Hegel’den Marx’a giden yol

15.11.2021 - 14:30

14 Kasım Hegel’in ölümünün (1831) 190. yıldönümü. Bu türden yıl dönümlerinde kişi ve olaylara tekrar dönme ve hatırlama oldukça yaygın olarak yapılan bir şey. Bu yıldönümü vesilesiyle Hegel’i ve Hegel ile Marx arasındaki ilişkiyi tekrar anımsamak ve doğrudan Marx’ın Kapital’in sonsözündeki ifadeleriyle Hegel’deki "mistik kabuğun içindeki rasyonel çekirdeği keşfetmek" için iyi bir zamandır da. Konunun ele alınma biçimindeki yoğunluk zaman zaman farklı düzeylere çıksa da Hegel ve Marx arasındaki ilişki oldukça uzun yıllardır tartışılmakta, konu çeşitli biçimleriyle ele alınmaktadır. Bütün bu birikimden sonra ortaya çıkan en yalın gerçeklerden biri Hegel ve Marx arasındaki ilişkinin basit bir tersine çevirme ilişkisinden çok öte, iç içe geçen, asli bir kaynak olarak oradan beslenen, yöntemsel olarak devam eden bir süreklilik ilişkisi olduğudur.

Yöntem

Marx yine Kapital’e yazdığı aynı sonsözde, yani satır aralarında kalmış, pek az kişinin erişebildiği bir yerde değil, olgunluk döneminin en büyük eseri olarak ortaya koyduğu abidevi eserinde “ben kendimi bu büyük düşünürün açıkça öğrencisi görürüm.” demektedir. Yalnızca bu ifade bile aradaki pozitif yönlü ilişkiyi görmek için oldukça güçlü bir veridir. Peki bu öğrencilik nereden kaynaklanmaktadır? Hangi noktalar itibarıyla Marx kendini Hegel’in öğrencisi olarak görmektedir.

Bu soruya her şeyden önce içeriği de belirleyen bir şey olarak “yöntem” cevabını vermek mümkün. Marx’ı Hegel’e öğrencisi olarak bağlayan, rasyonel çekirdek olarak ifade etmesini sağlayan ana bağlantı noktası kuşkusuz Hegel’den aldığı yöntemdir. Daha özel ifadesiyle diyalektik yöntemdir. Bu yöntem esas olarak odaklanarak ele aldığı konuların/kavramların kendilerine özgün bağlamları içerisinde oluşum süreçlerine, onların kendine has ön/koşullarına, belirleyici unsurlarına ve hepsiyle bağlantılı olarak ortaya çıkan sonuçlara belirli bir bütünlük içerisinde bakabilme, bunları görebilme ile karakterize olmaktadır. Bu anlamda tarihsellik vurgusu da tam olarak burada oluşum, gelişim, unsur, koşul gibi kavramlarla birlikte adeta otomatik olarak oluşmaktadır. Hegel’in özellikle Mantık Bilimi kitabında ortaya konulan bu süreçler, bu karşılıklı etkileşimler Marx’ın Kapital’inin ilerleyişinde pratik olarak gösterilmektedir. 

Nitekim Dünya Savaşı koşullarında sürgün yıllarında felsefe ama özellikle de Hegel okumalarına odaklanan Lenin’in Felsefe Defterleri’nde Hegel’in Mantık kitabında kurduğu kavramsal ilerleyiş-çözülme sistemi ile Marx’ın Kapital’inde izlenen yöntemin oldukça benzer olduğuna dikkat çekmesi bu arka plan ile birlikte düşünüldüğünde anlamını daha iyi bulmaktadır. İç içe geçen kavramlar, daha soyut olandan daha somut olana doğru bir akış buradaki esas yöntemdir. Hatta Lenin oldukça coşkulu bir şekilde Hegel’in Mantık kitabının Marx’ın Kapital’inin özellikle de ilk cildinin ilk bölümünü tam olarak anlamak için zorunlu önkoşul olduğunu söyleyecek kadar iç içe geçmiş bir ilişkiden söz etmektedir.

Son olarak Marksizmin felsefi/düşünsel kurucu karakterlerinden biri olarak en az Marx kadar belirleyici bir isim olan Friedrich Engels de Ludwig Feuerbach ve Klasik Alman Felsefesinin Sonu kitabında Hegel’e dair benzeri bir ‘eleştirel sahiplenme’ yöntemini “bu bakış açısının muhafazakârlığı göreceli, devrimciliği ise mutlaktır” ifadesiyle diyalektik yöntem olarak adlandırılan yöntemin kendileri için yön verici yanını öne çıkarmaktadır.

Tarih

“[Bir zamanlar] Küçümsenen her şey yüceltilmekte ve daha önce yüksek sayılan her şey toza dumana karıştırılmaktadır." Komünist Manifesto’nun ünlü katı olan her şeyin buharlaşması metaforu çağrışımını yapan bu cümleler Hegel’in Tarih Felsefesi kitabındandır. Özellikle bu kitapta ortaya konulan Hegel’in tarih kavrayışı da Marx’ı çok çeşitli yönleriyle etkilemiş ve asli beslenme kaynaklarından birini oluşturmuştur. Hegel Tarih Felsefesi’nde insanlık tarihinin çeşitli anlarına odaklanmakta İran’dan Çin’e Müslüman dünyadan Avrupa’ya değin tarihin çeşitli faktörlerin etki ettiği evrensel bir yapıda olduğuna işaret etmiştir. Bugün belki azımsanacak küçük bir şey olarak görülebilir, ancak Hegel’e gelene değin, tarihi bir insanlık tarihi olarak gören, çeşitli coğrafyaları bunun içine dahil eden bir felsefe tarihçiliği geleneği yoktu. İnsanlık tarihinin evrenselliği fikri ileride şekillenecek enternasyonalizm açısından da bir çekirdek fikir olarak değerlidir.

Hegel’in Tarih Felsefesi’nde geliştirdiği ‘aklın hilesi’ kavramsallaştırması da Marx’ın ve Engels’in yine Manifesto’daki ünlü bir diğer metafor olan mezar kazıcılığına öncülük etmiştir. Hegel tarihte, büyük adamların, savaşların, fetihlerin, yani büyük dünya tarihsel olayların görünürde işleyen ilke gibi göründüğünü, ancak gerçek anlamda bakıldığında bunların yanılgı içinde olduklarına vurgu yapar. Tıpkı kapitalizm işleyişi içerisinde tek amaç olarak kâr elde etmeyi ortaya koyan burjuvazinin, hiç istemeyeceği bir şekilde işçilerin merkezi olarak toplanmasını ve örgütlenebilecek olmasını da sağlaması durumunda olduğu gibi. Burjuvazi kendi mezar kazıcılarını da bir araya getirmektedir, kâra odaklanan yapının gözden kaçırdığı şey budur. 

Hegel ve Marx arasındaki ilişkiye odaklanmak çeşitli dönemlerde oldukça yaygınlaşmıştır, buna Hegel Rönesansı da denilmektedir. Son yoğun odaklanma ‘68 hareketiyle birlikte önce Marx’a, sonra da Marx’ın asli kaynaklarından biri olarak görülen Hegel’e yönelme ile olmuştur. Dönemin pek çok politik figürü, felsefecisi bu ilişkiye daha yakından bakmış ve bağlantı noktalarını görmüştür. Radikalleşme dönemlerinde Hegel’e olan ilgi, Hegel’in kendi döneminin radikal hareketleriyle, elbette en başta Fransız Devrimi ile çok yakından ilgilenmiş olmasıyla da bağlantılıdır. Eleştirileri olmakla birlikte Hegel Devrim’i öğrencilik yıllarından itibaren sahiplenmiş ve yaratılan o dalga görece sönümlendikten, devrim vb. kavramlardan bahsetmenin zorlaştığı dönemlerde bile yıldönümünde Bastille baskınına kadeh kaldırıyorum diyecek kadar net bir konum almıştır. Nihayetinde Marx’ın çok çeşitli biçimlerde eleştirileri olsa da en başta yöntemsel olarak daha sonrasında da içerik düzeyinde Marx Hegel’in her zaman bir öğrencisi, bir takipçisi olmuştur.

Soner Dinç



Bültene kayıt ol