Erdoğan, "İsteseydik onları deport ederdik!" diyor.
Yani daha anlaşılır bir dille, "İsteseydik tehcir ederdik" diyor.
Daha da anlaşılır bir dille, "Kestik, yine keseriz" demek istiyor aslında.
Erdoğan içindeki ırkçı nefreti kusarken, "Ülkemizde Ermenilere karşı olumsuz bir tavrımız mı oldu?" diye de soruyor.
Hadi geçmişi bir kenara koyduk, "Affedersiniz" Ermenilere her beş yılda bir "Sizi geldiğiniz yere gönderirim" demek olumlu bir davranış mıdır? Bu insanlar burada rehine mi? Başlarında Demokles'in kılıcını sallandırmanın neresi insanlığa sığar?
Ama Erdoğan inkârcılıkta yalnız değil.
Soykırım birleştiriyor!
Günlük politikada birbirleriyle kanlı bıçaklı gibi görünen ırkçı/milliyetçi partiler, AKP, CHP ve MHP, mesele soykırım olunca hemen bir araya geliyorlar.
Bir ağızdan başlıyor koro, inkâr şarkısını söylemeye.
Anadolu'da bütün halklar acı çekmişmiş, Ermenilerin acısını yüceltmek olur muymuş…
Bir buçuk milyon Ermeni'yi kadın erkek, çoluk çocuk demeden ölüme gönder, malına mülküne el koy, dökülen kanlarının ve gasbedilen servetlerinin üzerine devletini inşa et, sonra da "savaşta herkes acı çekti" edebiyatına sarıl.
Yok öyle yağma!
Artık kendilerinden başka kimseyi kandıramıyorlar. Dünyanın dört bir yanından yükselen "soykırımı tanıyın" sesleri "Bir kulağımızdan girip öbür kulağımızdan çıkıyor" diyorlar, oysa bu da yalan.
Soykırımın kabul edilmesinden duydukları korku o kadar büyük ki, aralarındaki kavgayı bırakıp hemen birleşiveriyorlar.
Çünkü biliyorlar ki, soykırımın kabulü, devletlerinin kanlı harçla örülü temellerinin çökmesi anlamına geliyor.
Onlar inkâr edecek, biz daha gür bir sesle "Soykırımı tanıyın" diyeceğiz.
24 Nisan'a çok az kaldı. O gün sokaklarda ne kadar kalabalık olursak, sesimiz ne kadar gür çıkarsa, inkârcılar için geriye sayım o kadar hızlanacak.
Ama son sözü yine Erdoğan'a söyleyelim.
Hepimiz Ermeni'yiz, hiçbirimizi deport falan da edemezsin!
Atilla Dirim