“Her zaman iki sesle yaşadım- biri politik, biri müzikal” Mikis Theodorakis, 1970, The New York Times röportajı
Tanınmış Yunan besteci Mikis Theodorakis’in 2 Eylül’deki ölümü dünya çapında etki yarattı. The New York Times, The Guardian ve birçok ana akım basın yayın kuruluşu, klasik müzik, opera ve oratoryolardan Yunan popüler müziği ve film müziklerine uzanan muazzam müzikal eserini onurlandırdı. “Zorba”, “Z” ve “Serpico” gibi film müzikleri, yazıldıkları filmlerden neredeyse daha ünlü olmuştu. Elbette ölümünün ardından tüm yazılanlar, onun politik duruşu, Komünist partiye ve sola olan bağlılığı ve daha sonra sağa doğru yönelmesi hakkında yorumlarda bulundu. Peki Mikis Theodorakis kimdi? Fikirlerden ve politikadan bağımsız olarak tüm Yunanlar adına konuşabilen bir “ulusal” besteciden mi ibaretti?
Yeni Demokrasi hükümetinin bu soruya yanıtı “evet”. Hükümet üç günlük ulusal yas ilan etti ve Mikis Theodorakis’in dehasını ve “Tüm Yunanistan, vatan ve ulus adına konuşan” eserlerini methetmeye girişti!
Ne ikiyüzlülük! Egemen sınıfın dünyası, sırf eserlerini ve kendisini işçi sınıfının ve ezilenlerin dünyasıyla özdeşleştirdiği için büyük olan bir sanatçının önünde eğiliyor. Daha da önemlisi bu eserler, bu iki dünya şiddetli ve çözülmemiş bir çatışma içinde olduğu geniş bir zaman diliminde, 1960’larda ve 1970’lerde oluştu.
Mikis’in tüm yaşamı boyunca görüşlerinde ve faaliyetlerinde çelişkiler vardı. Bu durum başarılı olamasalar da böylesi gasp girişimlerine kapı araladı. Oysa Mikis’nin kendisi sona yaklaşırken bir mektup yazmış ve önemli olanın “büyük meseleler” olduğunu ve bir komünist olarak ölmek istediğini ilan etmişti. Ama aynı zamanda ve en önemlisi de onun şarkıları, işçi sınıfının ve yoksulların büyük ayaklanmalarının, solcuların mücadelelerinin içinde şekillenmişti. Bugün hâlâ toplumsal huzursuzluk anlarında insanlar tarihsel referans ve ilhamın aracı olarak o şarkıları söylüyor.
İlk adımlar, İkinci Dünya Savaşı
Mikis İzmirli bir göçmenin ve Giritli bir memurun oğlu olarak, 1925‘te Sakız adasında doğdu. 1919-1922’deki Yunan-Türk savaşının hemen sonrasında doğmuştu. Demokratik gelenekten gelen anne babası ağır baskı zamanlarında yaşadı. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanlar Yunanistan’ı işgal ettiğinde, Mikis konservatuarda okuyordu ve koro eserleri besteliyordu. Çok geçmeden yoksulların açlıktan öldüğü ve kara borsa tacirlerinin yükseldiği bir dönemde, hayatta kalma mücadelesindeki bir militan oldu. Bu durum onu partizan direnişinin gençlik örgütü EPON’a, daha sonra da partizan ordusu ELAS’a katılmaya yöneltti.
Aralık 1944’te, İkinci Dünya Savaşı’nın sonunda, Britanya ordusu kanlı “Dekemvriana” savaşında Almanlara karşı direnişe öncülük eden sol güçlere saldırdı. Yunanistan Komünist Partisi’nin (KKE) bir üyesi olan Mikis, sokak çatışmaları sırasında tutuklamadan kurtuldu. Daha sonra yakalandı; önce 1945’te ve sonra da 1946’da neredeyse ölümüne işkence gördü. Yunan İç Savaşı sırasında rejim, isyancıları “ıslah etmek” ama gerçekte ise kurtulmaları için komünizmi reddettiklerine dair kağıtlar imzalamaya zorlamak ve işkence etmek için ıssız ve çorak Ege adalarında sürgün kampları kurdu. Mikis politik bağlılığının bedelini Ikaria ve kötü şöhretli Makronisos’ta birkaç ay geçirerek ödedi.
Yunan İç Savaşı’ndan sonra
İç savaşın sonunda serbest bırakıldı, Atina konservatuarından mezun oldu, ilk senfonisini bestelemeye ve üzerinde çalışmaya başladı. Fransız hükümetinden burs aldı ve karısı Myrto’yla birlikte ülkeden ayrıldı. Böylece ikisi de çalışmalarına Paris’te devam edebilecekti.
İç savaş sonrası yıllar, baskı ve kamusal hayattan dışlanma norm haline geldiğinden Yunanistan’daki solcular için zordu. Bu acı gerçeğin farkında olmasına rağmen, Mikis eve dönmeye ve Yunanistan’ın kültürel ve politik hayatına aktif bir şekilde katılmaya karar verdi. Atina’daki müzikal kurulu düzenle bağlantı kurmak yerine, komünist şair Yiannis Ritsos’un şiiri “Epitaph” için müzik bestelemeyi seçti. Şiir 1936’da Selanik’te polisin saldırdığı ve yüzlerce tütün işçisini öldürdüğü kanlı 1 Mayıs’tan esinlenmişti. Ritsos ve şiirleri 1960’ta adeta yasa dışıydı; ancak Theodorakis bir LP albüm yayınladı ve kamuoyunda büyük bir çıkış yaparak ana akım entelektüel çevreleri şok etti.
1960’lar ve Yunanistan’daki onay
Müziğini benzersiz kılan unsurlar burada görülebilir: Georgios Seferis, Tasos Livaditis, Federico Garcia Lorca, Odysseas Elytis gibi ünlü şairlerin şiirlerini seçip, geleneksel yaylı çalgı olan buzukinin kullanımı gibi yenilikler getiren müzikler derledi. Ayrıca mütevazı halk müziği şarkıcılarıyla çalıştı. Sonucu çok popülerdi. Halktan çıkan ve halka geri dönen bir müzikti. Böylece şiir eğitimli elitler için bir “yüksek sanat” olmaktan çıktı, işçi sınıfı evlerine girdi ve işyerlerinde, eylemlerde, konserlerde söylendi.1965’te Mikis, Holokost’tan kurtulan Iacovos Kampanellis’in güftesine dayanan “Mauthausen”i yayınladı. Holokost hakkında bestelenmiş en güzel müzik olarak nitelendirilebilir.
Mikis EDA’nın (komünist parti illegalken, yasal sol parti) aktif bir üyesiydi. Sınıf mücadelesinin yükselişe geçtiği 1960’larda, “Grigoris Lamrakis Demokratik Gençliği” adlı gençlik örgütünü kurdu ve ilk lideri oldu. Lambrakis bir sporcu, milletvekili ve politik militandı; 1963’te faşist çeteler tarafından öldürülmüştü. EDA’nın seçilmiş bir milletvekili olarak Mikis, müzik topluluğuyla çalmak ve ardından seyircilerle tartışmak için tüm ülkeyi şehir şehir gezdi. Gençler polisin yasaklarına meydan okuyup konserlere katılarak, onları politik bir olaya dönüştürdü. O dönemdeki politik duruşu açıkça, çok radikal olmayarak müesses nizam tarafından kabul edilmeye çalışan EDA’nın merkezi çizgisinin solundaydı. Bu süreç onun hem politik anlayışını hem de diyalektik olarak halk hareketiyle ilişkili olan sanatını geliştirdi.
Diktatörlüğün yükselişi ve düşüşü: “Ya Karamanlis ya tanklar”!
Ne yazık ki 60’ların politik çalkantısı, Yunanistan’ı yedi yıl boyunca albaylar rejimine sokan, 1967’deki askeri darbeyle yenildi. Ancak Mikis pes etmek veya kaçmak yerine farklı bir rol oynamayı seçti. Darbenin hemen ertesi gününden itibaren silahlı direniş çağrısı yapan küçük bir çevrenin parçasıydı. Sol partilerin liderliklerinin aksine rejime karşı örgütlenme potansiyeline dair iyimserdi. Duruşunun bedelini ödedi ama aynı zamanda hareketin sonraki aşamasının tohumlarını ekti. Mikis uluslararası bir kampanyanın ardından 1970’te Paris’e kaçmadan önce tutuklandı, işkence gördü hapsedildi, ev hapsine kondu. Zorba (1964) filminin uluslararası başarısının sonrasında zaten ünlüydü. 1969’da Kosta Gavras’ın, yukarıda bahsi geçen arkadaşı Lambrakis’in suikaste uğramasını anlatan ve dünya çapında başarı ve takdirle karşılaşan “Z” filmi için müzik yazdı. Paris’ten dünyayı gezerek grubuyla konserler verdi ve Yunanistan’la uluslararası dayanışma için konuşmalar yaptı. Uluslararası izleyicileri, Allende’nin Şili’sinden Filistin’e ve Castro’nun Küba’sından Londra’ya dek uzanıyordu. Pablo Neruda’nın sözlerine (Evrensel Şarkı/Canto General, 1971) dayanan müzikler yazdı, film ve televizyon için müzikler yaptı, özellikle Gavras’ın “State of Siege” (Sıkıyönetim) filmine ve Al Pacino’nun idealist bir polisi oynadığı, Sidney Lumet’nin “Serpico” filmine müzik besteledi.
1974’te diktatörlüğün düşüşüyle birlikte, Mikis Yunanistan’a bir kahraman olarak döndü. İşçi sınıfı hareketi ve sol için yeniden doğuş zamanıydı. Binlerce insan direnişin zaferini kutlamak için stadyumlara doluştu ve daha fazlası grev ve işgal dalgasına dahil oldu. Maalesef böylesi bir anda Mikis, seçimlerdeki seçeneklerin “Ya Karamanlis ya tanklar” arasında olduğunu açıklayarak, muhafazakar başbakan Karamanlis’e açık destek verdi. Diktatörleri deviren hareketin dinamiğinin gücü ve sola yönelimi nedeniyle tamamen yanılıyordu. Sağın demokrasinin koruyucusu olduğunu öne sürmekteki hata, dönemin potansiyelini frenledi.
Ancak bu tutum anlaşılırdı. Mikis’in düşüncesinin kalbinde, işçiler ve kapitalistler olarak bölünmüş bir toplumdan ziyade, bir ulus, bir “ruh” olarak ülkesi, Yunanistan, albümlerinden birinin başlığıyla “Romiosyni” (Rumluk) yer alıyordu. Komünist Parti (KKE) ile kısa süreliğine barışmasına rağmen, vatanseverlik kavramı gitgide tüm faaliyetlerine hakim oldu. Bu durum gerginliklere ve ihtilaflara yol açtı. Mikis Theodorakis FKÖ’yü ve Yaser Arafat’ı desteklemek için Lübnan’ı ziyaret etti ve Filistin için ulusal marş yazmaya girişti. Ama aynı zamanda François Mitterand’ın Fransa’daki seçim başarısını kutlamak için de müzik besteledi. Her türden müzikal eser bestelemeye devam etti, ama hiç şüphesiz konserleri için seçtiği şarkılar 1960’ların ve 1970’lerin ürünleriydi.
1986’da Mikis, Türkiye’den sanatçılarla birlikte İstanbul’daki ilk Yunanistan-Türkiye dostluk komitesinin kurulması için ön ayak oldu. Zülfü Livaneli, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi önemli kişilerle işbirliği yaptı ve Ege denizinin iki yakasında heyecan ve umut verici konserler verdi. Ancak aynı zamanda Andreas Papandreou ve Turgut Özal gibi başbakanların bu fikirleri benimsemelerini ve barışı ileriye taşımalarını bekliyordu…
Sağa dönüş
1990’larla birlikte politik yörüngesi Mikis’i sağcı Konstantinos Mitsotakis hükümetine katılmaya götürdü. Bu işbirliği uzun sürmemesine rağmen ihanete uğramış hisseden sol halk kesimleri nezdinde büyük bir hayal kırıklığıydı. Sağla işbirliği Theodorakis’in icadı değildi. Bu politika 1989’da sağcı Yeni Demokrasi partisiyle koalisyon hükümeti kuran “Solun Birliği” (Synaspismos) ittifakı tarafından başlatılmıştı. Mikis sadece reformist partilerin halihazırda uyguladığı stratejileri en uca çekti.
Sonraki yıllarda NATO’nun Yugoslavya (1999), Afganistan (2001) ve Irak (2003) savaşlarına karşı çıkarak birkaç parlak an yaşadı. 2010’da Yunanistan’daki “meydan hareketleri” sırasında müdahale etti ve “Spitha” (Kıvılcım) adlı bir inisiyatif kurdu. Ancak bu dönemde karanlık anları da vardı, en bilineni Kuzey Makedonya’ya karşı milliyetçi protestolara katılmasıydı. Ama herhalükarda siyasi yaşamdaki rolü zaten azalmıştı.
Mikis kime ait?
Mikis Theodorakis’in hayatı, ihtilaflar ve zikzaklarla dolu ama müzikal yaşamı öyle değil. Şarkıları siyasetini aşan ve bir tür ulusal ve küresel miras oluşturan büyük bir sanattı. Ama bunlar yukarıdakilere karşı savaşan aşağıdakiler adına konuşan müziklerdir. Sağın Mikis’in mirasıyla bağ kurma girişimlerinin gayri meşru olmasının esas nedeni budur. Solcular Mikis’in aldığı pek çok tavırdan dolayı hayal kırıklığına uğramış olabilir. Ancak onun çalışmaları, sınıf mücadelesinin önde gelen olaylarıyla ve Yunanistan soluyla özdeşleştiği için hareketin bir değeridir. Bu yüzden bir eylem sırasında insanlar onun şarkılarını kendiliğinden söyler ve Mikis Theodorakis’e veda etmenin en iyi yolu da budur. Onu idealize ederek değil, ama bu şarkıların birlikte yapıldığı direnişin ruhunu canlandırarak.
Dimitra Kyrillou
Bu yazı The Left Berlin sitesinde İngilizce yayınlanan bir makalenin güncellenmiş halidir.
Çeviri: Meltem Oral