“Askere Gitmeyin Çünkü…” kitabına katkı sağladıkları için 381 kişi hakkında Genelkurmay Başkanlığı’nın şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “halkı askerlikten soğutmak” gibi bir gerekçeyle soruşturma başlatılmış.
Öncelikle vatana, millete hayırlı olsun...
Bazıları şöyle düşünüyor olabilir: Bu tür davalar milletimizin birlik ve beraberliğini güçlendirir; askerliği daha çok sevdirir; asker kaçakları kaçmaktan vazgeçer, bedelli askerlik yapıp bu işten yırtmak isteyenler koşa koşa kışlalara gidip teslim olurlar; keşke günler geçmese diye dua ederler; askerliğin bitmemesini istedikleri için şafak saymayı da bırakırlar.
Düşünsünler... Ama bu tür davalara kaynaklık eden kanunlar “kutsal” inşasının en temel kaynaklarıdır. Zaten kutsal olan bir şeyin kanuna ihtiyacı olmaz ya da ortalıkta kutsal falan olmadığı için ancak kanun hükmüyle kutsallık icad edilir.
Ulus-devletin kutsallığı kendinden menkuldür. Kendinden önce varolan kutsallıklarla baş edebilmek için onların yerine, eskilere benzer tarzlarda yeniyetme, kurgusal, kopyacı kutsallar inşa etmiştir.
Askerlik ulusun kutsallığının en önemli bileşenidir. Çünkü “milli çıkarlar” adı altında saklanan egemenlerin çıkarlarını korumak için gereken ikna yöntemleri asla “rasyonel” değildir. Kimseyi rasyonel bir şekilde öldürmeye ve hele hele ölmeye ikna edemezsiniz. İnsanlara ancak dinselleşmiş bir inancı zerk edebilirseniz, ölmenin de o kadar kutsal bir vazife olduğunu anlatabilirseniz.
Eğer okul, emir, çıkar, ideolojik bombardıman, dini kurum gibi ne kadar çok kurum ve usulü seferber edebiliyorsanız, bunu sürekli kılabiliyorsanız her türlü inanç ya da ideoloji için de kutsallık üretebilirsiniz.
Davanızın illâ çok haklı falan olması gerekmez. Dininizin yasaklamış olması da yetmez; her halükârda ölmeyi ve öldürmeyi öğretebilirsiniz; hatta intihar eylemleri bile yaptırabilirsiniz. Yani Türk’ün askeri, İslam’ın askeri ya da DHKP-C’nin askeri olarak elemanlarınız koşa koşa şehit olmaya gidebilirler. Siz en kutsal dava için ölümü göze aldığınızı, diğerlerinin hain, işbirlikçi vs. olduğunu; davanızı diğer davalarla karşılaştırmanın bile ihanet olduğunu söyleyebilirsiniz... ama farketmez; onun için de sizin için de ölmek ve öldürmek inşa edilmiş bir kutsallık işidir.
İşte bu yüzden, tam da bu çok iyi bilindiği için, ölüme en fazla ihtiyaç duyan ulus-devletin militarizmi kanunlarla yani hukuki görünümlü “zor”la kendi kutsallığını ilân eder.
Başlıktaki vesayete gelince...
Benim gibi birileri “Abdullah Gül Çankaya’ya çıktığı zaman vesayet bitti” derken, başka birileri de “hayır Erdoğan oraya çıkınca bitti” diyordu.
Anlaşılan hepimiz yanılmışız.
Çünkü “yeni Türkiye’nin yeni aktörleri”, “korkunç sivil darbe” girişimleri dilini pazarlamaya çalışırken, boğazına kadar “güvenlikçi” bir paranoyaya batmış durumdalar. Bu yeniler, sanki bu memlekette hiç askeri darbe olmamış gibi davranarak, “yeni” güvenlik paketleriyle, Ergenekonlarla, Balyozlarla, bitti dediğimiz bir dönemin aktörleri ile yeniden hemhal olmuşa benziyorlar.
Çünkü her şeyden önce vesayet rejiminin en önemli belgelerinden biri olan MGK ile, “Kırmızı Kitap” ile iş yapmaya çalışan bir sivil yönetimin “sivilliğinden” bahsetmek –en hafif tabirle- ayıp olur.
Ya da Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne sokulan “tehlikeler”e, “sivil itaatsizliğin” bile “tehlike” olarak tanımlanmasına, askerlikten soğutmak gibi yaldızları dökülen bir ideolojik propagandanın hâlâ geçerli olduğuna bakınca, askeri vesayetin savaş mantığının dimdik ayakta olduğunu görmek pek zor görünmüyor.
Aklımda kalmasın, şu soruyu da not düşeyim: bu kadar yüzeysel, derinlik yoksunu bir siyaset, yasaklar ve kutsallıklar döngüsü içinde, esas “halkı sosyolojiden soğutmak” suç değil midir?
Ferhat Kentel
(BasNews)
Not: Tüm Hıristiyanların Paskalya bayramı kutlu olsun ve hepimiz için huzura ve barışa vesile olsun.