Bayramdan üç önce Diyarbakır’ın hatta Bölgenin en köklü, kapsayıcı, etkili sivil toplum örgütü olan Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası (DTSO) Başkanı Mehmet Kaya medyada hak ettiği ölçüde yer almayan bir konuyu acil koduyla dile getirdi. Kayyımlar sonrasında kentlerdeki seçilmiş ve atanmış yöneticilerin yan yana gelmemesi ve zorunlu ilişkilerden kaçınılmasının sorunların çözümünü zorlaştırdığından şikâyet etti. Bakınız
Başkan Mehmet Kaya, sadece Diyarbakır’da yaşanan sorundan ya da iletişimsizlikten söz etmiyor. Yaygın bir uygulamayı dile getirmiş. Birçok belediye başkanı aynı durumdan şikayetçi. Atanmışların seçilmişleri muhatap almıyor. Bu merkezi bir politika olarak uygulanıyor. Belediyeler ile yapılan yazışmaları dahi kapsayan bir keyfiyet göze çarpıyor. Tabi ki sadece HDP listelerinden seçilmiş olanlara karşı bir uygulamadan söz ediyoruz.
Çözüm sürecinin bitirilmesi sonrasında kayyım atanan belediye başkanlıklarını 31 Mart 2019 seçimleriyle yeniden HDP Kürt siyasal adaylarının kazandığı yerlerde izlenen sistematik bir politika söz konusu. Hatırlanacağı gibi daha önce de eski HDP sözcüsü ve Kars Milletvekili, belediye başkanı seçildikten son il Garnizon Komutanı resmi bir törende Ayhan Bilgen ile tokalaşmadı.
Her düzeyde seçilmiş Kürt siyaset mensuplarını valiler, kaymakamlar hatta bürokratlar ve güvenlik görevlileri muhatap almıyorlar. Seçilmişlerle herhangi bir diyaloga girmeyi bırakalım aynı resim karesine girmemeye çalışıyorlar. Seçilmişleri seçmen gözünde küçük düşürecek davranış göstermek bölgede ödüllendirme konusu olmaya ramak kalmış vaziyette. Ayrıca seçmen, her gün yeniden seçilmişleri görevden almaya veya tutuklamayla uyanıyor. Belediyelerin demirbaşlarının kayıp olması, başka kamu kurumlarına aktarılması ve borç iddiaları ise bu yazının konusu dışında kalıyor.
Bütün bunlar çok açık seçim sonuçlarını kabul etmemektir. Sandıkta tecelli eden “millet iradesi”ni tanımamak. HDP, meşru bir siyasi parti olarak görülmemekte. Siyasi iradenin kendini, yargının, seçim kurulunun yerine ikame etmekte. Seçim sonuçlarını da tanımamaktır. Bunlar herhangi yasal bahane/dayanak dahi aramadan yapılıyor. Söz konusu olan, her türlü yasal olanak ve kurumları değerlendirip, seçmen iradesi yok sayıldıktan sonra geriye kalan seçilmişlere karşı yasal olmayan ve ayrımcı uygulamalar.
Bütün bunlar son dönemde siyasi iktidardan beklenmeyen şeyler değildi. Ancak toplumun ve siyasetin güçlü tepki göstermemesinin, kabullenmesinin yarattığı büyük tehlike ülke geleceğini tehdit ediyor. Benzer uygulamaların yaygınlaştığı gözlemleniyor. Bunlardan birini de bayramlar vesilesiyle gözlemledik. Seçilmişleri yok saymak, bayramlarda Meclis’te dışlama olarak yaşanıyor.
Bayramda dışlama
İnanışa göre bayramlarda küsler barışır, dostluklar, dayanışma geliştirilir. Bayram öncecinden başlayan bütün devlet erkanı, siyasi parti liderleri, sivil toplum yöneticileri toplumun kanat önderleri ve din insanları bayram süresince bu kapsamda açıklamalar yaparlar, telkinlerde bulunurlar.
Gönülde, bazen de gönülsüz, hatta çoğu kez inandırıcılığı olmayan, aldatıcı iyi, güzel sözler sarf edilir, barış kardeşlik temennisinde bulunulur.
Aile bireylerini, akraba, komşu, dost, arkadaş ziyareti bayram ritüellerden önemlilerinden bir olarak uygulanır. Bayram boyunca karşılıklı ziyaretler, sohbetler, ikramlar olur.
Geleneksel olan törenlerden biri de Ankara’da TBMM bulunan veya siyasal arenanın belli başlı partilerinin düşük profilli heyetlerinin parti genel merkezlerini karşılıklı ziyaretleridir.
Aktüel siyasi ortamın gerilimden bağımsız bu ziyaretler gerçekleşir. Sadece Meclis çalışmalarında zorunlu olarak bir araya gelmenin ötesinde ideolojik olarak farklı kutuplarda yer alan partiler arasında bu ritüel gerçekleşmez. Örneğin hatırlayabildiğim kadarıyla bugüne kadar Kürt siyasi partilerle MHP arasında bayram ziyareti doğal olarak hiç olmamıştır. Bu bayram ziyaretleri, medya organlarında her defasında genişçe yer alır.
Türkiye’nin ne durumda olduğunu anlamak için bir de son dönemde partilerin gerçekleştirdiği bayram ziyaretlerine bakmak gerekiyor.
Çözüm süreci sonrasında AK Parti ile HDP, birbirlerine bayram ziyaretinde bulunmuyorlar. Bu anladığım kadarıyla AK Parti’nin tercihi. AK Parti yöneticileri, bütün HDP milletvekillerini, yöneticilerini, belediye başkanlarını Selahattin Demirtaş’ın, Gültan Kışanak’ın, Sırrı Süreyya Önder’in yanına göndermek için fırsat kollar bir halde. Son iki-üç yıldır HDP karşıtlığında MHP’yi sollamış olması bunu getirdi denebilir.
İYİ Parti de AK Parti ile aynı kulvardan yürüyor. Yerel seçimlerde HDP ile dolaylı ittifak yapan, TBBM çalışmalarında çeşitli düzeylerde ilişki ve iş birliği içine giren İYİ Parti yönetimi ne yapmaya çalışıyor ki. Bu politikalar, toplumu kutuplaştıran ve farklı olanı ötekileştiren siyasetini güçlenmekten başka sonuç doğurmamakta. Cumhur İttifakı partileri gibi seçmen iradesini yok saymaktır.
31 Mart yerel seçimleri öncesinde sıkça ifade ettiğimiz gibi bu durumda da İYİ Parti’nin demokrasi cephesinde algılanması yanıltıcıdır. Marazi bir durumdur. Otoriter yönetimler karşısında yığınağın nereye yapıldığı mücadelenin geleceğini belirleyen en önemli unsurdur. Türk milliyetçiliği yarışında olanların demokrasi cephesini güçlendirmesini beklemek rüya görmek gibi bir şeydir eninde sonunda. Bu yoldan ilerleyen Türkiye’yi iyileştiremez.
Hakan Tahmaz