(Video) Çağdaş Felsefe Tartışmaları'nda kendiliğinden kitle hareketleri tartışıldı

11.06.2022 - 10:25

Antikapitalist Öğrencilerin düzenlediği Çağdaş Felsefe tartışmalarında ilk oturumun konusu “Kitle Hareketleri”ydi. Oturumda moderatörlüğü Sinan Özbek yaptı. Zilan Akbulut, Ramazan Kümek ve Tibet Şahin sunumlar yaptı. 

Sinan Özbek açılış konuşmasında şunları söyledi:

“Bugünkü oturumda kendiliğinden kitle hareketlerinin nasıl bir şey olduğunu anlamaya yönelik bir tartışma yapacağız. Bu tartışmalarda sunumları genç arkadaşlarımız, öğrenciler yapıyor, bu özellikle çok değerli.

Kitlelerin hangi koşullarda nasıl hareket ettiği, kitle hareketlerinin ne olduğu aynı zamanda bir felsefe sorusudur. Kitle hareketleri, özellikle 20.yy’da marksist filozofların üzerinde çok düşündükleri ve eserler verdikleri bir konudur. 

Kitle hareketlerini kavramakla bir yandan felsefenin kadim tartışması olan ideoloji sorusuna cevap aramış oluruz, bir yandan da politikanın önemli bir konusu olan örgütlenme tartışmasını yapmış oluruz.”

Zilan Akbulut sunumunda, Almanya devriminin önderlerinden Rosa Luxemburg’un kitle hareketlerine bakışını anlattı.

“Rosa, işçi sınıfının kitle eylemlerine inanan bir devrimciydi. Özellikle kitle grevlerini çok önemserdi. İşçilerin bilincinin gelişmesinde kitle grevlerinin çok büyük önemi olduğunu söylerdi. Yaşadığı dönemde diğer devrimciler grevleri daha ziyade ekonomik kazanımlar için bir araç olarak görürülerdi. Siyasal kazanımları parlamentoda yapılacak faaliyetlerin belirleyeceği öne sürülürdü.

Rosa ise ekonomik nedenlerle başlayan kitle grevlerinin siyasallaşacağını ve politik devrimlere gidebileceğini söylerdi. Ekonomik mücadele ile siyasal mücadeleyi birbirinden kesin olarak ayırmazdı.

Buna örnek Rusya işçilerinin politik taleplere doğru evrilen grevleridir. Rosa, Rusya’daki kitle grevlerini savaşı durdurmak için de savunurdu. Bu konularda Alman sosyal demokratlarından, reformistlerden farklı düşünürdü. Her türlü siyasal kazanım için kitlesel grev yapılması gerektiğini bilirdi. 

1903 Rusya’sında grevleri inceledi ve bunun politik mücadeleye etkisini gördü. Almanya’da da kitle grevlerinin politikaya etkisini gördü. 1918 Alman Devrimi sürecinde kitle grevlerinin, kitle hareketlerinin önemini gördü ve savundu. İşçi sınıfının kurtuluşunun kendi eylemi ile olacağını biliyordu, işçi sınıfının en önemli silahının olarak kitle grevleri olduğunu söylüyordu.

Rosa’ya göre kitle grevleri ve kitle eylemleri parti kararı ile olmazdı. Ama partinin kitle grevleri içerisinde önemli olduğunu da biliyordu. Kitle grevlerini devrimin en güçlü çağrısı olarak görüyordu.”

Ramazan Kümek, İtalyan sosyalist Gramsci’nin kitle hareketleri konusundaki düşüncelerini ve pratiklerini aktardı.

Kitle hareketleri her zaman marksizmin önemli bir tartışma konusudur. Tartışmanın ana başlığı şudur: Kitleler sınıf bilinci edinerek kendiliğinden harekete geçebilirler mi, yoksa sınıf bilinci işçilere dışardan, öncü bir parti tarafından mı verilir. Ya da kitleler sosyalist bilince, sınıf bilincine nasıl erişir. Bu tartışmayı Lenin Ne Yapmalı kitabı ile ateşlemiştir. Lenin öncesinde marksist düşünürler kitlelerin daha çok ekonomik nedenlerle ayaklandığını söylerlerdi. Gramsci ise kitle hareketlerini analiz ederken üst yapı analizine yoğunlaştı. Üst yapının, yapının (alt yapının) basit bir devamı olmadığını, onu etkileyen yönleri olduğunu söyledi.

Hegel, tarihin motor gücünün tin, ya da insan olduğunu söyler. Marks da aslında benzer bir şey söyler. Ama Marks’ın insanı, toplumsal üretim ilişkileri içinde yaşayan ve onun tarafından belirlenen insandır.

Gramsci işte bu insanı ve onun yapıyı dönüştürme gücünü ele almıştır, özellikle hegemonya kavramı ile.

Rosa ile Gramsci’yi karşılaştırırsak şunu söyleyebiliriz. Rosa kitle ayaklanmalarını öngörülemez ve kaotik olarak değerlendirir. Kitle ayaklanmalarının düzenin sosyo-ekonomik krizlerinden kaynaklandığını söyler. Gramsci ise tarihi ve toplumu yöneten gücün asıl olarak sivil toplum ve ideoloji olduğunu söyler, ekonomik güçleri tarihin motor gücü olarak görmez. Tarihsel süreci yöneten toplumsal ideoloji ise, yapılması gereken üst yapısal ögeleri hedef almaktır, der.

Burjuvazinin, kendi iktidarını hegemonik güçlere borçlu olduğunu söyler. İşçi sınıfının ideolojik açıdan mücadele etmesi ve burjuvazinin hegemonyasını kırması gerekir. Parti ise bu işi yapacak olan aygıttır. Parti profesyonellerin ayrıcalıklı örgütü değildir. 

Gramsci, kendiliğinden sınıf bilinci oluşur demez. Kitle hareketleri için işçi sınıfının kendi hegemonyasını inşa etmesi gerekir, bu da kendiliğinden meydana gelemez. Burada iş, işçi sınıfının organik aydınlarına düşmektedir. Gramsci buna ortak duyu der. Ortak duyu, kolektif bilinç oluşturma sürecidir. Yeni toplumu oluşturmak için eski toplumdaki ortak duyu ile mücadele etmek gerekir. Kendi dünya görüşümüze uygun yeni bir ortak duyu geliştirilmesi gerektiğini, bunun da organik aydınlar tarafından yapılması gerektiğini söyler. Bunun da parti eli ile yapılması gerektiğini düşünür.

Tibet Şahin, Macar sosyalisti Georg Lukacs’ın özellikle Tarih ve Sınıf Bilinci kitabı üzerinden görüşlerini anlattı.

Lukacs; Rosa veya Gramsci gibi devrimci bir önder değildi. Ama görüşleri bazı açılardan tamamlayıcı niteliktedir. 1919’da kurulan ve kısa süreli var olan Sovyet Macar Cumhuriyetinde eğitim komiserliğini üstlendi.1956 Macar devrimi sırasında da çok kısa süreli bir yöneticilik deneyimi vardır. 

1920’li yıllarda çıkardığı Komünist dergisinde sekter, sol bir çizgidedir. Sol komünist Bordiga’ya benzer düşünceleri vardır. Parlamenter mücadeleyi yerindin dibine batırır. Tarih ve Sınıf Bilinci adlı yapıtını 1923’te yayımlar. 

İşçi konseylerini kurmak mümkünken, parlamentoyla ilgilenmek gereksizdir, zararlıdır, der. Profesyonel, öncülerin oluşturduğu devrimci partiyi savunur. Bu dönemdeki bazı görüşleri Lenin tarafından eleştirilir. Sonrasında sol komünist sekter tavrını, Mehdivari ütopyacı özlemlerini terk eder. Partiyi önemser, işçi sınıfına sınıf bilinci kazandırdığını söyler. Rusya’daki Bolşevik partiyi beğenir.

Lukacs’ın Rusya’daki Duma’ya katılma veya birleşik cephe konularında görüşleri vardır. Çoğunlukla o güne dair taktik adımlardır bunlar. Bugüne dair somut analizler için, bunların dayandığı metotları incelemeliyiz. Kitleyi büyütmek için halkçı, sosyal demokrat çizgiye geçmeyi dönem dönem savunur. Birleşik cephe savunusu daha sonra Komintern tarafından da kabullenilir. 

Lukacs ilk dönemlerinde aşırı öznelcidir, Avrupa’nın kısa zamanda sosyalist olacağını düşünür. Ama Alman devrimi başarısız olunca tüm ümitleri kaybolur. Bir dönem tek ülkede sosyalizmi savunur, hemen sonrasında politika ile ilişkisini keser.

Lukacs’ın politik görüşlerindeki sürekli değişimler farklı değerlendirilmektedir. Onun görüşlerinde özgürlük kavramının yer almadığı söylenir.

Toplantı soru ve cevaplarla devam etti.

Sinan Özbek kapanış konuşmasında şunları söyledi:

“Kendiliğinden kitle hareketleri konusunda en önemli husus, bilinç oluşma sürecidir, özellikle de sınıf bilinci oluşması sürecidir. Kitleler sınıf bilinci oluştuğu ölçüde devrime katılırlar, devrimi desteklerler.

Devrimler volkanların patlamasına benzer, aniden meydana gelir. Hiçbir grup veya parti devrim yapmaz, yapamaz. Hatta devrim olacağını bile öngöremeyebilir. Devrimler geniş kitlelerin kendiliğinden eylemleri ile aniden başlarlar. İşte burada Marksistleri, marksist partileri diğer tüm devrimci partilerden ayıran bakış açısı şudur. Marksistler bir devrimin başlayabileceğini her zaman bilirler ve söylerler. Bunu tarihini, saatini bilmezler ama başlayacağını bilirler.

Bu devrime öncülük etmek için bir parti çatısı altında örgütlenirler, devrim başladıktan sonra kendiliğinden harekete geçen kitlelere yol göstericilik, kılavuzluk yaparlar.

Bugünkü tartışmamızda Rosa’nın, Gramsci’nin ve Lukacs’ın, “kendiliğinden harekete geçen kitleler nasıl devrimci bir doğrultuda, bir devrim için kanalize edilebilirler” sorusuna verdikleri cevapları konuştuk. Bütün katılımcılara teşekkür ederim.”



Bültene kayıt ol