Devrim, sıklıkla savaşları takip etmiştir tarihte.
Sıradan zamanlarda emekçi kitleler, köle emeklerini uysalca icra ederek, alışkanlıkların büyük gücüne teslim olarak günbegün çalışırlar. Kapitalizme sadakatle hizmet ettiren bu alışkanlıklar olmasaydı, hiçbir şef, polis, gardiyan ya da cellat kitlelere boyun eğdiremezdi.
Kitleleri işkenceden geçiren ve imha eden savaş, insanları tek bir darbeyle alışıldık durumlarından koparır, en geri ve karanlık unsurları bir gök gürültüsüyle uyandırır, kendi durumlarını değerlendirmeye, etrafa bakmaya zorlar ve bu sebeple yönetenler için de tehlikelidir.
Savaş ve Devrim
Milyonlarca emekçiyi ateşlere atan yöneticiler, alışkanlıkların yerine vaatlere ve yalanlara başvurmak zorunda kalır. Burjuvazi savaşını kitlelerin cömert ruhu için kıymetli tüm özelliklerle resmeder: Savaş “Özgürlük” içidir, “Adalet” içindir, “Daha İyi Bir Hayat” içindir! Kitleleri en derinlerine kadar karıştıran savaş, sürekli olarak onları kandırarak sonlanır: yeni yaralar ve zincirlerden başka hiçbir şey getirmeyerek. Bu sebeple savaşın yarattığı kandırılan kitlelerin gerginliği, sıklıkla yönetenlere karşı bir patlamaya yol açar; savaş devrimi doğurur.
On iki yıl önce, Rus-Japon savaşı sırasında bu yaşanmıştı: savaş insanların memnuniyetsizliğini artırdı ve bu 1905 devrimine yol açtı.
Kırk altı yıl önce, Fransa’da da bu yaşanmıştı. 1870-71’deki Fransa-Prusya savaşı, işçilerin başkaldırısına ve Paris Komünü’nün oluşumuna yol açtı.
Komün
Paris işçileri burjuva hükümeti tarafından silahlandırıldı ve başkentin Alman birliklerine karşı korunması için Ulusal Muhafızlar olarak örgütlendi. Fakat Fransız burjuvazisi, Hohenzollern’in birliklerinden ziyade kendi proletaryasından korkuyordu. Paris teslim olduktan sonra, Cumhuriyetçi hükümet, işçileri silahsızlandırmaya yeltendi. Ama savaş içlerindeki isyan ruhunu çoktan uyandırmıştı. Savaştan önceki aynı tezgahlara dönmek istemediler. Parisli işçiler ellerindeki silahları teslim etmeyi reddettiler. Silahlı işçiler ve hükümetin askeri birlikleri arasında çatışma çıktı. Bu 18 Mart 1871’de gerçekleşti. İşçiler galip gelmişti: Paris ellerindeydi ve 28 Mart’ta başkentte Komün olarak bilinen bir işçi hükümeti tesis ettiler. Komün’ün ömrü uzun sürmedi. Kahramanca bir direnişin ardından, 28 Mayıs’ta Komün’ün son savunucuları da burjuva yanlılarının saldırısı karşısında düşmüştü. Devam eden haftalarda ve aylarda, proleter devrimin katılımcılarına karşı kanlı misillemeler yapıldı. Fakat, kısa süreli varlığına rağmen Komün, proletaryanın mücadele tarihindeki en büyük olay olarak yerini aldı. Dünya proletaryası ilk kez, Parisli işçilerin deneyimlerine dayanarak, proleter bir devrimin ne olduğunu, amaçlarının neler olduğunu, hangi yolların izlenmesi gerektiğini görebilmişti.
Komün’ün Kazanımları
Komün, tüm yabancıların işçi hükümetine seçilebilmesini onaylayarak işe başladı. Komün şunu ilan etmişti: “Komün’ün bayrağı, Dünya Cumhuriyeti’nin bayrağıdır”
Komün, devleti, dini okulları tasfiye etti, idam cezasını kaldırdı, Vendome Sütunu’nu (şovenizm anıtı) kaldırdı, tüm görev ve mevkileri halkın gerçek hizmetçilerine devretti, maaşları bir işçi maaşını geçmeyecek şekilde tanzim etti.
Üretimi toplumsal temelde başlatmak için, ürkek kapitalistler tarafından kapatılan tüm fabrika ve imalathanelerde sayım başlattı. Bu, ekonomik yaşamın sosyalist organizasyonu için atılan ilk adımdı.
Komün, önerilen önlemleri yerine getiremedi, ezilmişti. Fransız burjuvazisi, “ulusal düşmanı” olan fakat birden sınıf müttefiki haline gelen Bismarck’ın işbirliğiyle, gerçek düşmanı işçi sınıfını kana boğdu. Komün’ün planı ve görevleri gerçekleşmemişti. Bunun yerine, tüm dünyadaki proletaryanın gerçek evlatlarının kalbine girdiler, mücadelemizin devrimci antlaşması haline geldiler.
Ve bugün 18 Mart 1917’de, Komün’ün sureti hiç olmadığı kadar açıkça önümüze çıkmakta; zira uzun bir aradan sonra, bir kez daha büyük devrimci mücadeleler çağına girdik
Dünya savaşı, on milyonlarca emekçiyi içinde çalıştıkları ve kök saldıkları alışıldık koşullardan kopardı. Bu şimdilik sadece Avrupa’da böyleydi, yarın aynı şeyleri Amerika’da da göreceğiz. Daha önce emekçi kitlelere hiç böyle vaatler verilmemişti. Daha önce hiç böylesine gökkuşakları belirmemişti emekçiler için. Daha önce bu savaşta olduğu gibi gururları okşanmamıştı. Sermaye sahipleri “vatan müdafaası” yalanını savunmak için halktan bu kadar çok kan talep etmemişlerdi. Ve emekçiler daha öncesinde böylesine kandırılmamış, ihanete uğramamış ve eziyet görmemişti.
Dünya Savaşı
Kan ve çamurla dolu siperlerde, açlıktan kıvranan kentler ve köylerde, milyonlarca yürek kızgınlık, çaresizlik ve öfkeyle atmakta. Ve bu duygular sosyalist fikirlerle ilişkilenerek devrimci bir ateşe dönüşüyor. Yarın alevler işçi kitlelerin güçlü ayaklanmalarında ortaya çıkacak.
Rusya proletaryası büyük Devrim yoluna çoktan koyuldu ve bunun etkisiyle dünyanın görüp görebileceği en rezil despotizmin temellerini yıkıyor ve parçalıyor. Rusya’da devrim, tüm Avrupa ve tüm dünyadaki proleter ayaklanmaların habercisidir.
Komün’ü hatırla! Biz, sosyalistler, isyankâr işçi kitlelere şunu söyleyeceğiz: Burjuvazi dışardaki düşman için sizi silahlandırdı. Parisli işçilerin 1871’de reddettiği gibi, silahlarınızı teslim etmeyi reddedin! Karl Liebknecht’in çağrısına kulak verin ve bu silahları gerçek düşmanınıza, kapitalizme çevirin! Devlet mekanizmasını ellerinden koparın! Onu, burjuvazinin baskı aracından işçi sınıfının özyönetim aygıtına dönüştürün! Bugün, Komün zamanındaki atalarınızın olduğundan çok daha güçlüsünüz. Tüm parazitleri tahtlarından indirin! Topraklara, madenlere, fabrikalara kendi kullanımınız için el koyun. Çalışmada kardeşlik, emeğin meyvelerinden faydalanmada eşitlik!
Komün’ün bayrağı, Dünya Emek Cumhuriyetinin bayrağıdır!
(Yukarıdaki makale, Amerika’da yazılmış ve 17 Mart 1917’de New York’ta çıkan Novy Mir’de yayınlanmıştır.)
Çeviri: Ozan Ekin Gökşin
(Avlaremoz)