Hakan Tahmaz

Hakan Tahmaz son yazıları

Hakan Tahmaz tüm yazıları

02.03.2019 - 09:58

Çöküşten çıkış

31 Mart yerel seçimleri, bundan önceki bütün seçimlerden farklı bazı özellikler gösteriyor. Bunların en belirgini, Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçiş sonrası yapılan ilk yerel seçimler olması. Bir anlamda eski parlamenter sistemin tabutuna son çivi çakılıyor.

Bu süreçte partiler sistemi de merkeze doğru daraltılıyor. 12 Eylül askeri darbesi sonrası “siyasi istikrar sağlama” gerekçesiyle, adil ve demokratik seçim prensiplerini dikkate almadan, dünyada eşi benzeri görülmeyen yüzde on seçim barajıyla yaratılmak istenen ama başarılamayan iki parti rejimi, bir tür şimdi oluşturulmaya çalışılıyor.

35 yıl boyunca, istisnasız bütün muhalefet partilerinin genel başkanları yüzde on seçim barajından dert yandılar. Barajı düşürmekten, kaldırmaktan söz ettiler. Ama başbakanlık koltuğuna oturanların hiçbiri bunun gereğini yapmadı. Seçimlerin adil ve demokratik olmasını amaçlayan en küçük bir düzenleme yapmadılar. İktidar olmanın nimetlerinden nemalanmayı yeğlediler.

Bütün yetkilerin tek elde toplandığı, güçler ayrılığını ve denge denetleme ilişkisini ortadan kaldıran Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’nde seçimlerin, bir anlamda iki partiyle (ittifakla) yapılması mecburiyeti yaratan bir düzenleme yapıldı. Böylece iki partili sisteme geçişin yapı taşları döşendi. Başka bir ifadeyle, toplum bir tür merkezdeki siyasi partilere doğru sıkıştırılmaya çalışılıyor; hem de 12 Eylül darbecileriyle aynı gerekçeyle.

Barajının yapamadığını yapmak

AK Parti lideri Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı şapkasını kullanarak, devlet temsilcisi sıfatıyla kendilerini desteklemeyen, kendilerine oy vermeyen herkesi hain ve vatan, millet düşmanı ilan eden söylem ve politikalarıyla toplumu kendileriyle aynı cephede yer almaya zorluyor. Çarpık iki partili sistem yaratmaya giden yolun taşlarını döşüyor. Devlet gücüyle, nefret söylemiyle ve yaydığı korkuyla, seçmeni ve toplumu hizaya girmeye zorluyor.

MHP ise bütün bu süreci kendi varoluşu olan Türk milliyetçiliğinin siyasal, kültürel ve sosyal olarak “yeniden ihya” edilmesinin sarhoşluğu ile pespaye, saldırgan ve lümpen söylemle uygulamaya konulan Türk milliyetçiliğiyle malul devlet aklına bekçilik ediyor.

Bu stratejinin, 12 Eylül ile yaratılmak istenen siyasal sistemden farklılıkları var. Siyasal istikrar sağlamanın çok ötesinde siyasal ve sosyal hedefi ve sonuçları olan bir strateji hayata geçirilmek isteniyor.

AK Parti ve MHP liderleri, beka sorunu iddiasıyla toplumun her kesimini, sınıfını, siyasetin her rengini ve çeşidini, STK’ları, partileri, Kürtleri, Alevileri, siyasal İslamcıları, sosyalistleri, solcuları, sosyal demokratları, statükocuları, Türk milliyetçiliğiyle bezeli merkez siyasetin iki kanadına doğru sürme operasyonu yapıyorlar.

İki partili hayat

Bu nedenle kutuplaştırıcı, parçalayıcı, farklı olanı düşmanlaştıran, ötekileştiren politika, söylem ve taktikleri, esas olarak toplumu yeniden dizayn etme stratejisinin bir parçası olarak değerlendirmek gerekiyor. Konuyu salt sandık başarısına indirgeyen yaklaşım, tehlikenin büyüklüğünü gölgelemektedir. Ne yazık ki, demokratik muhalefet de konuya bu dar çerçevede yaklaşıyor.

AK Parti ve MHP liderleri, stratejik hedeflerinin gerçekleşmesinin zorluklarının fazlasıyla farkında oldukları için yerel seçimleri neredeyse yeni bir “kurtuluş savaşı” olarak tanımlamanın eşiğindeler.

Zorluk, muhalefetin politikaları, çapı, etkisi ve yapısıyla sınırlı bir konu değil. Sosyal, kültürel ve siyasal zemini yok. Muhalefeti HDP, PKK ile terbiye etmeye, köşeye sıkıştırmaya çalışma konusunda yol almak pekâlâ mümkün olabilir. Ama Kürt realitesini ters yüz etmeye yetmesine, bölgesel, siyasal, sosyal ve demokratik kültürel gerçeklik izin vermez. Türkiye’de bu konuda geri dönülmez bir noktaya ulaşıldığının ayrımında olmayan hiçbir stratejinin başarıya ulaşma, hiçbir taktiğin toplumsal zemin bulma ve hiçbir politikanın sürdürülebilir olma imkanı yoktur.

HDP’nin 31 Mart yerel seçimlerinde izlediği siyasetin, bunun imkansızlığını ve kalıcı olamayacağını 1 Nisan sabahı göstermesi kuvvetle muhtemel. Şu anda dahi HDP’nin 4-5 milyona varan Kürt seçmeninin özgün varlığını ve duruşunu değiştirmeyi hiçbir güç, hiçbir yöntemle başaramıyor. Bu durumu öngörmeyen seçim strateji ve taktiklerinin toplumsal sonuçlarının bedellerinin ağırlığının, ciddi tehdit barındırdığına dair bir dizi emarelerin mevcudiyeti ne yazık ki görülemiyor.

Ya muhalefet

Keza izlenen politikalara AK Parti çevresinde yer alan yazarların önemli bir kesiminden ve STK’ların bazılarından yükselen itirazlar, genç siyasal İslamcıların sorgulayıcı yaklaşımları, hatta siyasal İslam’ın geçmiş politik odağı olan ve hâlâ önemli yere sahip Sadet Partisi liderinin söylemleri, bugün muhalefet partilerinin gizli, açık, ilkeli, ilkesiz ittifaklarının aslında siyasetsizliğin kalıcı olmadığını ve arızi bir durum olduğunu gösteriyor. Bu hengamede ve bir ölçüde iktidara endekslenmiş muhalefetin, Türkiye’nin krizinin çözümüne dair bir kapı aralamasını sağlayacak seçim sonucu elde etmesini beklemek gerçekçi değil.

Türkiye bugüne kadar “çöküşte beliren/doğan imkanlarla” siyasal ve ekonomik krizlerinden çıkış yolunu takip etti. 28 Şubat postmodern darbe süreci ve siyasal krizinin küllerinden DSP, ANAP, MHP koalisyonuyla ve 2001 ekonomik krizinden AK Parti iktidarıyla çıkışta olduğu gibi. Bugün aynı dikişin tutabileceğini söylemek çok zor. Dünyadaki, bölgedeki gelişmeler ile ülkenin yaşadığı kültürel, sosyal dönüşüm, 16 yıldır yaşanan siyasal gelişmeler bunun zorluğunun işareti olarak görülebilir.

Bugünü kavrayan, mağduriyetleri gideren, siyasal ve ekonomik krizleri sürdürülebilir politikalarla ve yeni mağduriyetler yaratmadan aşmaya, adalet ve hukuk temelinde sorunları çözme becerisine ve kudretine sahip siyasal odak, Türkiye’nin geleceğinin inşasında yapı taşı olacaktır.

Eski aktörlerle ve eski senaryoyla yeni oyun sahnelenemeyeceği gibi, eski zihniyet, politika ve şahsiyetlerin öncülüğünde bu ekonomik ve siyasi krizin aşılamayacağı görülmek durumunda. Yani 1 Nisan sabahı sandıktan "rüya görmeyi bırakın" çığlığı çıkacak gibi görünüyor, hazır olunmalı.

Sosyalistler

Siyaseten tamamen etkisizleşmiş sosyalistler, büyük ölçüde yönlerini kaybetmiş ve siyasal savrulmayı kabullenmiş durumdalar. Ancak bu durumu uzun bir süre sürdürebilmeleri imkânsız. Bu konudaki ısrarları, beyhude bir çaba olacağa benziyor.

Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi’ne geçiş sürecinde yerinden oynayan taşların yerine oturması sürecinde, siyasi hayatta kendine yeni yer ve pozisyon edinebilenler ayakta kalacak ve yeniden var olacaklar. Sosyalistler de kendi ayakları üzerine kendi öz güçleriyle dikilmek için 31 Mart yerel seçim politikalarını, pozisyonlarını değiştirecek açılım, hamleler yapmak mecburiyetindeler. Şimdiden buna yatırım yapanlar, Türkiye’nin geleceğinde elzem olan yeni, özgürlükçü demokratik bir solun inşasında güç ve rol sahibi olabilirler.

Hakan Tahmaz

(www.hakantahmaz.com)


Bültene kayıt ol