumun gözünde sınırları daraltılmak istendi, gelen tepkilerle ve öğrencilerin kararlılığıyla LGBTİ+’lara yönelik kışkırtmalar durduruldu. Başörtülü öğrenciler de ayrımcı söylemlerin hedefiydi. Karalama politikalarıyla amacına ulaşamayanlar sahte deliller ürettiler. TRT’de bir saldırı videosu yayımlandı ama aynı yerde olanların çektiği görüntüler sayesinde bu video da bu film de (!) geçersiz oldu. 

Boğaziçi, Yeşilçam sinemasının da vazgeçilmeziydi. Âşıklar orada buluşur, orada veda ederlerdi birbirine. Yeşilçam filmleri artık çekilmiyor ama Boğaziçi filmlere mekân olmaya devam ediyor. Derviş Zaim’in “Tabutta Rövaşata” filmiyle Rumelihisarı’nda, Boğaz kenarında, Boğaziçi Üniversitesi’nin eteklerinde gezindik. 

Ümit Yaşar Oğuzcan bir şiirinde “Boğaz içinden bir vapur geçer/benim aklımdan senin gözlerin…” derken Ziya. Osman Saba da vapurla Boğaz’da gezinir: “Geliyor Boğaziçi’nden doğru,/ Bir iskeleden kalkan vapurun sesi./Mavi sular üstünde yine bembeyaz Kızkulesi/ Önümde açık kollarıyla Boğaz/Çengelköy’den Rumelihisarı./İstanbul, İstanbul’um benim,/Kadıköy’ü, Üsküdar’ı.” İstanbul ve Boğazdan bahsedince Yahya Kemal’ in dizelerini es geçmek olmaz: “Birden kapandı birbiri ardınca perdeler…/Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?/Som zümrüt ortasında, muzaffer, akıp giden/Firûze nehri nerde? Bugün saklıdır, neden?/Benzetmek olmasın sana dünyada bir yeri;/Eylül sonunda böyledir İsviçre gölleri./Hüznün, ferahlığın bizim olsun, kışın, yazın; /Hiçbir zaman kader bizi senden ayırmasın” Nerede olursak olalım İstanbul, Boğaz hep özlenir. 

Boğaziçi; Kadıköy- Sarayburnu’ndan başlayıp Rumeli Feneri-Anadolu Kavağı arasında uzan bir bölgedir. Boğaziçi’ni; Kanlıca, Ortaköy, Beylerbeyi, Beşiktaş, Bebek, Arnavutköy gibi güzel semtler süsler lakin bunların içinde gözbebeği tabii ki Rumelihisarı, Aşiyan’dır. Aşiyan’da yaşayan Tevfik Fikret şimdi Boğaziçi Üniversitesi olan Robert Kolej’e kendi ayak izlerinin açtığı yoldan gidip gelirmiş. Bu izler ona aşağıdaki şiiri yazması için ilham vermiş:

İZLER

 – Hürriyet yolunda –

Yürürdüm biraz güç, biraz bî- huzûr

Dikenlik, çetin, taşlı bir sâhadan;

Önüm bir yokuş, hep çakıl, hep diken,

Yürürdüm fakat ben muannid, sabûr.

Geçerdim basıp birtakım izlere;

Eğildim biraz dikkat ettim yere!

O izler benim, hep benim izlerimdi.”

Bu şiirin birçok sembolik anlamı var. Çökmekte olan ve kurtuluş için yüzünü Batı’ya dönen Osmanlı İmparatorluğunun izleyeceği yol zorludur. Tevfik Fikret bu zorlu yola inanmış, bilimle ilerlemenin önemini şiirlerinde dile getirmiş, kurtuluşu gençlikte görmüş ve bu yolda çok yalnız kalmış. O yine de hak bildiği yolda yalnız ilerlemekten vazgeçmemiş.

Boğaziçi Üniversitesi, İstanbul’un ve Türkiye’nin en seçkin üniversitesi. 158 yıllık geleneğe sahip bu üniversiteye kayyım bir rektör atanmasıyla “direniş” başladı. Kayyım rektör ilk günlerde kendince çözüm yoları aradı, iletişim dilinden bahsetti ve öğrencilerle hocaların zamanla kendini seveceğini dile getirdi. Ama asıl konuya, atanmışlığına, dair hiçbir şey söylemedi. Böylece daha en başından iletişim yolunu kapamış oldu. Onun en büyük hayali Boğaziçi’nin rektörü olmakmış. Oldu ama istenmeyen bir rektör oldu. Demokratik yollarla, iletişim yoluyla istenmediği kendisine söylendi, dinlemedi ve hemen işe başladı. Yeni hocalar getirdi, yeni fakülteler açılmasına ses çıkarmadı. 

Boğaziçi’nde direniş kırk bir gündür sürüyor. Öğrencileri çeşitli yollarla engellemeye, yıldırmaya çalışanlar oldu. Onlardan biri de Trakya Üniversitesi profesörü Cevdet Kılıç. O, öğrencileri: “Şöyle söyleyeyim. Siz hani bir ayı geçti eylem yapıyorsunuz ya. Biz eylem falan yapmayız. Biz gece vakti işi bitirir ertesi gün işe gideriz bilin istedim.” diye tehdit etti. Ama öğrenciler hak bildikleri yoldan, haklı direnişlerinden vazgeçmediler. Profesör öyle demek istemedim, babında bir açıklama yaparak geri adım attı. 

Başında martı kuşlarıyla Rumelihisarı’nda denizi seyreden Orhan Veli, bu olanlara müstehzi bir şekilde şu dizeleri mırıldanarak bakar:

“İstanbul’da Boğaziçi’nde,

Bir fakir Orhan Veli’yim;

Veli’nin oğluyum,

Tarifsiz kederler içinde

Urumelihisarı’na oturmuşum;

Oturmuş da bir türkü tutturmuşum”

Polisin copuna başını eğmeyerek, kötülüğe barış sloganlarıyla karşılık vererek topyekun, türkülerle, şiirlerle direniyor Boğaziçi. 

Direnişin simgelerinden biri de Nazım Hikmet’in aşağıdaki şiiri: 

“Ufukları sarmış karanlığa inat,

Uzun ve ince ve de dimdik duranlara.

Ağır bir suskunluğun ortasında.

Hür yaşayıp, hür yaşatanlara.

Ürkek bir serçe gibi eğme başını.

Kaldır başını ve dimdik dur.

Bu senin değil, ülkemin ayıbı.

Hırpalanmış yerlerinden öperim çocuk...”

Kavganın şehri İstanbul zafer şarkılarıyla özgürleşecek. Direniş, Boğaziçi’nde, sonsuz uykusundaki şairlerin, yazarların özgürlükçü ruhuyla yücelecek. Turgut Uyar’ın Orhan Veli’nin, Edip Cansever’in, Tevfik Fikret’in ve nicelerinin selamı var direnen Boğaziçi’ne, direnen yürekli öğrencilere.

Figen Dayıcık Fırat


Bültene kayıt ol