Elbette yeni değil meslek örgütümüzün suçlanması, açılmış nice davayla karşı karşıya bırakılmış bir örgütten söz ediyoruz. Cuntanın ilk yıllarında genç insanlar darağacına gönderilirken idamların karşısında durmuş Nusret Fişek hocamızın geleneğinden geleceğe taşınır bu örgüt. Savaşlara karşı duruşu da çok açıktır, 1991 yılında sevgili ağbimiz Selim Ölçer’in başkanlığında yapılan açıklama da karşılıksız kalmaz.
Türk Tabipleri Birliği (TTB), 70’li yılların sonunda bir tıp öğrencisi olarak İstanbul’daki kapısından girdiğim, sonra da hiç çıkmadığım meslek örgütüm. Biz gençliğimizde demokratik kitle örgütü olarak adlandırırdık, hâlâ da öyle tanımlarız. Darbe sonrası örgütlü olmak suç sayıldığından, bu suç da iliklerimize işleyip peşimizi bırakmadığından şimdilerde sivil toplum kuruluşu, STK kısaltmasıyla yer değiştirip, arada mahcup bir edayla sivil toplum örgütü dense de, 1953 yılında 6023 sayılı yasayla kurulmuş yarı resmi kamu kurumu niteliğinde bir meslek kuruluşudur TTB. İlk maddesine de bakmak gerekir: “Madde 1-(Değişik: 07.06.1985 – 3224 s. Y. m.48) Türkiye sınırları içerisinde meslek ve sanatlarını icraya yetkili olup da sanatını serbest olarak yapan veya meslek diplomasından istifade etmek suretiyle resmi veya özel görev yapan tabiplerin katıldığı Türk Tabipleri Birliği; tabipler arasında mesleki deontolojiyi ve dayanışmayı korumak, (Değişik:Resmi Gazete:02.11.2011 – 28103 (Mükerrer); 663 s.KHK m.58) tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak ve meslek mensuplarının hak ve yararlarını korumak amacıyla kurulmuş kamu kurumu niteliğinde mesleki bir kuruluştur. (663 sayılı KHK ile bu maddede yapılan değişiklik Anayasa Mahkemesi’nin 25.6.2013 tarih ve 28688 sayılı R.G.’de yayımlanan, 14.2.2013 T., 2011/150 E. ve 2013/30 K. sayılı Kararı ile iptal edilmiştir.)”
Görüleceği üzere, ilk maddede iki değişiklik göze çarpmaktadır. Askeri darbenin 1980 sonrası ilk icraatlarından biri meslek örgütümüzü kapatıp merkezi İstanbul’dan Ankara’ya taşıdıktan sonra yasasında değişiklik yapmak ve üyelik zorunluluğunu kaldırmak olmuştur. Sonraki değişiklik AKP iktidarı döneminde ve hekimliğin “kamu yararına” uygulanıp geliştirilmesi amacını ortadan kaldırmaya dönüktür, ancak bugün “kararları tanınmayan ve saygı duyulmayan” Anayasa Mahkemesi tarafından bu değişiklik iptal edilmiştir. Kamu yararına çalışma amacına göz dikilmesi, üzerinin çizilmesi AKP’nin sağlık politikaları ile birlikte değerlendirilmelidir. Nasıl bir anlayışın sağlık politikası olarak serpilip geliştiğini gösteren anahtar niteliğinde bir değişiklik girişimidir özünde.
Birlik yasasının bu amaca uygun çalışmaları tamamlayan dördüncü maddesi vardır bir de: “Birlik, aşağıda yazılı hizmetleri yapmakla mükelleftir: a)Halk sağlığına ve hastalara fedakârlık ve feragatle hizmeti ideal bilen meslek geleneklerini muhafaza ve geliştirmeye çalışmak,” dolayısıyla ilk maddedeki amaç çıkarıldığında dahi TTB’nin halk sağlığına hizmet ve meslek geleneklerini koruma görevi sürmektedir. Halk sağlığına hizmet yükümlülüğü olan bir örgütten söz ediyoruz. Geleneklerini de koruyan, koruyacak bir örgüt…
Peki, meslek gelenekleri nereden geliyor? İnsanlık tarihiyle yaşıt bir meslek, kâh övülmüş, kâh dövülmüş, cadı kazanlarına atılmış bir meslek. Öncesinde örgütlenme girişimleri olmuşsa da, çalışma ortamlarının örgütlülüğe evrilmesi zaman almış. “Association Professionnelle Internationale des Médecins” (APIM- Uluslararası Tıp Meslek Birliği ), hekimlerin uluslararası anlamda 1926’da kurulan ilk örgütü, 2’nci Dünya Savaşına kadar 23 ülkenin üyeliği ile sürdürdüğü çalışmalarını savaş başladığında sonlandırmak zorunda kalmış. Savaş sırasında, yaşanan ciddi sağlık sorunları, sağlık ortamındaki zorluklar ve ağır etik ihlaller karşısında Britanya Tabipler Birliği öncülüğünde bir grup bir araya gelmeye başlayıp savaş sonrası tamamladıkları çalışmalar ile 1947 yılında arasında Türk Tabipleri Birliği’nin de olduğu 27 birlik ile kuruluşunu açıklamışlar Dünya Tabipler Birliği’nin. Türk Tabipleri Birliği’nin o zamanki adı Etibba Odası, henüz bir yasası da yokken bu çalışmalara katılmış. Bugün 114 ülke tabip birliğinin üye olduğu Dünya Tabipler Birliği üye birliklerin tümünün katılımıyla, kuruluşundan beri sağlığın korunması ve sağlık üzerine olumsuz etkileri olan durumlar üzerine politikalar geliştirmiş, etik ilkelerin güncel koşullara uygun düzenlemesini üstlenmiştir. “Savaş” sözcüğü ile arama yapıldığında tam 94 ayrı açıklama ve bildirge ile karşılaşırsınız. Temel vurgu savaş ve silahlı çatışmaların halk sağlığı üzerine etkileri, hekimlerin bu olumsuz etkilere karşı sorumluluğu üzerinedir.
ünya Tabipler Birliği’nin 2017 yılında kabul ettiği silahlı çatışmalarla ilgili açıklama ve tutum belgesinde de; savaş ve çatışmaların günümüzde ve gelecekte neden olacağı sağlık ve çevre sorunlarına değinilerek, “hekimler, silahlı çatışmaların başlatılması ya da sürdürülmesiyle ilgili kararlarında; siyasetçilerin, hükümetlerin ve güç sahibi başka kesimlerin, bu kararların sağlık dahil çeşitli alanlarda yol açabileceği sonuçların farkında olmaları için çalışmalıdır” şeklinde bir sorumluluk tanımlanmaktadır.
Gördüğünüz gibi TTB’den suçlu yaratma çabaları, hem meslek yasası hem de uluslararası meslek birliğinin 70 yıl içinde binlerce yıldan süzüp getirdiği etik ilkelerde karşılığını bulamamaktadır. Elbette yeni değil meslek örgütümüzün suçlanması, açılmış nice davayla karşı karşıya bırakılmış bir örgütten söz ediyoruz. Cuntanın ilk yıllarında genç insanlar darağacına gönderilirken idamların karşısında durmuş Nusret Fişek hocamızın geleneğinden geleceğe taşınır bu örgüt. Savaşlara karşı duruşu da çok açıktır, 1991 yılında sevgili ağbimiz Selim Ölçer’in başkanlığında yapılan açıklama da karşılıksız kalmaz. Oysa yakın tarihe baktığınızda bu suçlamaları dillendiren, soruşturmalarla karşımıza dikenler geride talihsiz adlar bırakarak bir bir tarih sahnesinden çekilmiştir. Geleceğe ise, insandan ve yaşamdan yana onurlu hekimler ve onurlu bir meslek örgütü, Türk Tabipleri Birliği kalacaktır.
Şebnem Korur Fincancı (Türkiye İnsan Hakları Vakfı Başkanı)
(Gazete Duvar)