Gelecek hafta bugün ABD’de tarihi başkanlık seçimleri bitmiş olacak. Sandık sonuçlarının netleşmesi seçim sisteminden kaynaklı nedenlerle zaman alabilir. Bütün dünya nefesini tutmuş vaziyette. Bu seçimleri, öncekilerden çok farklı kılan, dünyanın olağanüstü bir dönemden geçiyor olması.
Süreci olağanüstü kılan iki neden var. İlki dünyada milliyetçi popülist siyasetçilerin küreselleşmenin yıkıntıları arasında parlamaları ve birçok ülkede Trump tarzı siyasi liderlerin halklarının başına büyük belalar açmaları, neoliberal kapitalist sistemlerin yerini otoriter yönetimlerin alması. Türkiye’nin 2018 seçimleriyle geçilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminde görülen “yeni normaller”,uluslararası hukuka ve teamüllere aykırı bir şekilde, NATO, AB gibi çok uluslu kurumları ve kuralları yok sayarak geliştirildi.
Diğer yandan dünya, benzeri yüz yıl önce yaşanmış Covid-19 virüsünün ağır sosyal, ekonomik ve psikolojik sonuçlarıyla karşı karşıya. 10 aydır insanlık 21, yüzyılın pandemisiyle mücadele etmeye çalışıyor. Bu nedenle ABD’de bildik bir seçim kampanyası süreci yaşanmadı.
Bu koşullarda yapılan seçimlerin sonuçları,dünya siyasetinin gidişatına ve milliyetçi otoriter popülist ülke liderlerinin geleceğine ilişkin de önemli etkilerde bulunacak. Tabii ki Çin ile ekonomik savaş, dünyanın göçmen sorunu, İran-ABD ilişkileri ve Suriye sorunu gibi bir dizi sorunun nasıl bir hal alacağının belirtileri güçlü bir biçimde ortaya çıkacak. Seçmen, dış politikada müdahaleci ve iç politikada eski statükocu normlara dönülmesini mi, yoksadört yıldır izlenen politikaların kurumsallaşmasını ve derinleşmesi mi istiyor karar verecek.
Trump ya da Biden
ABD seçimleri, eski Başkan yardımcısı Joe Biden ile mevcut ABD Başkanı Donald Trump arasında geçiyor. İkisi arasındaki politika farklılığının bariz bir biçimde ortaya çıktığı alan şu: Trump; kural, kurum, yasa tanımayan, muhafazakâr milliyetçi, ayrımcı, göçmen karşıtı bir anlayışla yeni normaller belirleyen ve ülkeyi bu şekilde yöneten bir yaklaşıma sahip.
Biden ise, daha bir statükoya bağlı ve rayından çıkmak üzere olan ülkeyi rayına oturtma, normlarına yeniden kavuşturma iddiasında. Biden’in seçim kampanyası stratejisi, ABD ve dünya için yeni felaketlere yol açacak Başkan Donald Trump’ın bir daha kazanmaması üzerine kurulmuş. Trump karşıtı birçok önemli Cumhuriyetçi, Demokratların adayı Biden’e destek veriyor, kampanyasında yer alıyor.
Trump, sıra dışı politikalarına ABD halkından gördüğü desteği artırmak ve seçimleri kazanmak için muhafazakâr milliyetçi seçmeni öncelikli hedef kitlesi olarak belirleyen, kutuplaştırıcı söylem, tarz ve politikalar sergileyen bir seçim kampanyası yapıyor. Hayata geçiremediği bir önceki seçimlerdeki vaatlerini hayata geçirmek ve geliştirmek üzere bir kampanya yürütüyor.
Biden ise sol demokratların, merkez demokratların, siyahların ve cumhuriyetçilerin adayı olarak sadece “Trump kaybetmelidir” sözünün dışında bir şey söylemiyor. Uygulanacak politikalar konusunu büyük bir sessizlikle geçiştiriyor. Trump’ın yerinden oynattığı ABD kurumlarını ve kurallarını işletmek vaadiyle sınırlı bir kampanya yürütüyor.
Anketler Biden’i açık ara önde gösteriyor. Ancak ABD siyasetini yakında takip eden uzmanların birçoğu, kesin bir şey söylemek için erken olduğunu ifade ediyorlar. Sandık sonuçlarının, araştırmaları yalanlama olasılığının zayıf olmadığına dikkat çekiyorlar. Daha doğrusu toplumsal koşulların buna elverişli olduğunun altı çiziliyor.
Öncelikle bunun sebebi, Trump’ın “Amerika’yı Tekrar Güçlü Yapalım” sloganınıntoplumda ciddi karşılığı olması. Bir diğer sebebi, seçim sonuçlarını genç seçmenlerin oylarının rengive sandığa gidip gitmemelerinin belirleyecek olması. Küreselleşmenin yıkıntıları altında büyüyen gençleri, dışlanmışları Biden’in, statükocu Trump karşıtı duruşunun ne derece ikna edebileceği belirsiz. Trump ise, aktif ve politik hedefi belirli kampanya yürütüyor.
Türkiye Muhalefeti
ABD seçim sonuçlarınınetkilerini hiç kuşkusuz en fazla Türkiye’de göreceğiz. Her iki adayın Türkiye politikası Ankara’yı fazlasıyla rahatsız edici nitelikte. Sadece adaylarda değil kamuoyunda da Ankara’ya çok fazla tepki var. Sarayı zor günlerin beklediğini söylemek abartı olmaz. Seçimleri Joe Biden kazanırsa işlerindaha da zorlaşacağı aşikâr. Covid 19 bahanesiyle S400 yaptırımlarının ertelenmiş olması, bir derde deva olmayacak gibi görünüyor. Özellikle Suriye ve Kürt meselesinde gerilim ve çatışma şiddetlenecek. Biden seçildiğinde, ek olarak büyük olasılıkla demokrasi, özgürlükler ve insan hakları konularındaTürkiye ağır eleştirilere muhatap olacak.
ABD ile Türkiye muhalefetinin şekillenmesinde benzer özellikler mevcut. Türkiye’de Millet İttifakının veya İstanbul İttifakının izlediği gibi 2019 yerel seçimlerinde Cumhur ittifakını kaybettirme stratejisi, ABD’de de Donald Trump’a kazandırmama şeklinde somutlaşmış. Bu hedefe yönelik geniş bir ittifakı kurulmuş bulunuyor.
Trump “Amerika’yı Tekrar Güçlü Yapalım” söylemiyle seçim kampanyası yürütüyor, politika izliyor. Recep Tayyip Erdoğan “beka, yerli, milli” söylemine dayalı politikalar yürütüyor, ülkeyi zaptı rap altında yönetiyor.
İki ülke arasındaki çok önemli farklılıklar ise her şeyi tepetakla etmeye yetecek nitelikle. ABD’de Trump’a direnen, karşı koyan kurumlar, kurallar, güçler ayrılığı ve güçlü denge denetim sistemi var. Basın, yargı, anayasal düzen yerli yerinde duruyor. ABD’nin yüz yıllara dayanan siyasal gelenek ve politikaları değişmiş değil.
Kurumlar oturduğu için Trump, yüksek yargıya atama sorununda görüldüğü gibi bizdekine benzer kafasına göre yargıya atama veya görevden alma yapamıyor. Ya da muhalefet partilerini yargı ve siyaset eliyle dizayn etmeye veya tasfiyeye çalışmıyor.
Türkiye’de ise her şey Cumhur İttifakın elinin altında, tuz kokmuş, yargı ilga edilmiş, medyanın yüzde 95’i iktidarın kontrolü altında. Geriye bir tek teslim alınamamış toplumun yarısı var. Teslim alınamamış olanların ezici çoğunluğu“beka, yerli, milli” konularında Cumhur ittifakı ile yarış halindeler.
O neden her iki ülke muhalefet partilerini benzer yanları çok. Ama ayrıştıkları noktalar veya başka bir değişle ABD’nin kazanımları, Trump karşıtlarının işini kolaylaştırıyor. Türkiye’de ise Cumhur İttifakı, muhalefet partilerini yok ederekişleri zorlaştırıyor.
Bu nedenle ABD’de Trump karşıtlığı, muhalefet için bir çözüm olabilir. Türkiye’de çok parçalı R.T. E karşıtlığıyla sınırlı muhalefetise siyasal devlet krizinin çözücüsü olamıyor. Sıfırlanmış değerleri, kurumları, kuralları demokratik bir biçimde yeniden şekillendirecek asgari ortak zeminin tarifi kaçınılamaz bir sorumluluk. Bu sorumluluktan kaçan, soluğu ancak Cumhur İttifakına sırtını dayayarak alabilir. Muhalefet partilerininABD seçim sonuçlarına bir de bu gözle bakmalarında yarar var.
Hakan Tahmaz