Şafak Ayhan

Şafak Ayhan son yazıları

18.01.2021 - 09:52

Kuru ekmek zammı

“Keşke sağlıkçı olacağımıza Ayçiçek yağı olsaydık, yüzde 60 zam gelirdi.” Bu söz Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu'na (KESK ) bağlı Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) üyelerinin gün aşırı yaptığı eylemlerde, bir sağlık emekçisinin taşıdığı bir afişten. Pandemi süreciyle birlikte gittikçe derinleşen ekonomik kriz, başta gıda olmak üzere hayatın her alanında hayat pahalılığının gittikçe daha şiddetli hissedilmesine neden oluyor. Lira eriyor, alım gücü düşüyor. Yetmeyen maaşlar, bir türlü gelmeyen ay sonları. 

Markette, pazardaki fiyatlarla TÜİK’in enflasyonu arasında adeta uçurum var. İktidar elinin altındaki medya patronları aracılığıyla sürekli yalan ve “ekonomimiz büyüyor” propagandasıyla öfkeli tabanına karşı elindeki tüm kozlarını oynuyor. Her sabah güne aynı manşetten haberlerle başlayan yandaş medyadaki “Emekliye çifte maaş”, “Memur’a müjde” haberleri, bu çürümüş yapıyı ayakta tutmaya yetmiyor. Çünkü insanlar propaganda duymak istemiyor, evlerine ekmek götürüp doğalgaz faturalarını ödemek istiyor.

Tüm sağlık çalışanları yaklaşık bir yıldır canını dişine takarak hem virüse hem de hayat pahalılığına karşı mücadele ediyor. Patronların vergi borçları silinirken üniversite mezunu bir hemşirenin aldığı net maaş 3.400 lira. Bu ücretle şu koşullarda ayakta durmak için daha fazla mesaiye kalarak, daha fazla nöbet tutarak yan ödemelerle maaşını artırmaya çalışan emekçiler, bunun yanı sıra her geçen gün covid-19‘dan dolayı ölüyor. Evet, insanlar yaşamlarından vazgeçip geçinme derdine düşmüş durumdalar.

Tüm iş kollarında tablo bu iken, peki onca şaşalı laflar edip pandemi sürecinde sokağa çıkmak bir yana, üyelerine “bizden değil hükümetten zam isteyin” diyen yetkili sendikalar ne yapıyor?

Türkiye’de çalışanlar arasında örgütlenip yetkili sendika olarak hükümetle toplu sözleşme masasına oturmak, üyeleri ve geri kalan tüm emekçi grupları için alabileceği en yüksek zammı ve özlük haklarını daha da genişletmek her sendikanın temel örgütlenme perspektifini oluşturur. 

Şuan Türkiye’de kamu çalışanları içinde yetkili sendika olan Memur-Sen Konfederasyonu ve bağlı sendikalar, mevcut politik rüzgarı da arkasına alıp sağda solda esip gürlerken, pandemi sürecinde çalışanların ve üyelerinin “yeter artık” dediği son bir yılda, bir kez bile sokakta mücadele etmedi, eylem, protesto ve gösteri örgütlemedi. 

Tabanıyla kopuk, iktidarların arka bahçesi pozisyonunda olan, adeta şirketleşen, çalışanların haklarını savunmak yerine kendi siyasi gelecekleri için sendikaları birer basamak olarak gören sendikacılar, tabandaki emekçi yığınları asla temsil edemez. Tabandaki emekçilerin çıkarlarıyla sendika patronlarının çıkarları aynı değildir. 

Huzur hakkı

Türkiye’de nasıl ki sendikalar adeta siyasi kariyer basamağı olarak görülüyorsa, aynı zamanda sendika başkanlarının ve patronlarının ceplerini doldurmak için her şeyi ‘’kuralına’’ göre uydurduğu, emekçilerin aidatlarıyla lüks otomobillere binme, binlerce lira maaş alma yeri olarak da görülüyor. 

Bu konuyu biraz açmak gerekiyor. Kamu çalışanlarının örgütlü olduğu sendikalarda “KESK ve bileşenleri” hariç diğer konfederasyonlarda, “Huzur Hakkı” adı altında binlerce liralık maaşlar, sendika patronlarına hak görülüyor. KESK’e bağlı EĞİTİM-SEN, huzur hakkını tüzüğünde reddeder ve şöyle der: Eğitim Sen‘de başkanlık görevini yapan kişiler sendikadan “kamu görevindeyken almış oldukları son maaşın üzerinde” bir ücrete alamazlar. Böylece huzur hakkı denen soygunu Eğitim Sen kendi içinde tüzüğüyle birlikte reddediyor. Türkiye’nin eğitim iş kolunda örgütlü diğer iki büyük sendikasında (Türk Eğitim Sen ve Eğitim Bir Sen) ise huzur hakkı, tüzüklerinde güvence altındadır.

Geçtiğimiz yıl memura yüzde 4+4 zammı reva gören sarı sendika Memur-Sen'in Genel Başkanvekili ve Sağlık Sendikası Genel Başkanının maaşına yüzde 50 zam yapıldı, 26 bin 94 liraya yükseltildi, ayrıca kendisine 800 bin liralık Audi A6 makam aracı alındı. Bunları unutmak için balık hafızalı olmak gerekiyor. Ayrıca bu zat, geçen yılki toplu sözleşme sonrası hakem heyetine gideceği belli olan zam miktarını güya protesto etmek için düzenlenen “boş cüzdan” eylemine katılmıştı. İşin ironik tarafı, Eğitim Bir Sen MEB‘in önünde yaptığı bu göstermelik eylemi başlatırken, mevcut başkandan dolayı eylem geç başladı. Çünkü Eğitim Bir Sen başkanı boş cüzdan eylemi sırasında cüzdanını boşaltıp atana kadar tam 15 dakika geçti, kredi kartlarıyla dolu olan cüzdan bir türlü boşalmıyordu haliyle.

Adı: Zam

KESK, kamu çalışanlarına, enflasyon farkıyla birlikte şu yaşam koşullarında yapılan komik zammı yani fark hariç yüzde 3 zammı, “bu kuru ekmek zammıdır” diyerek yaklaşık son iki haftadır gerek sosyal medyada gerekse alanlarda protesto ediyor ve çalışanlar bordro yakıyor. 

Yoksulluk sınırının 8 bin lirayı geçtiği ülkede insanlara yüzde 3 zammı reva gören yetkili sendika olan Memur-Sen’in İstanbul İl Temsilcisi ve Eğitim Bir Sen 4 nolu Şube Başkanı olan kişi çıkıp ne diyor: “Zam Sendikadan Değil Hükümetten İstenir” pes doğrusu. Emekçilerle adeta dalga geçen bir açıklama. Zammı hükümetten isteyecek sayısal gücünüz toplu sözleşme masasına oturmaya yetiyor da çalışanlar için mücadeleye yetmiyor mu? Sendika neden var o zaman? Toplanan aidatlarla neler yapılıyor? Bu sözü eden başkan acaba Memur-Sen’e üye kişilerden toplanan aidatlarla aldığı huzur hakkı adı altındaki maaşını da açıklayabilecek mi? Görebilecek miyiz bordrosunu?

Bu süreçlere birden gelinmedi kutuplaşma, kayyum politikaları, OHAL uygulamaları, pandemi, hayat pahalılığı, geçim derdi, işsizlik ve daha saymakla bitmeyecek sorunlar emekçileri adeta sarıp sarmalamıştır. Milyonlarca kamu emekçisi, işçi, emekli; çarşıda pazarda yaşanan gerçek enflasyona karşı, TÜİK’in sahte rakamlarıyla, sahte verilerle açlığa mahkûm edilmek isteniyor.

Son bir yıl içinde doğalgaza yüzde 32, elektriğe yüzde 31, baklagillere yüzde 60, peynire yüzde 27, yumurtaya yüzde 80, ayçiçeği yağına yüzde 60,  köprü ve otoyol geçiş ücretlerine yüzde 26 zam yapıldı.

*ŞU DÖNEMDE HÜKMÜNÜ YİTİREN, KAMU EMEKÇİLERİNE 2021 YILI İÇİN %3 +%3 MAAŞ ARTIŞI DAYATILAN “TOPLU SÖZLEŞME” ACİLEN YENİLENMELİDİR.

* YAPILACAK OLAN YENİ TOPLU SÖZLEŞME İLE MAAŞLARIMIZ, YAŞANAN GERÇEK ENFLASYON ORANINDA, SATIN ALMA GÜCÜMÜZDEKİ AZALMA DİKKATE ALINARAK ARTIRILMALIDIR

*ASGARİ ÜCRET VERGİ DIŞI BIRAKILMALIDIR.

Açlık sınırının 2 bin 600 lirayı, yoksulluk sınırının 8 bin 600 lirayı aştığı bugünün koşullarında, sıra emekçilere gelince “kaynak yok” demek, emekçilerle dalga geçmektir. Bizler kaynakların nerelere harcandığını iyi biliyoruz. Yandaş müteahhitlerin milyarlarca liralık vergi borcu silinmese, kamudan ihale alanlara milyonlarca lira paralar akıtılmasa, sürekli diri tutulmaya çalışılan milliyetçilik temelinde silahlanma ve savunma sistemlerine milyarlarca dolar paralar ayrılmasa, “İtibardan tasarruf olmaz” diyerek Saray’a günlük 59 milyon lira bütçe ayrılmasa aslında herkese yetecek kadar kaynak var. İşini kaybedene günlük 39 lirayı reva görenler bu çürümüş sistemin, bu terazinin bir gün tekmeleneceğini de çok iyi biliyor.

Şafak Ayhan 


Bültene kayıt ol