Nasıl oldu da farklı ırkların ortak bir düşmana karşı bir araya gelmesini anlatan bir hikâyenin alışılmadık kahramanı Frodo Baggins, faşistlerin poster çocuğu haline gelebildi?
İtalyan Kültür Bakanlığı, J. R. R. Tolkien’ın 50.nci ölüm yıldönümü vesilesiyle bir sergi düzenledi. Serginin 15 Kasım 2023’teki açılışını bizzat faşist başbakan Giorgia Meloni yaptı. Meloni bir gençlik eylemcisiyken o ve arkadaşları, Frodo gibi takma isimler kullanıyor, hobbit gibi giyinerek okulları ziyaret ediyorlardı. “Boromir’in borusunun sesiyle” toplanıp Yüzüklerin Efendisi temalı faşist üye kazanma sohbetleri yapıyorlardı. Meloni, “Bence Tolkien muhafazakarların neye inandığını bizden daha iyi anlatabilirdi” diyor; “Yüzüklerin Efendisi’ni fanteziden çok, kutsal bir metin olarak görüyorum.”
Bu bir parça utanç verici, sağcı bir kostümlü canlandırmadan ibaretmiş gibi gözükebilir. Ama bu sözler İtalyan aşırı sağının şiddete eğilimli unsurları için ciddi anlamda, satır arasına gizlenmiş ve herkes tarafından değil, sadece belirli terimlerin ne anlama geldiğini bilenler için özel bir anlamı olan ifadeler içeriyor. Tolkien’ın kırsal evreni, huzurlu orman krallıklarını fabrikalarda çalışan siyah ve vahşi ork sürülerine karşı koruyan erdemli beyaz iyi insanlarla doludur. Dolayısıyla pek çok gerici için güvenli bir bölgedir. Ancak İtalya’da Frodo Baggins’in maceraları ciddi bir mesele.
İtalyan faşistleri 1970’lerde yeniden örgütlenmeye çalıştıklarında, temel iddiaları Nazi dehşetinin sorumlusu olan babanızın kuşağındaki faşistler gibi olmadıklarıydı. Daha basit dönemlere özlem duyan dedenizin dedesinin faşistleriydiler. Yüzüklerin Efendisi İtalyancaya ilk olarak 1971’de tercüme edildi. Kitaba önsözünde sağcı Elémire Zolla, “Yüzüklerin Efendisi modern dünyanın tümüyle reddi olarak görülmesi gereken daimî bir felsefeyi temsil eder” diye yazmıştı. Genç faşistler kendilerini, kral olmak için doğmuş ama malını mülkünü kaybetmiş Aragorn gibi gördüler; kendilerine saygı duyan bir halk üzerinde aristokratça hüküm sürmek kaderlerinde yazılıydı. Başka faşistlerse kendilerini dışarıdaki güçlerin tehdit ettiği saf, kahraman hobbitler olarak gördüler.
Faşist gençlik lideri Generoso Simeone’nun sözleriyle onlar “efsanevi Orta Dünya’nın sakinleriydi; ejderhalarla, orklarla ve diğer yaratıklarla uğraşıyorlardı.” Böylece Kamp Hobbit festivalini başlattılar. Bu festivalde Yüzük Kardeşliği müzik grubu marşları haline gelen “Yarın Bizimdir” şarkısının da dahil olduğu şarkılar çaldı, bu şarkı Cabaret müzikalinde çalınan ürkütücü Hitler Gençliği şarkısına gönderme yapıyordu; bu şarkı geçmişte de bugün de her çalındığında Nazi selamlarıyla dinleniyor. Aynı zamanda adını Rohan’ın prensesinden alan Èowyn isimli bir kadın dergisi yayınladılar.
Nazilerle bağlantılı bir İtalyan felsefeci olan Julius Evola’nın hayranlarıydılar. Ona göre ilerleme ve eşitlik zehirli yanılsamalardı, onların yerine güçlü olanın yıkıntıların üzerinde ayağa kalktığı şiddete dayalı bir ırksal hiyerarşi konulmalıydı. Evola, “Şimdiden sallanmakta olanın, dünün dünyasına ait olanın yıkılmasına katkıda bulunmak, onu destekleyerek varlığını suni bir şekilde sürdürmesini sağlamaktan daha iyi olabilir” diyordu. 1970’lerde Kamp Hobbit’e katılanlar, sokak çatışmalarına da katılıyor, devlet desteğiyle tren istasyonlarını bombalıyor ve ülkeyi topyekûn bir krizin içine sokmaya çalışıyorlardı. 1000’den fazla insan öldürüldü. Bu “üçüncü yol” arayışı –ne komünizm ne kapitalizm, bunların yerine Shire (Yüzüklerin Efendisi’nde hobbitlerin yaşadığı bölge -çn)– sonuçta faşistlerin seçimlerde kısıtlı bir oy almalarına neden oldu. Bu yüzden kapitalizme olan karşıtlıklarından vazgeçtiler, terörizmi azalttılar ve Hristiyanlığı yeniden benimsediler.
Bu eski sirkeye yeni şişe bulma süreci Avrupa aşırı sağının pek çok yapısında işledi. Bazıları ise o yoldan gitmek istemedi ve şimdi CasaPound adını kullanan gruplara katıldı; CasaPound ismini faşist şair Ezra Pound’dan alıyordu. Meloni’nin İtalya'nın Kardeşleri partisi “Tanrı, Anavatan, Aile” sloganıyla kuruldu. Ancak faşistler kaypaktır. Piyasaları ve AB’yi yatıştırmakla geçen bir yılda, aynı zamanda kendi kökenlerine göz kırpan retoriklerini sürdürdüler. Yani bu sergi Meloni’nin köklerinin hatırlatılmasına hizmet ediyor.
“Tolkien’ın güç yüzükleri olarak adlandırdığı düşmanı yok edin” çağrılarında küresel finansal seçkinler kastediliyor. Tolkien’ın ırklarının “özgünlük değeri” olduğunu söylemek, korunması gereken kültür ve kimliklere işaret ediyor. Daha sonra –hobbitler, Elfler ve cüceler gibi– İtalyanların da eşsiz olduğu belirtilerek, onların kimliklerini tehdit eden ötekiler karşısında korunmaları gerektiği anlatılıyor veya İtalya, Yüzüklerin Efendisi dünyasında, bir zamanlar büyük bir insan ulusu olan ama ahlaksızlık yüzünden yıkılan Númenor’a benzetiliyor. Bunların hiçbirinin nedeni başka referans noktalarının yokluğu değil, özellikle bunlara atıf yapılıyor.
Tolkien numarası, gelenekselcileri kendi yanına çekmenin bir aracı. Tüm komediye rağmen, Orta Dünya’nın yeniden canlandırılması bir sergiden ibaret değil; tıpkı Mussolini’nin doğum günü partisi veya bir karakola asılan Duce’nin resmi gibi bir eylem.
Simon Basketter
Socialist Worker’dan çeviren: Onur Devrim