Başlıktaki sözler, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) eski ve Kürt Demokratik Partisi (KDP) Genel Başkanı Mesut Barzani’ye ait. Barzani’nin bu sözleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın Suriye’den çekilme kararı sonrası yaptığı yazılı açıklamada yer alıyor.
Barzani, “Suriye’deki son gelişmelerden kaygılıyım” değerlendirmesi yaptığı açıklamasında, Trump’ın aksine IŞİD’in henüz bitmediğini ve Suriye’deki Kürtlerin IŞİD’li teröristlerin saldırıları, siyasi istikrasızlık ve diğer tehditler nedeniyle acı çektiğini dile getirerek, açıklamasını “Kürtler artık acı çekmek istemiyor” sözleriyle bitirdi.
Bir Kürt siyasi liderinin öncelikle kendi halkının durumunu dillendirmesi kadar doğal ve haklı bir durum olamaz. Bunun itiraz edilecek bir yanı yok.
ABD’nin veya başka bir devletin herhangi bir ülkeden askeri gücünü çekme kararı vermesinde “normal durumda” endişelenecek bir şey olmaması gerek. Hatta “zaten orada ne işin vardı?” diyerek sevinmek gerekir. Durumu anlama arzusunda olanlar için Barzani’nin “Kürtler artık acı çekmek istemiyor” sözleri yeterli kadar açıklayıcı olsa gerek. Çünkü Suriye’nin içinde bulunduğu durum tepeden tırnağa anormal. Suriye bildik bir iç savaş yaşamıyor, daha çok farklı büyük devletler adına bir vekalet savaşı yaşanıyor. Bu nedenle bugünkü koşularda ABD askerlerinin çekilmesine sevinemeyenler var.
Asıl tuhaf olan, 5 yıldır Suriye’de, bir asırdır Ortadoğu’da bunca yaşananlara rağmen Kürtlerin acı çekmeye devam ettikleri bir siyasal ortamda nasıl yaşanacağı sorusunu sormayanların rahatlığıdır. Kürtler acı çekerken Türklerin, Arapların ve diğer bölge halklarının sürüklenebilecekleri, çekilmesi güç olacağı kesin yaşamdan kaygılanmamak normal olmasa gerek. Çünkü bu, insanı insanlıktan uzaklaştıracak bir durumdur.
ABD’nin geri çekilmesini Erbil referandumu, Türkiye’nin Afrin’e müdahalesi ve bölgede oluşan yeni siyasal dengeyle birlikte düşündüğümüzde, Barzani’nin dile getirdiği kaygı ve tehlikenin haklılığı görülecektir.
Olası bir insanlık dramı ile karşı karşıya kalma durumu sadece Kürtlerin değil, bu bölgede yaşayan ve insanlıktan nasiplenmiş herkesin sorunu. Bir halkın başkalarının hakkına ve özgürlüğüne müdahale etmeden “nasıl istiyorsa öyle yaşama” hakkına müdahale edilmesine seyirci kalmak bile artık günümüz dünyasında büyük bir yüktür. Bu yükü, normalde hiçbir 21. yüzyıl insanı taşıyamaz.
ABD, ne zaman geri çekilecek, hangi hesap ve pazarlıklarla bu kararı aldı gibi soru ve yorumlar, bugün karşı karşıya olunan büyük tehlikeyi izah etmeye yeterli değil.
Bölgenin kadim haklarından Kürtlerin varlığına karşı, bölge devletlerinin eskiden oluşturduğu statükonun radikal değişiminin imkânı kısa dönemde kalmamıştır. Meselenin esası orta yerde durmaya, sorun olmaya ve “bizi rahatsız” etmeye devam edecektir.
Suriye’yi yeniden dizayn etmeye çalışan devletler, sonunda Türkiye’nin dış ve iç tehdit altında olduğu, beka sorunu yaşadığı iddiasını, farklı nedenlerle değişik biçimlerde kabul ettiler. Rus ve İran devlet yetkililerinin çekilme sonrası yaptıkları açıklamalarda Türkiye’nin kaygılarına dair kurdukları cümleler bize bunu anlatıyor.
Meselenin başka bir boyutu ise ilk kez Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın dillendirdiği, IŞİD’ın Suriye’den temizlendiği ve IŞİD’e karşı verilen mücadelenin başarıyla sonuçlandığı düşüncesine ABD ve Rusya devlet başkanlarının da katılması. Her ne kadar Fransa, Almanya gibi kimi devlet yetkilileriyle Kürt siyasal çevreleri ve ABD’nin içinde bu değerlendirmeye itiraz edilse de, IŞİD ile mücadele defteri kapatılıyor.
IŞİD'i yaratan sosyal, siyasal ve toplumsal zeminin durumu nedir? Buna dair bölgesel ve küresel güçlerin bir planı var mı? Statükoyu koruma yaklaşımı ve planının yeni sorunlar ve aktörler üreteceğinin açık olduğu günümüz dünyasında, bugün destan yazıldığını sanmanın, kişinin kendisini ve kendisine inananları aldatmasından başka ne anlamı olabilir?
Bölgenin tarihsel hiçbir sorununu köklü çözüme kavuşturabilmenin siyasal, sosyal zemininin olmadığı bir konjonktür yaşanıyor. Bölgesel ve küresel güçler dengesi ise herhangi bir sorunun çözümünü kolaylaştıracak konumdan fazlasıyla uzak. Bu nedenle el birliğiyle, ateş topuna dönmüş iç dinamikleri halının altına süpürerek yol almaya çalışmak birilerine makul görülebilir ama bölge gerçekliğinin kaldırabileceği bir durum değil ve nafile bir çaba.
Olup biteni ABD’nin müttefiği Kürtlere 'ihanet' etmesiyle veya IŞİD’in toparlanma olasılığı ile izah etmek, karşı karşıya olunan soruna yüzeysel yaklaşmak olur.
Aynı biçimde, Ankara’nın tutumunu muhalefetin salt iç seçimlere indirgemesi de daha önce birkaç kez yazdığım gibi eksik bir okumadır. Tehlikenin büyüklüğünü görememektir.
Bölgedeki bütün siyasal Kürt hareketleri oyun dışına itilmişlerdir. Oyun kurabilme şansları ellerinden alınmış durumda. Ama oyun bozma kapasitelerini de hâlâ koruyorlar. Hem de daha fazla bilenmiş bir durumda. 1975'te Cezayir kuytularında terk edilmiş kifayetsizler değiller. Bunu hesaba katmadan atılan her adım yangını harlamaktır.
Hakan Tahmaz
(hakantahmaz.com)
21.12.2018