Kadın ve erkek arasındaki eşitsizliği özellikle baskıcı toplumlarda net bir şekilde görmek mümkün. Kadın hareketi son yıllarda daha güçlü, sesi daha gür ve bilinci daha yüksek. Kadınlar uzun yıllardır kendi bedenleri üzerinde oluşturulmuş müdahaleye karşı mücadele ediyor, eşit işe eşit ücret için, kadın erkek arasındaki eşitsizliği yaşamın her alanında kaldırmak için, özgürlüğü için, yaşam hakkı, eğitim görme hakkı için kolektif bir bilinç yükseltiyor, toplumun dayattığı geleneksel rollere karşı sesini yükseltiyor, kabul etmiyor.
Sudan’da diktatörlüğe karşı mücadele ederken, kitlenin büyük çoğunluğunu, Trump seçime geldiği gün başlayan protestoların çoğunluğunu kadınlar oluşturuyordu. OHAL dönemi Türkiye’de sokağa çıkabilen hareket kadın hareketiydi. Çünkü söz konusu sadece kadın olmak sebebiyle yaşanan baskı ya da daha otoriter rejimler altında kadınların kazanımlarının daha çok zarara uğraması gerçeği olunca veya kadının erkeğe göre daha eşitsiz bir ortamda yaşaması ve hatta kimi zaman sırf bu sebepten oluşan yaşam mücadelesi olunca, kadınlar geri kalan tüm kimliklerini, görüşlerini ya da sıfatlarını bir kenara bırakarak, sadece “kadın” kimliklerinin altında birleşerek, kitlesel bir şekilde, omuz omuza mücadele ediyorlar.
8 Mart’ın uzun zamandır bu kadar güçlü bir şekilde devam edebilmesinin altında yatan neden budur. 8 Mart, her kesimden kadını şiddete, tecavüze, öldürülmeye karşı, eşitlik için, özgürlük için, kendi bedenleri üzerinde söz sahibi olabilmek için birleştirici bir etmen olarak, kadınların yaşadıkları tüm baskının neden olduğu birikmiş öfke ile birleşerek, mücadele alanı açan ve hareketin gelişip ilerlemesini sağlayan bir gün.
Üstelik bu sefer Boğaziçi direnişi gibi tüm toplumda biriken öfkenin ifadesi olan eylemlerin arkasından geliyor 8 Mart. Birçok mücadelenin aktivistlerinin de içine çekildiği bir güne, bir eyleme dönüşebilir.
Kadının olmadığı bir mücadele, geri kalmaya ve tökezlemeye mahkûm bir mücadeledir. Kadın mücadelesi beraberinde pek çok mücadelenin de önünü açar. Kadın mücadelesinin birleştirici gücü, eylem kapasitesi tüm mücadelelere ilham verebilir, tüm hareketlerin etkisiyle güçlenebilir. Bu ilhamla işçi sınıfı mücadelesi de tüm sıfatları ve ayrıştırılmaları geride bırakarak “işçi” olmanın getirdiği kenetlenmeyi kullanmayı kendine görev edinmelidir.
Dila Ak
(Sosyalist İşçi)