İstifa ile Çömlek Çatladı
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun başarısız istifa girişimi, beklenmedik bir gelişme oldu. Girişimin Koronavirüs krizinin ciddi hal aldığı bir dönemde yaşanması toplumda kısa süreli şaşkınlık yarattı.
Hafta sonu 31 ilde ilan edilen sokağa çıkma yasağının, başlamasına iki saat kala duyurulması toplumda kargaşa yarattı. Halk, marketlere, fırınlara, büfelere koştu. Koronavirüsüyle geliştirilen sosyal mesafe ve izolasyon gibi tedbirleri yerle bir eden görüntülerin ortaya çıkması tepki çekti. Duyurunun zamanlaması, geniş kesimlerde haklı olarak büyük kaygı yarattı. Harcanan bunca emeğin heba edildiğine dair değerlendirmeler yapıldı.
Sadece zamanlaması eleştirilmedi. Yerel yönetimlere ve diğer ilgili kuruluşlara duyuru öncesi bilgi verilmemesi, istişare edilmemesi, gerekli hazırlıkların yapılmasına fırsat verilmemesi de eleştiri konusu oldu.
İlk duyuruda yasak süresince ekmek, su gibi zorunlu ihtiyaçların nasıl karşılanacağı gibi konularda da belirsizlik olması, kargaşayı büyüttü. Duyurudan iki saat önce rutin günlük bilgilendirme için kamuoyuna açıklama yapan, Kononavirüsüne karşı mücadelenin birinci derecede muhatabı olan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın bile sokağa çıkma yasağı konusunda önceden bilgilendirilmediği yazıldı, çizildi.
Yasağın ilk günü bir televizyon programına katılan İçişleri Bakanı Soylu, açıklamayı Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda yaptığını, eleştirilerin muhatabının kendisi olduğunu açıkladı.
İlk kez oldu
Süleyman Soylu’nun, AKP iktidarı döneminde hiç alışık olmadığımız bir biçimde yanlışı üstlenmesi şaşırtıcı oldu. AKP, bugüne kadar başarısızlıklarının veya yanlışlarının sorumlularını hep kendi dışında arardı, dışındakileri sorumlu gösterirdi. Bu kez başka bir şey oldu. Soylu’nun istifa duyurusunu muhalefet, Cumhurbaşkanı tarafından görevden alınması, istifa ettirilmesi biçiminde değerlendirdi. Soylu ise, Cumhurbaşkanından müsaade istediğini söyledi. Birkaç saat sonra Soylu’nun istifasının Cumhurbaşkanı tarafından kabul edilmediğini, görevinin başında olduğunu, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı Fahrettin Altun açıkladı.
Sorunun bu kadar yüzeysel olmadığı açık. Sorunun, 12 Nisan 2020 Cuma akşamı yaşananlarla sınırlı olmadığı da besbelli. Süreci tetikleyen başka şeyler var. Bunların başında Soylu’nun partililerce başarılı bakan olarak görülmesinin diğer kabine üyelerinde yaratığı rahatsızlık ve çekişme geliyor.
Aslında Soylu ’nun koronavirüsüyle mücadelede başarılı bir İçişleri Bakanı olduğunu söylemek gerçeği gizlemeye çalışmak olur. Virüse karşı gerekli tedbirleri zamanında almakta geciken, alınan tedbirleri yanlış yöneten ve toplumsal gerilimin merkezinde yer alan bir İçişleri Bakanıyla ve iktidarla karşı karşıyayız.
Krizin ilk gününden itibaren belediyelerle büyük bir koordinasyon içinde çalışılması gerekirken, CHP’li büyük şehir belediyelerini yok sayan bir çalışma düzeni oluşturuldu. Özelikle İstanbul, Ankara ve İzmir belediye başkanlarını dışlayan bir yol izlendi. İktidar, CHP’li belediye başkanlarıyla hesaplaşmasını koronavirüsü döneminde İçişleri Bakanı Süleyman Soylu üzerinden sürdürdü. Yardım toplama yetkilerini gasp etmek, toplanan paralara el koymak, çalışmalarını engellemek gibi uygulamalar gerçekleştirdi. Belediyelerin topladıkları yardım paralarına, İçişleri Bakanlığının genelgesi gerekçesiyle bloka konulması, bu süreçte İçişleri Bakanın ne derece gözünü kararttığını gösterdi. Soylu’nun belediyeleri kastederek “paralel devlet kurumu olmaz” gibi saçma sözleri oldu.
Taht kavgası
Muhalif belediye başkanlarına karşı tutuma Süleyman Soylu’nun tek başına karar verdiğini veya verebileceğini söylemek mümkün değil. Bunların Cumhurbaşkanının talimatıyla gerçekleştirildiği çok aşikâr. İçişleri Bakanlığı, yürütmenin en önemli unsuru olarak hızla ve en çok yıpranan, göz önünde olan bakanlığıdır. Her iktidar döneminde eleştirilere, suçlamalara en fazla bu bakanlık muhatap olur. Soylu ayrımcı, faşizan güvenlikçi uygulamalarıyla bunlara hiç aldırış etmeyen, sahibine biat etmeyi yeterli gören bir kişilik olması nedeniyle dikkat çekiyordu.
Kraldan daha fazla kralcı oluşu kamuoyu nezdinde özel olarak yıpranmasına yol açtığı gibi, parti içinde uzun süredir yürüttüğü güç savaşı da zayıflamasına neden olmuş olabilir. Hükümet cephesindeki damat-Soylu çatışmasına Cumhurbaşkanının dahil olması aşamasına gelindiğine ve daha da kızışacağına dair öngörüler, yorumlar çoğaldı.
Taht kavgası iddiaları ayrı bir tartışma konusu. Önce gerçek olanın üstündeki örtüyü, iktidar içi kriz örtüsünü kaldırmak gerek. Özellikle de bakanlık tarihi beceriksizlikle, hoyratlıkla ve hukuksuzlukla dolu günlerden sonra.
Türk siyasetinde yerleşik, hesap vermeme ve istifa müessesesini işletmeme geleneği sürdürülmekle kalınmıyor, aynı zamanda parti ve hükümet içindeki politik konumlar tahkim ediliyor. Bütün bunlar sürdüre geldikleri toplumu kutuplaştırıcı ve güvenlikçi politikalarda daha fazla ısrar edeceklerinin bir işareti olarak da okunabilir.
Ancak bu krizden ne Soylu ne de Erdoğan güçlenerek çıkmış değil. Aksine iktidar kanadında belirginleşen kırılma, iktidarı belli ölçülerde sarstı. Bu süreçte Soylu’nun AKP seçmeninden de tepki aldığına tanık olduk. AKP Kadın Kolları Başkanı Lütfiye Selva Çam’ın sosyal medya hesabından yaptığı “Sayın Süleyman Soylu’yu tabanımız sevmişti. Ancak, başarının nereden geldiğini, imkân ve yetkileri kimin verdiğini, liderimiz sayın Erdoğan’ın gücünü nasıl paylaştığını asla unutmamalı. Şayet liderinden destursuz ayrılır ise bu muhabbeti yitirir; Kardeşane hatırlatmak istedim” gibi.
Başta istifa etme demesine rağmen, Soylu ’nun istifasını duyurması, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın prestij kaybetmesine yol açtı. Bazıları tarafından senaryo olduğu iddia edilse de, bu durum Erdoğan’ı yıpratan bir gelişme oldu. Krizi yönetmekte bu kez başarısız lider durumuna düştü.
Bunun farkında olan Erdoğan kabine toplantısı sonrasında Soylu’yu “Terörle mücadele, tabii afetler sonrası yürütülen çalışmalar, Koronavirüs salgınında kamu güvenliğini sağlamada başarılarına şahit olduğum bakanımız görevlerine devam ediyor” biçiminde övdü. Ama çömlek çatladı bir kez. Soylu istifa girişimiyle Erdoğan’ı zora soktu fakat kendi işini de kolaylaştırmadı.
Sonuçta koronavirüsüne karşı etkin mücadele etmek yerine algı yönetimiyle uğraşan bir Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı görmek, yüzyılın felaketiyle baş etmeye çalışan insanların hiç de hoşuna gitmedi. Bütün dünyanın enerjisini emen koronavirüsü krizi ve sonrasına dair kaygıların büyüklüğü karşısında, iktidarın 12 Nisan 2020 pazar günü akşamı içine düştüğü acizlik, geleceğe güvenle bakmanın sınırlarını oluşturdu.
Mesele bu çıkmazı aydınlatma becerisi gösterecek olanlarda. İşsizlerin, güvencesizlerin, mağdurların, sokaktaki aç insanların çoğalacağı bu kriz döneminin aşılmasına hizmet edecek yaklaşımı görünür ve anlaşılır kılmakta. Krizin yarattığı sosyal, siyasal ve ekonomik tahribatın çoğu; emeğini, alın terini satan, sokakta yaşama tutunmaya çalışan, yani vahşi kapitalizmin mağduru olan insanların üzerine yıkılacak. Bu gerçeği unutmadan çatlayan çömlek ayrıştırılmalı.
Hakan Tahmaz