Faruk Sevim

Faruk Sevim son yazıları

05.09.2019 - 08:36

Çare üretimden gelen gücü kullanmak

Memur sendikaları ile iktidar arasında 1 Ağustos’ta başlayan ve yaklaşık 5,5 milyon memur ve memur emeklisini ilgilendiren toplu sözleşme görüşmeleri taraflar anlaşamadığı için yasa gereği 20 Ağustos’ta hakem kuruluna gitti. Çoğunluğu doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanan hakem kurulu, hükümetin taleplerini esas alarak sözleşmeyi imzaladı.

Böylece resmi enflasyonun yüzde 20, gerçek enflasyonun yüzde 40 olduğu bir dönemde memurlar, 2020 için yüzde 4+4, 2021 yılı için de yüzde 3+3 zam alacaklar. Memur sendikalarının ücret talepleri kabul edilmediği gibi, çalışma koşulları ile ilgili iyileştirme taleplerinin de hiç birisi kabul edilmedi.

Görüşmelerde memurları, en çok üyeye sahip olan Memur-Sen temsil etti. Memur-Sen’in memurları sattığı ilk vukuatı bu değil. 

Memur-Sen iki yıl önceki toplu sözleşme görüşmelerinde, 2018 yılı için yüzde 16, 2019 yılı için yüzde 18 zam talep etmiş iken, sonuçta hükümetin talebinin yarım puan üstündeki, 2018 için yüzde 7.5, 2019 yılı için yüzde 9 zam oranlarına imza atmıştı.

Yaşadığımız ekonomik krize rağmen yine benzer bir tablo ortaya çıktı. Memur-Sen görüşmeler başladığında 2020 yılı için ortalama yüzde 25, 2021 yılı için de yüzde 14 zam talep etti, ama toplu sözleşme 2020 için yüzde 8, 2021 için yüzde 6 ile bitti.  Bu dönemki sürecin tek farkı, 2 yıl önce bir gece yarısı aniden hükümetin talepleri doğrultusunda sözleşmeyi imzalayan Memur-Sen, bu defa sözleşmeyi kendisi imzalamadı, sözleşmenin hakem kurulu tarafından bitirilmesine seyirci kaldı.

Süreç, bu kadar olumsuz bir kulvara nasıl girdi?

Sürecin olumsuz sonuçlanmasında ilk husus, hakem kurulunun yapısı ve işleyişi.

Hakem Kurulu adeta cumhurbaşkanının özel kurulu gibi hükümetin önerdiği zam oranını yeterli gördü. Çünkü 11 kişilik kurulun 6’sını Cumhurbaşkanı doğrudan atıyor, hakem kurulu başkanını yüksek mahkeme üyeleri arasından yine Cumhurbaşkanı belirliyor. Sadece kalan 4 üye sendikalar tarafından belirleniyor.

2000’li yıllarda kamu çalışanları ile ilgili Yargıtay 9.Hukuk Dairesi tarafından oluşturulan bağımsız bir uzlaştırma kurulu vardı. Bu kurul pek çok anlaşmazlıkta memurlar lehine kararlar vermişti. Sonrasında bu kurul ortadan kaldırıldı, bugünkü tamamen Cumhurbaşkanının inisiyatifinde olduğu kurul oluşturuldu.

Sözleşme sürecinin memurlar için olumsuz sonuçlanmasında asıl sebep memurların üretimden gelen güçlerini kullanmamış olmalarıdır.

Öncelikle Memur-Sen toplu sözleşme görüşmeleri boyunca çok zayıf bir mücadele sergiledi. Önce iş bırakma eylemi yapacağını duyurdu, sonra bunu Ankara ile sınırladı, sonra da bir kaç bakanlıkla sınırlı bir iş bırakma eylemi yaptı. 

Halbuki toplu sözleşmede memurların en büyük silahı, iş bırakma eylemidir. İş bırakma eylemi, sendikaların kararı ile yapıldığından, Anayasanın 90. Maddesine göre bir haktır. Memurların iş bırakma hakkı, işçilerin grev hakkından pratikte daha etkilidir. İşçi grevleri hükümet tarafından ertelenebilir, ama memurların iş bırakma eylemine hükümetin engel olma hakkı yoktur.

Sonuçta Memur-Sen etkili biriş bırakma eylem yapmadı. Türk-İş’ten sonra Memur-Sen de ortalığı sarsacak eylem yapma gücüne sahipken, çok düşük bir eylem performansıyla tam anlamıyla dostlar alışverişte görsün mantığıyla geri çekildi. 

Sendika liderliklerinin hükümete yakın olması, geri çekilmelerin önemli bir nedeni. Fakat bir diğer neden de hükümetin olduğundan farklı bir şekilde görülmesi. Hükümet güçlü sanılıyor. Oysa değil. Hükümet güçlü olduğu için değil, güçsüz olduğu için işçi ve memur sendikalarını ya masa başında ya hakem kurulunda ya da grev yasaklayarak denetim altında tutmaya çalışıyor. 

İşçi ve memurların mücadelesinin bir iki kazanımı bu güçsüzlüğü çok hızlı bir şekilde ortaya serecektir. Yeter ki liderlikleri aşabilecek bir mücadele seviyesini yakalayabilelim.

Faruk Sevim

[email protected]

(Sosyalist İşçi)


Bültene kayıt ol