Otoriter yönetimin emekçi sınıflara dayattığı fakirlik ve kötü yaşam koşullarına öfke, her geçen gün büyüyor. İşçi hareketi içinde bu gidişatın nasıl tersine çevrileceği tartışılıyor.
Bu tartışmayı uluslararası işçi hareketinin deneyimlerinden yola çıkarak sürdürmek, bugün kapitalistlere ve iktidara karşı haklarını savunmak isteyen işçilerin sıfırdan başlamamasına yardımcı olabilir.
Sendikaların işyeri örgütlenmesi
Merkezileşmiş eli sopalı bir iktidar, sayısız patron örgütlenmesi, onların borazanı olan hâkim medya gibi sermaye silahları karşısında işçilerin kendilerini savunabilmeleri, görüş-parti farkı gözetmeksizin işyerlerinde birlik olmaları, örgütlenmeleri ve ortak talepleri için mücadeleden geçer.
Sendikayı etkin bir mücadele örgütü yapan yegâne özellik işyeri örgütlenmesidir. Sendikanın örgütlü olduğu iş yerlerinde, işyeri temsilciliği tüm işçilerin demokratik tartışma yürüttüğü ve karar aldığı bir organa dönüştüğü takdirde taban inisiyatifi oluşur.
Bugün çoğu kişi sendika yönetimlerine kızıyor, onları korkaklıkla suçluyor. Bazı sendikacıların işçileri göz göre göre satması sanki bir kadermiş gibi algılanıyor. Asıl sorun sendikal örgütlenmenin gerçek gücünün var olduğu yerdeki örgütlenmelerin zayıflığı, harekete geçirilmemesi, işyerleri arasında bağlantı kurulamamasıdır. Işyeri örgütlenmesi ve temsilciliklerin çalıştırılması karşısında hiçbir sendika yöneticisi kolayca koltuğunda oturamaz.
1989-1991 Bahar eylemlerinin en önemli dersi, sendikaların işyeri örgütlenmelerine ve onların koordinasyonuna dayanmasıdır. Bu öylesine yaygın bir harekete dönüşmüştür ki Türk-İş’in 12 Eylül darbesiyle gelen tüm uzlaşmacı yöneticileri gitmiş, yerine genç mücadeleci sendikacılar gelmiştir. Protesto eylemleri ve grevler sonucunda, darbecilerin tırpanladığı ücretler 12 Eylül öncesi durumuna getirilebilmiştir. Bu hareket sayesinde büyük sınıf mücadeleleri 1996’ya kadar sürdü.
Bugün de ihtiyacımız olan sendikaların işyeri örgütlenmelerinin etkin ve belirleyici hale gelmesidir. Tüm işçilerin katılımıyla demokratik bir şekilde ortak tutumun belirlenmesi, işyerleri arasındaki koordinasyon sağlanarak birlikte davranılmasıdır.
Işyeri temsilciliklerinin taban inisiyatifi olarak örgütlenmesi sendikal bölünmüşlüğü ve rekabeti pratikte aşacaktır. Aynı sektörde aynı işleri yaptığı halde Türk-İş ya da DİSK üyesi olan işçiler, işyeri temsilciliklerinin koordinasyonu sayesinde birlikte irade gösterebilecektir.
Taban örgütleri
İşçi sınıfının ortak taleplerini savunma mücadelesinden doğan tek örgütlenme sendikalar değildir.
Kapitalistlerin azgın saldırıları karşısında ve sendikaların etkili olmadığı durumlarda, işçiler kendi taban örgütlerini yaratarak bu saldırılara karşı koymuş ve sınıfı birleştirmişti. Bu taban örgütlerinin en bilineni 1905 ve 1917 devrimlerinde Rusya’da ortaya çıkan sovyetler (yani işçi konseyleri) ve bunların üzerinde yükseldiği fabrika komiteleridir.
Rusya’da sendikalar devlet tarafından kurdurulmuştu. Tabandaki tüm işçileri demokratik tartışma ve karar alma ile birleştiren bu komiteler sayesinde tarihin en baskıcı devletlerinden biri olan Çarlık yıkılırken, ekmeği bulunamaz hale getiren savaş ekonomisine son verilmiştir.
20. yüzyıldan bir başka önemli deneyse İspanya’da faşist Franco diktasına karşı mücadele eden işçilerin kurdukları İşçi Komisyonları’dır.
1936’daki işçi devrimini boğmayı başaran faşist Franco 1950’lerin ortasından itibaren yeni bir ücret sistemi getirmişti. Bu şiddetli bir yoksulluğa yol açarken, mevcut sendika devlet sendikasıydı. İşçiler çözümü 1960’ların başında buldu. İşçi Komisyonları, İspanya’nın bütün bölgelerine yayıldı. Özyönetim ve özdenetim organı olarak bütünüyle demokratik bir taban örgütlenmesi olan İşçi Komisyonları, devlet tarafından yasa dışı ilan edilse de işçilerin doğrudan demokratik katılımıyla iş yerlerinde örgütlendi, taleplerini duyurmayı ve etkin grevler örgütlemeyi başardı. Franco’nun bir avuç kapitalisti ihya etme girişimi, bu taban örgütlenmelerinin merkezinde olduğu grev hareketleriyle engellenmiştir.
Sadece Rusya ve İspanya değil. 20. yüzyılda yaşanan büyük işçi hareketleri ve devrimlerin merkezinde komite, komisyon, konsey, sovyet, şura gibi farklı isimlerle ortaya çıkan taban örgütleri vardır.
Peki ya Türkiye’de?
Türkiye’de işçi hareketi, bazı dönemler yasaklı, çoğu dönem kısıtlı olsa da sendikalar etrafında gelişmiştir.
Sendikaların işyeri örgütlenmeleri güçlü ve etkin kullanıldığı, taban inisiyatifinin ortaya çıktığı anlarda en sağcı sendikalar bile grev yapmış ve sokağa çıkmıştır.
Taban örgütlenmelerine en yakın deney ise işyerlerinde grev sırasında oluşturulan grev komiteleridir. Grev komiteleri, taban örgütlerinin nüvesini içinde taşır.
İşçi mücadelesi, tepeden alınan kararlarla gelişmez. Tüm sendikal hareketin ve taban örgütlerinin deneyimine bakıldığında, başarılı ve kazandırıcı olanın, işyerlerinde tüm işçilerin faydalı işbirliği olduğu görülüyor.
Bugün mücadeleden yana her işçi, işyerindeki arkadaşlarını ikna etmeli ve herkesle birlikte hareket etmeli.
Her sendikalı işçi, işyeri örgütlenmelerinin taban inisiyatifi temelinde örgütlenmesi için çalışmalı.
Tabandaki demokratik tartışmalar sonucu belirlenen ortak talepler içinde sendikalar etkin mücadeleye zorlanmalı.
İşçilerin gücü, tam da sömürüldükleri yerdedir. Üretimden gelen gücün kullanılması için taban inisiyatiflerini büyütelim.
Volkan Akyıldırım
(Sosyalist İşçi)