İşçi sınıfının uluslararası mücadelesinde iz bırakan isimlerin kısa yaşam öyküleri.
Steve Biko, gerçek ismiyle Stephen Bantu Biko 1946 yılında Güney Afrika’nın Doğu Kap kentinde doğdu. Biko, çocukluğunu apartheid (ayrılık) rejimi altında yoksulluk içinde geçirdikten sonra 20, yaşında Avrupalı olmayanların gidebildiği Natal Üniversitesi’nde tıp okumaya başladı. Biko, burada Güney Afrikalı Öğrencilerin Ulusal Birliği’ne üye oldu ancak 1968 yılında beyaz ve siyah aktivistler arasında yaşanan bir tartışma sonucunda bir grupla beraber bu örgütten ayrıldı ve Güney Afrikalı Öğrencileri Örgütü’nün (SASO) kurucu üyeleri arasında yer aldı.
SASO’nun kuruluşunun ardından Biko, özellikle Martinikli yazar Frantz Fanon’dan etkilenerek siyah bilincinin teorik ve pratik önderliğini yaptı. Özellikle Frank Talk (dürüst konuşma) ismi ve “Ne istersem onu yazarım” alt başlığıyla yazdığı yazılarla siyah bilincinin yaygınlaşmasına katkıda bulundu. Biko, beyazlarla aynı örgütte yer almanın doğru olmadığını savunuyor ve aynı örgütlerde bulundukları liberal ve Marksist beyazların ayrıcalıklı konumlarından siyah aktivistlere akıl verdiğini söylüyordu. Ona göre siyahlar kendi sorunlarına kendileri çözüm bulmalıydı: “Beyaz liberaller, siyahları kendi meselelerini çözme konusunda rahat bırakmalı ve bu arada toplumumuzdaki gerçek kötülükle ilgilenmeliler: beyaz ırkçılığı”.
SSCB’nin Afrika’daki ulusal hareketlere desteğine şüpheyle yaklaşan Biko, SSCB’nin de ABD kadar emperyalist olduğunu düşünüyor ve asıl olarak bir siyah milliyetçiliğini savunuyordu çünkü Biko’ya göre sorun “Üçüncü Dünya ile beyaz zengin uluslar arasındaki küresel bir yüzleşme” idi. Apartheid sonrası için tüm etnisitelerden oluşan ırklar arasındaki farkların tamamen ortadan kalktığı bir sosyalist toplum hayali olan Biko bunun “siyah komünalizminin otantik bir yansıması olan bir sosyalist çözüm” olacağını düşünüyordu.
1971 yılında Siyah Halkın Konvansiyonu’nun kuruluşuna katıldı. Bu örgüt çeşitli halklardan gelen siyahlardan oluşuyordu ve siyah bilincinin daha geniş bir nüfusa yayılması anlamına geliyordu. 1973 yılında artık Biko, apartheid karşıtı hareketin en önde gelen figürü hâline gelmişti. Biko hiçbir zaman beyaz düşmanı olmadı, derdi beyazlarla siyahların kurumsal bir beyaz ırkçılığıyla ayrılmış olması ve bunun sonucu olarak siyahların gerek ekonomik, gerekse kültürel olarak ikincil bir konuma itilmiş olmalarıydı, niyetlerinden bağımsız olarak beyazların bu ayrıcalıkları göremediğini savunuyordu. Dünyanın belki de gelmiş geçmiş en ırkçı rejiminin Biko’yu “ırkçı” olarak suçlaması bu konuda fikir veriyor olmalı. 1973’ün Mart ayında Biko’nun bütün faaliyetleri yasaklandı ve Biko, Doğu Kap’a geri dönmek durumunda bırakıldı. Siyasi partilere üye olması, kamuya açık konuşmalar yapması yasaklandı.
1976 yılında Johannesburg’da siyah bilincinden ilham alan liseli gençler ayaklandı, isyan hızla yayıldı. Rejim, yüzlerce göstericiyi öldürdü, çok sayıda insan tutuklandı ve işkence gördü. 1977 yılında Biko tutuklandı ve aldığı ağır darbelere rağmen çıplak şekilde bir kamyon kasasında Pretoria Cezaevi’ne götürüldü. 12 Eylül 1977’de burada öldü. Rejim, Biko’nun açlık grevinde öldüğünü söyledi, kafasındaki yaraların ise intihar girişimi sebebiyle oluştuğunu iddia etti. Biko’nun ölümü çok geniş bir etki yarattı, pek çok şehirde kitlesel gösterilere yol açtı, dünyadaki etkisi ile Biko’nun yaşarken hissedilen etkisinden de fazlaydı.
Biko’nun ölümünden sonra yükselişe geçen Afrika Ulusa Kongresi’nin lideri Nelson Mandela, apartheid rejiminin yıkılmasından sonra onu “Güney Afrika bozkırlarında yangın başlatan bir kıvılcım” olarak tanımladı.
Can Irmak Özinanır
(Sosyalist İşçi)