Komünist Manifesto 173 yaşında: İşçilerin zincirlerinden başka kaybedeceği bir şeyi yok

06.02.2021 - 11:45

Lenin’in “Bugüne dek uygar dünyada örgütlü ve mücadeleci proletaryanın tümüne hayat ve hareket veren onun ruhudur” dediği Komünist Manifesto 173 yaşında.

Gerçekten Manifesto bugüne kadar yazılmış en etkili metinlerden biridir. O’nun işçi sınıfı mücadelesine hayat veren ruhunu kuşkusuz, yaşadığımız toplumun çelişkilerini anlatmasından çok, gelmekte olanı tarif etmesi oluşturmaktadır. 

“Şimdiye kadar ki, toplumların tarihi sınıflar mücadelesidir”. Savaşlardan, ırkçılık ve krizlerden ibaret olan kapitalizmin yıkıntılar içinde yok olacağını açıklayan bu cümle bile bizi sarsmaya yeter. Manifesto kapitalist toplumun burjuvazi ve işçi sınıfı olarak bölündüğünü, farklı çıkarları olan bu iki sınıfın sürekli çatıştığını, burjuvazinin yarattığı işçi sınıfının kapitalizmin sonunu getireceğini anlatır. İşçi sınıfının başka hiçbir sınıfın gerçekleştirmeye muktedir olamadığı bir tarihsel misyonu vardır. O insanlığı sınıflı toplumların yükünden kurtaracak ve bu anlamda gerçek özgürlüğe götürecek tek sınıftır. 

Demokrasi işçilerle gelecek

Kapitalizmde devlet sınıflar üstü bir yapı değil, Manifesto’da yazıldığı şekilde, “bütün burjuvazinin ortak işlerini yöneten bir komiteden başka bir şey değildir.” Burjuva demokrasisi özünde burjuvaziye hizmet eden sınıf demokrasisidir. Bugün de başta Soma’da 301 madenci olmak üzere binlerce işçinin öldüğü iş cinayetlerinde patronları, kadın cinayetlerinde katilleri koruyan yargı kararlarından, seçilmiş milletvekillerinin, cezaevlerinde tutulmasına, belediyelerden Boğaziçi Üniversitesi’ne kayyum atanmasına kadar demokrasinin sınırlarının sermayenin çıkarlarıyla çizildiğini gösteren onlarca örnek var. Manifesto işçi sınıfının ilk hedefinin demokrasi mücadelesini kazanmak olduğunu söyler. “İşçi sınıfını hâkim sınıf haline getirmek ve demokrasi savaşını kazanmak.” Nitekim, Engels, Paris Komünü’nden sonra, 1888 yılında Manifesto’ya yazdığı önsözde, işçi sınıfının kapitalist devlet aygıtını parçalayıp, yerine kendi demokratik yapısını kurmasının zorunluluk olduğunu yazar. 

Karl Marx ve Friedrich Engels’in kaleme aldığı bu temel eserde, işçi sınıfını kurtaracağını ilan eden her türlü eğilimin karşısında aşağıdan sosyalizm en temel yaklaşım olarak ifade edilir: “Komünistlerin bir bütün olarak işçi sınıfının çıkarları dışında farklı çıkarları yoktur. Komünistler işçi hareketini bir kalıba dökmek üzere özel ilke koymazlar.”

Bir “imha silahına” dönüşen krizler

Kapitalistlerin gücünün temelinde işçi sınıfının sömürüsü yatmaktadır. Üretim araçlarına sahip olmayan, işçi sınıfı tarafından yaratılan kâr, kapitalist üretim ilişkilerinin temelini oluşturur. Kâr güdüsü ve sermaye birikimini her şeyin üzerinde gören yapısı aynı zamanda en kırılgan yönünü oluşturur kapitalizmin. Birbirinden kopuk, birden fazla sermayenin rekabet halinde olması zaman zaman tekrarlayan birikim krizlerine yol açar. Çok fazla geçim aracı, çok fazla sanayi ve ticarettir söz konusu olan. 

Kapitalist toplumun bir parçası olan krizler adeta bir “imha savaşına” dönüşür. Manifesto’nun hala etkili olmasının asli nedenlerinden birisi de budur: Kapitalizmin yapısı itibarıyla sömürüye ve rekabete dayalı olması doğayı ve insan yaşamını hiçe sayan irrasyonel tutumu sayesinde ayakta kalabiliyor olması. 

Nitekim son 10 yıldır ekonomik kriz milyonlarca insanın evsiz, işsiz, sefalet koşullarında yaşamaya zorlarken sistemi ayakta tutmak için tüm devletler sermayeye devasa paralar aktardı. Yüzbinlerce insanın ölümüne yol açan Covid-19 karşısında bile tüm kaynaklar salgınla mücadele yerine sermayeye aktarılmakta. Kapitalizm her açıdan yıkım anlamına geliyor. Her yıl küresel ortalama sıcaklık artışı rekor üstüne rekor kırıyor. Geçen yıl Kaliforniya, Oregon ve Washington yandı. Ondan önceki yıl Avustralya’da, Amazon’da, Sibirya’da ve Çin’in güney batısında eşi benzeri görülmemiş yangılar gördük. Gezegenin bir yok oluşa sürüklendiğinin tüm alametlerinin belirmesine rağmen, sermaye karbon emisyonlarının atmosferde yoğunlaşmasına yol açan fosil yakıt kullanımına devam ediyor. Üstelik petrol rezervleri üzerinden devletler arasında kıyasıya jeopolitik bir mücadele sürüyor. İşçi sınıfı kitlesel mücadelelerle zorlayıcı olmadığı takdirde sermaye petrolden vaz geçmeyecek. İşçi sınıfının üretim araçları üzerindeki kapitalist mülkiyete son verip, çürüyen burjuva toplumunun yerine, insanlığın güvenli ve korkusuz bir şekilde tüm canlı yaşamıyla uyum içinde yaşayabileceği, gerçekten demokratik yapıların kurulması gerekliliğini pandemi günleri çok daha net gösterdi. 

Üç kriz tek çözüm: İşçi iktidarı 

Salgını durduracak, ölümlere son verecek aşının bir yıl içinde bulunmuş olması üretici, güçlerin gelişimini göstermesi açısından çarpıcı. Ancak aşının tüm insanlara eşit ve hızlı bir şekilde ulaşması mümkün gözükmüyor. Oxfam’ın bu yıl yayınladığı rapora göre, dünyadaki en zengin 10 kişinin serveti tüm dünyayı aşılamaya yetiyor. 

Oysa, işçi iktidarı kapitalizmin yol açtığı sorunları birkaç günde çözebilir. Manifesto’nun yazıldığı yıllarda işçi hareketi neredeyse kıta Avrupa’sıyla sınırlıydı. Bugün 3.3 milyarlık sayısıyla işçi sınıfı dünyanın en etkin sınıfsal gücü. Sadece 2020 yılında Hindistan’da 250 milyonluk genel grev gerçekleştiğini ifade etmek bile bu muazzam gücü ispatlamaya yeterli. Kaldı ki dünya son 10 yıldır işçi kitlelerinin sayısız gösterileri, grevleri ve genel grevleriyle sarsılıyor. İşçi sınıfının kolektif gücü sermaye birikim sürecine son verebilecek kudrete sahip. İşçi iktidarı, gezegenin sonunu getiren fosil yakıttan hemen vaz geçip, yerine, güneş ve rüzgâr enerjisi kullanmaya başlayabilir. Salgının durması için atılması gereken tüm adımları kısa bir zaman içinde atıp, tüm insanlığın aşıya ulaşmasını sağlayabilir. Kadınları güçlendirici mekanizmaları birkaç günde hayata geçirip, kadın cinayetlerini durdurabilir. Savaş ve ırkçılık sonsuza dek yok olabilir.

Çağla Oflas



Bültene kayıt ol