Son yıllarda dünyada en çok okunan kitaplardan biri George Orwell’ın Bin Dokuz Yüz Seksendört’ü. Türkiye’de de en çok satan kitaplardan biri olan roman, günümüz kapitalizmi ve otoriter yönetimlerin eleştirisinin simgesi haline geldi.
ABD’de Trump’ın iktidara gelişiyle birlikte başlayan otoriter yönetimler dalgası, yeni kuşakların 1984 kitabına yönelmesine yol açtı. Dünyanın çok kazanan şirketlerinin yönettiği sosyal medyanın bir silah olarak kullanılması ve bu şirketlerin baskıcı yönetimlerle ilişkisi; her türden demokratik ve özgürlükçü kazanımı yok etmek için başlattıkları savaş birçok kişiyi endişeye sürükledi. Brezilya’da Bolsonaro, Rusya’da Putin, Hindistan’da Modi, Macaristan’da Orban ve Türkiye’de Erdoğan’ın yönettiği rejimlere bakanlar otoriterizmin uç örneklerini görüyor ve yaşıyor.
Orwell 1984’te acımasız bir diktatörlüğü anlatıyor. Diktatörün tek adam kültü etrafında şekillenen parti ile devlet iç içe geçmiştir. Toplum en ufak parçalarına ayrılmış, atomize edilmiştir. Her birey ve toplumsal hayatın bütün parçaları, devlet tarafından belirlenir durumdadır. Gerek muhbirler ağı gerekse teknolojik dinlemeler/izlemeler aracılığıyla bir avuç azınlık denetlenemez bir baskı rejimi kurmuştur. Halkın sefalet içinde yaşadığı bu diktatörlük öylesine ileri gitmiştir ki artık geçmişi - katı sansürle birlikte - yeniden yazar hale gelmiştir; geçmişi unutturmak istemektedirler.
İhanete uğrayan devrim
George Orwell, hayatı boyunca işçi sınıfı devriminin gerekliliğini savundu. Rusya’da Stalinizm’in iktidarı ve 1936 yılında başlayan İspanya Devrimi sırasında yaşadıkları, siyasi görüşlerinde ve yapıtlarında etkili oldu.
Orwell, Stalinizm’in amansız bir eleştirmenidir. 1917’de Rusya’da devrimle kurulan iktidarın, yozlaştığını ve bir karşı devrimle yerine baskıcı bir toplum kurulduğunu 1930’ların başından itibaren savundu.
Tek bir ülkede zafere ulaşan devrim, diğer ülkelerdeki devrimlerin başarısızlığı nedeniyle Rusya’ya sıkışmıştır. Yaşanan iç savaşta, işçi sınıfının büyük bölümü imha olurken, parti ve devlet iç içe geçmiş, partiyi kontrol eden bir avuç bürokrat devleti yönetir hale gelmiştir. 1929’da Stalinist rejim tarafından devreye sokulan I. Beş Yıllık Plan ile sermaye birikimi yeniden başlatılmıştır. Aynı yıl Bolşevik Parti içindeki devrimci muhalefetin yokedildiği, Troçki’nin sürgüne gönderildiği ve parti tarihinin yeniden yazılmaya başlandığı yıldır. Artı değer sömürüsünü artırmak için işçi sınıfının grev dahil her hakkı elinden alınmış, bağımsız örgütlenmeleri yasaklanmış, sanattan bilime toplumun üst yapısını oluşturan her kurum ağır bir sansürle devletin uzantısı haline getirilmiştir. İşçi sınıfının atomize edilmesine dayanan Stalinist diktatörlük, topluma büyük bir terör uygulamış ve 1936’da Moskova Duruşmaları adı verilen siyasi yargılamalarda devrimci geçmiş ve gelenek “karşı devrimci” suçlamasıyla mahkum edilmiştir.
İspanya dersleri
Rusya’da Stalinizmin iktidarı milyonlarca kişinin ölümüne neden oldu. Fakat bu rejimin karşıdevrimci etkileri, Rusya ile sınırlı kalmadı.
1917 Ekim Devrimi’nden yıllar sonra İspanya’da devrim patlak verdi. Anarşist sendikanın liderlik ettiği devrim, 1936 yılında işbaşındaki Halk Cephesi hükümetine yapılmak istenen faşist darbeyi püskürtme mücadelesinden doğdu. İçinde işçiler tarafından desteklenen sosyal demokratların ve burjuvazinin çeşitli fraksiyonlarının da yer aldığı Halk Cephesi’ni yıkmak isteyen General Franco’ya karşı mücadele içinde, anarşistlerin liderlik ettiği bir devrim başladı. İşçiler işyerlerine, yoksul köylüler topraklara el koydu ve her şey kamulaştırıldı.
George Orwell, her devrimcinin okuması gereken otobiyografik romanı Katalonya’ya Selam’da İspanya devrimini anlatır. Aynı zamanda devrimin nasıl boğulduğunu da.
1937 yılı Mayıs’ına gelindiğinde faşizmle mücadele bir iç savaşa dönüşmüştü. Savaş sırasında Moskova’nın yardımıyla güçlenen İspanyol Komünist Partisi, Halk Cephesi’ni savunuyor ve devrimin daha ileri götürülmesine karşı çıkıyordu. Madrid’de devrimin devamını savunan anarşistlerle silahlı hakimiyet savaşına giren Stalinist parti, Orwell’in milisi ve üyesi olduğu POUM adlı devrimci partinin liderine işkence yapmış ve karşı devrimci ilan etmişti. Stalinist rejim, İspanya’da sosyalist devrimi iki nedenle istemiyordu: Almanya-İtalya ittifakı karşısında İngiltere ve Fransa’yı ürkütmemek istiyorlardı. Daha da önemlisi İspanya’da devrimin zaferi, kendileri için bir tehdit idi. Başka bir ülkedeki işçi iktidarını görenler, Rusya’daki rejimin baskıcılığını görebilir ve Stalinist egemen sınıfa karşı harekete geçebilirdi.
Dünyadaki komünist partilerin birleşik örgütlenmesi 3. Enternasyonal’i Rusya’nın dış politika aracı haline getiren Stalinist bürokrasi, bir parçası olan İspanyol Komünist Partisi’ni kullanarak devrimi içeriden yıkmıştır. İşçilerin bölünmesi General Franco’ya fırsat vermiş, onlarca yıl sürecek diktatörlüğünü kurmuştur.
Stalin’in Hitler ile imzaladığı saldırmazlık anlaşmasına ve 2. Dünya Savaşı’na tanık olan Orwell için faşizm kadar Stalinizm de mutlaka yenilmesi gereken bir rejimdi. Yazılarında SSCB’nin devlet kapitalisti olduğuna yakın şeyler söyler. Fakat “Bürokratik Kolektivizm” tanımına katılarak, SSCB’nin yeni bir sınıflı toplum olduğunu düşünür. Proleterlerin belirleyici gücüne her zaman inanan Orwell’in karamsarlığı da burada başlar. Tony Cliff, Rusya’da Devlet Kapitalizmi adlı kitabında bürokratik kolektivizm teorisini çürütmüştür.
İşçi devrimlerinin güncelliği
1984 romanında, faşizm ve Stalinizm deneyinden yola çıkarak mutlak baskıcı bir dikta anlatılır. 1930’ların derslerinden yola çıkarak Orwell bizi uyarıyor. Müşfik diktatörler yoktur. Her zaman özgürlük için mücadele etmek gerekir. En kötü koşullarda bile mücadele sürebilir.
Günümüzdeki baskıcı rejimlere bakan çoğu kişi 1984’ün karamsar yanını - Büyük Birader İzliyor - öne çıkartıyor.
Bugünün farkı, yeni mücadeleci kuşakların henüz yenilmemiş olmasıdır. Nerede bir baskı rejimi varsa orada büyük sosyal mücadeleler var. Düşünce ve ifade özgürlüğü ayaklar altına alınsa da, polis devletleri en ağır baskıları uygulasa da işçilerin sendikaları, emek meslek örgütleri ve sosyalist örgütlenmeler var. En katı sansürle bile siyasi eleştirinin önünü kesemiyorlar. Gerçeğin çarpıtılmasına dayalı egemen sınıf propagandası, derin ekonomik ve sosyal krizler içinde etkisiz hale geliyor.
Otoriter rejimler, mutlak hakimiyete sahip değildir; çünkü kendi içlerinde çelişkilere sahiptir. Kitle hareketleriyle yenilebilir ve yenilmelidirler. Bu rejimlerin içlerinde mayalanan faşizmin iktidarına izin vermemek için - George Orwell’ın önerdiği gibi - işçi devrimleri için mücadele etmeliyiz.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)