Putin Ukrayna’yı bombalamadan birkaç gün önceki konuşmasında “Ukrayna diye bir halk yoktur, Ukrayna eşittir komünizm, Ukrayna’yı Lenin kurdu. Stalin Lenin’in hatalarını düzeltmeye çalıştı…” dedi. Ayrıca Ukrayna’yı neonazi olmakla suçladı. Putin’in Lenin’i eleştirmesi, aynı anda “komünizm” ve “nazizm” düşmanlığı yapması çelişkili bir durum değil. Lenin 1917 Ekim devrimini, Çarlık Rusyası’nın yıkılışını ve halkların hapishanesi olan Rusya’da devletin savunduğu “Büyük Rus milliyetçiliği” politikalarının çöpe atılmasını ve dünya devrimini temsil ediyor. Stalin ise “büyük Rus milliyetçiliğinin” yeniden diriltilerek, tek ülkede sosyalizm politikaları etrafında dünya devriminin imha edilip, halkların baskı altına alınması anlamına gelmekte. Stalin ile Lenin arasında bu kadar keskin bir ayrımın otoriter bir figür olan Putin tarafından yapılması tarihin bir cilvesi olmakla birlikte Putin’in Stalin sevgisi Ukrayna’yla ortaya çıkmadı.
Putin, Stalin ve SSCB dönemini güncel siyaset açısından oldukça kullanışlı buluyor. Stalin’i “Rusya’yı yeniden büyük yapma” hedefleri üzerinden inşa ettiği, tüm medyayı kontrol altına alan, her türlü gösteri ve ifade özgürlüğünü kısıtlayan, tüm muhalefeti ezen 12 yıllık otoriter rejimini meşrulaştırmak için her fırsatta kullanıyor. Özellikle 1941-1945 tarihleri arasında geçen, Nazi Almanyası’nın Rusya topraklarına saldırdığı “Barborassa Harekatı”nı Nazi Almanya’sı ve diğer Mihver Devletlere karşı verilen “Büyük Vatanseverlik Savaşı olarak nitelendiriyor. Bu savaş Putin’in “Rusya’yı yeniden büyük yapma” ideali açısından merkezî bir role sahip. (Melike Işık, “Putin ve Günden güne otoriterleşen Rusya”, Enternasyonal Sosyalizm, Sayı: 6, S.76-81) Milyonlarca insanın hayatını kaybettiği bu savaş, Rusya’nın sınırlarının genişletildiği, Doğu Avrupa ülkelerinin tamamının işgal edilip, devlet kapitalisti rejimlerin kurulduğu, Rusya’nın dünya nüfusu ve coğrafyasının önemli büyüklükte bir bölümü üzerinde hegemonya kurmasını sağladığı bir savaş.
Devlet kapitalizmi
Rusya’da Stalinizm 1917 Ekim devrimini gerçekleştiren işçi sınıfının izolasyonu sonucunda bürokrasinin yükselişe geçmesiyle hâkim oldu. 1920’lerin sonunda Stalin’in başında bulunduğu bürokrasi tek bir şirket gibi kaynakları ve ekonomiyi yönetme gücüne erişmişti. Tony Cliff’in söylediği gibi bir fabrika gibi işleyen bu devasa yapının işleyişi iç piyasaların yarattığı basınçla değil, dışsal basınçla belirleniyordu.
1928’de gerçekleştirilen ilk beş yıllık kalkınma planı da Rusya’yı devletler arası rekabette, batılı devletlere rakip olabilecek, sanayi temelli ve askeri kapasitesini arttırmaya yönelik bir hamle olarak gerçekleşti. Nitekim Stalin planlı ekonomiye geçiş konuşmasında; “Gelişmiş ülkelerden 50-100 yüzyıl gerisindeyiz, bu mesafeyi on yılda katetmek zorundayız” diyordu.
Stalin batılı ülkelerin sanayileşmesi için kullanılan tüm yöntemleri Rusya’da tekrarlandı. Tarım zorla kollektifleştirildi. Grev karşıtı yasalar ve işçilere yönelik karne uygulaması başlatıldı. “Gulag” adındaki devasa büyüklükteki çalışma kampları inşa edildi. 1929 krizi ve II. Dünya Savaşı 1929 ekonomik çöküşün sonucunda Almanya’da Nazilerin iktidara gelmesi, Hitler’in II. Dünya Savaşı’na yol açacak adımlar atması, Rusya’daki sermaye birikimi rejimi açısından önemli fırsatlar yarattı.
Hitler’in iktidara yükselişi sırasında Stalinizm’in hâkim olduğu III. Enternasyonal aracılığıyla “sınıfa karşı sınıf” politikaları kapsamında, işçi sınıfı örgütlerinin tamamını yok eden Mussolini ve Hitler değil, sosyal demokrasi düşman ilan edildi. Hitler iktidara geldikten iki yıl sonra da faşizme karşı burjuvaziyle oluşturulan “halk cephesi” koalisyon politikaları savunuldu. Rusya’nın Dış İlişkiler Komiseri Maksimov Litvinov Hitler’e karşı “kolektif güvenlik” politikaları ekseninde uluslararası düzeyde diplomatik politikalar geliştirdi. 1935 yılında Stalin Fransa ve Çekoslavakya ile arasında karşılıklı yardım paktı anlaşması imzaladı. Böylelikle Avrupa’da iki askeri blok oluştu.
Bir yıl sonra Fransa’da ve İspanya’da Halk Cephesi hükümetleri kuruldu. Halk Cephesi politikaları işçi sınıfını paralize edilerek, faşizmin güç kazanmasına yol açtı. Nazilerle anlaşmayı Stalin’in II. Dünya savaşı esnasında iki kapitalist blok arasındaki kapışmada “yesinler birbirini” tutumu izledi. Savaşı Rusya’nın nüfus alanının genişletilmesi açısından fırsat olarak görmekteydi. Nitekim Hitler’in Versailes Anlaşması’nı çöpe atıp Ren bölgesine tekrar girmesi, ardından Avusturya’yı Almanya’ya katması sonrasında Hitler’e yanaştı. Dış İşleri Komiseri Litvinov’un yerine Molotov’u getirdi. Yahudi olan Litvinov’un görevinden uzaklaştırılmasıyla Dış işleri komiserliği Yahudilerden temizlenmiş oldu. Bu hamleyle Stalin Hitler’e bir adım daha yaklaştı. Almanya’nın Polonya’yı işgal ettiği 1 Eylül 1939 tarihi öncesinde Hitler ile Ribbentrop adlı saldırmazlık anlaşması yaptı.
Stalin’in savaş suçları
Anlaşmaya göre Polonya’nın doğusu, Finlandiya, Estonya ve Letonya Rusya’nın nüfuz alanında kaldı. Hitler’in Polonya’yı işgal etmesinden hemen sonra harekete geçen Rus orduları Polonya’nın kalan kısmını işgal ettiler. Molotov bir gece yarısı Polonya büyük elçisini çağırarak eline bir kâğıt parçası tutuşturdu ve “Polonya devleti artık yok” dedi. Rusya’nın Polonya’da gerçekleştirdiği işgal sonucunda Gulag’larda tutulan 40 bin Polonyalı subay ve üst düzey insanın öldürüldüğü Katyn Katliamı dahil 500 bin insan yaşamını kaybetti. Rusya tankların gölgesinde Estonya ve Letonya’da da üsler kurdu ve toprak talebini Finlandiya’nın kabul etmemesi üzerine Finlandiya’ya girdi. Ancak Finlandiya büyük bir direniş gösterdi. Finlandiya işgali Rusya’yı Fransa ve İngiltere ile savaşın eşiğine getirdi. Bu ülkeler Rusya’ya karşı ekonomik yaptırımlar uyguladı. Rusya isteklerinin çok az kısmını elde edebildi.
Finlandiya olayı sonrasında Litvanya, Estonya ve Letonya tamamen işgal edildi. Devlet başkanları Gulag’a götürülerek yok edildi. İşgal bölgelerinde büyük bir terör devreye sokuldu. Yüzlerce kadın, çocuk, erkek Rusya’nın topraklarına sürüldü. Rusya’nın muazzam ekonomik büyüklükteki Baltık bölgelerini Ruslaştırması Almanya’nın çıkarlarıyla çatışmaktaydı. Savaşın kaderini belirleme gücüne sahip, petrol yatakları, bakır, alüminyum, kurşun gibi değerli madenlerin bulunduğu Romanya’nın da Rusya tarafından işgali Hitler’in Rusya’ya karşı harekete geçmesine yol açtı. (Sean McMeekin, “Stalin’in Savaşı”, Çev. Zeynep Demir, Kronik Yayınları, S.222) 1941-45 arasında süren savaşta Rusya, Doğu Avrupa’nın tamamını, Asya’nın da önemli bir kesimini fethederek savaşı zirvede tamamladı.
Rusya’nın fethettiği toprak ve “ganimet” açısından bakıldığında ABD dışında savaşın diğer galibi Stalin’di. Nitekim savaş sonrasında Batıyla Yalta anlaşmasını imzaladı. Birleşmiş Milletler’e girmeyi kabul etti. Ancak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki veto hakkını da garanti altına alarak, ikinci emperyalist blokun başını çekti.
İşgale hayır!
Rusya Dış İşleri Bakanı Sergey Lavrov aralarında kadın ve çocukların olduğu binlerce sivilin ölümüne, milyonlarcasının da yerinden edilmesine yol açan bombardımanla, Rusya topraklarına yönelik her türlü tehdidi ortadan kaldırmayı hedeflediklerini söyledi. Kendi sınır güvenliğini korumak için başka ülkeleri işgal etmek, ABD’nin Afganistan ve Irak’ı işgali esnasında Bush tarafından dile getirilmişti. Türkiye’de Libya ve Suriye’ye yapılan müdahalelerde benzer politikalar geliştirdi. ABD dünya üzerindeki sarsılan hegemonyasını yeniden kurmak için dünyanın pek çok yerinde sürmekte olan savaşın başlatıcısı. Ancak ABD emperyalizmi teşhir edilirken, Rusya ve Çin’in emperyalist doğaları göz ardı edilmekte, eski Rusya’nın yer aldığı nüfuz alanları ve Çin’in Hongkong ve Tayvan gibi nüfuz alanları iki ülkenin arka bahçesi olarak kabul edilmekte. Rusya’nın ve Çin’in nüfuz alanlarını genişletmeye yönelik hamleleri göz ardı edilmekte. Oysa bu savaş milyonlarca Ukraynalının dışında, milyonlarca emekçinin yaşamını doğrudan etkilemekte. O nedenle amasız, fakatsız, Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline karşı çıkmak zorundayız.
Çağla Oflas
(Sosyalist İşçi)