Sibel Erduman

Sibel Erduman son yazıları

Sibel Erduman tüm yazıları

02.04.2015 - 04:04

Derinin de dili kulağı vardır

Algı organı olarak deri, sıyrılma, temas, baskı, sıcaklık, soğukluk, kuruluk ve ıslaklık gibi temassal duyumları iletir. Bu bilgiler sinir lifleri ve alıcılardan oluşan derinin sinir sistemince çevrilir. Duyu alıcılarının sağladığı bu bilgilerin merkezi sinir sistemi düzeyinde nasıl entegre edildiği sorusu gelecek yıllarda yanıtını bekleyen bir sorudur. (YKY Genel Kültür dizisi)

Evet derinin kulağı vardır ama çok da gevezedir. Rengiyle sıcaklığıyla titreşmeleriyle, gerilme ve neşeye arzu ya da korkuya tanıklık eder, heyecanlara tercüman olur, duygular kan damarlarının genişlemesine yol açabilir, bol kan akışından dolayı deri ısınıp kızarır. Düş kırıklığı öfke ve korku ise kan yollarının daralmasına neden olur, derinin altı tabakalarında azalan kan miktarı teni solgunlaştırır. “Kızarıp bozarmak”, “mosmor olmak”, “beti benzi atmak” gibi deyimler her zaman bire bir anlam taşımazlar ama duyguları dört dörtlük dile getirirler. Herkesin bildiği gibi korku, öfke ve sevinç insanı ürpertir, tüylerini diken diken eder.

Şimdi bu deri meselesini neden bu kadar ele aldım; bazılarımızın derisinin ne kulağı kalmış ne de gevezeliği diye düşünüyorum. Ne dışarıdan aldığı bilgiler derinin sinir sistemince çevriliyor ne de rengini, sıcaklığını, neşesini, korkusunu gösteriyor. Yani “derisi kalınlaşmışlar” “yüzleri kızarmayanlar” “mosmor” olmayanlar çoğalıyor. Ve birden bire arkalarını dayadıkları trenle cansiperane tarihin sahnesine çıkıyorlar, “biz” oluyorlar ama bu  “biz” bilinci, bireyin “olmak”  sorunsalını bir “ait olmak” sorunsalına dönüştürüyor. Yani mahiyet ve “ne” lik sorunu ortadan kalkıyor. Evet ait oluyorlar kocaman, güçlü bir  “biz” oluyorlar; etraflarına veryansın ediyorlar. Ama “ne “ oldukları yani mahiyet sorununun unutulması ve kimliğinin ön plana çıkması çocuksu varoluş tarzlarını sürdürmekle eş anlamlı oluyor.

Türklerin İslamlaşmasını simgeleyen Deli Dumrul’da  kendini ve dünyayı kavrayışının değişmesini anlatır. Deli Dumrul cesur, babayiğit ama haraç alıyor. Deli Dumrul boyu Türklerin çoktan İslamlaştığı bir dönemi dile getirmektedir. Ancak masal mitinin başında Deli Dumrul yaşamını İslami esaslara göre düzenlememiştir, büyüklenmeci bir şişinmenin içindedir. Yani Dumrul nelik sorusuyla yüzleştiği bir ara aşama yaşamaksızın yeni aidiyetini benimser. Yani büyümemiş ebeveyin değiştirmiştir. “Olmak” sorusunu sormaksızın ait olmuştur. Deli Dumrul Tanrı’ya boyun eğmiş ama O’nu anlamamıştır. Bu boyda Tanrı kendine meydan okuyanı acımasızca ezen bir Tiran’dır. Tanrı dünyevidir, Dumrul kadar narsisstiktir.  Düşünce ufku  “kimlik” ile sınırlanmış herkesin Tanrısı bir ayna imgesi gibi kendine benzer.  Yalnızca mahiyet sorunsalı “özneleştirici” bir işlev taşır.

Bu derisi kalınlaşmışlar artık olup bitene hiçbir şaşkınlık duymadan bir trene binmiş gidiyorlar, ama bu merak olmadan hiçbir zaman kedileşemeyeceklerdir, özneleşemeyeceklerdir;  insan ancak aşkın yani evrensel meraklarıyla özne olur. 

Sibel Erduman

[email protected]


Bültene kayıt ol