Çocuklar ve kadınlar kırmızı çizgimizdir; H.K.G.'nin haklı mücadelesinin yanındayız

15.12.2022 - 21:50

Genç bir kadın, çocuk yaşta evlendirilip yıllarca sistematik tecavüze uğradıktan sonra mücadele etmeye karar vermeseydi, çocuk istismarı ve aile baskısının yarattığı vahşet böylesine bir şekilde toplumun gündemine yerleşmezdi.

H.K.G. 6 yaşındayken kendisinden 23 yaş büyük Kadir İstekli adlı biriyle evlendirildi. Bunu onaylayan Hiranur Vakfı'nın kurucusu babası Yusuf Ziya Gümüşel ve annesi Fatma Gümüşel'di. Müritleri olduğu söylenen bu adamla dini nikahın kıyılmasının ardından cinsel istismarda başlamış. Her gün Kadir İstekli'nin tecavüzlerine maruz kalmış.

14 yaşındayken, çocuk yaşta evlendirildiği bir sağlık kontrolü sırasında açığa çıkmış. 18 yaşının altındaki bireylerin, yetişkinler tarafından cinsel istismarı yasalara göre suç ve bu yüzden otomatik olarak soruşturma başlamış. Fakat savcılığın soruşturması, H.K.G'ye "kocası" ve ailesi tarafından verdirilen ifade ile yaş tespiti için gereken kemik testine bir başkasının sokulmasıyla bitmiş. Yaşı büyütülerek resmi nikah kıydırılmış. H.K.G 14 yaşındayken kurtarılabilirdi. Fakat sıradan insanların yapamayacağı türde bir organizasyonla bu pisliğin üzerini örtebilmişler.

Dava dosyasından anlıyoruz ki H.K.G. başına gelenlerin ailesi tarafından "oyun" denilerek meşrulaştırılmasını, başka kadınlarla tanışıp konuştuğu anda aşmayı başarmış. Hiç tanımadığı iki kadının fikri yardımıyla birlikte hukuki mücadelesini başlatma kararını vermiş. 22 yaşında evi terk ederek devlete sığınmış ve suç duyurusunda bulunmuş. İki yıl boyunca devlete ait bir yurtta kalmış. Burada da rahat bırakılmamış, susmasını isteyen ailesinin baskısını koruma altında da yaşamış. Suç duyurusu üzerine açılan soruşturma dosyasına bakan iki savcı tutuklama istese de hakimler bunu reddetmiş. İddianamenin davaya dönüşmesi iki yıl boyunca bekletilmiş.

Siyasi sorumlular

Birgün yazarı Timur Soykan'ın H.K.G'nin adalet mücadelesini kamuoyuna duyurmasının ardından davanın ilk duruşma tarihinin beş ay sonraya verildiği de öğrenildi. Ancak sosyal infial nedeniyle Ocak ayına çekildi. Yıllardır bu ağır suçları işledikleri halde tutuklanmayan anne, baba ve "koca" için tutuklama talepleri gelmeye başladı. Nihayet tutuklandılar.

Eleştirilerin muhatabı olan Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, günler sonra ortaya çıkıp yargıya güvenilmesi gerektiğini söyledi. Oysa kendisi gibi daha önce bakanlık koltuğuna oturmuş olanlar, muhalifler için hızla uygulanan dava/ceza/tutuklama çarkını, çocuk yaşta evlilik ve cinsel istismar söz konusu olduğunda çalıştırmadılar.

H.K.G. 14 yaşındayken (bir yetişkinle cinsel ilişkiye girdiğinin belirlendiği yıl) Adalet Bakanlığı koltuğunda Sadullah Ergin oturuyordu. Ergin, daha sonra AKP'den koptu, şimdi DEVA partisinde siyaset yapıyor.

Ergin'in döneminin hemen ardından Bekir Bozdağ'ın Adalet Bakanlığı dönemi başladı. Arada Kenan İpek'in bir dönemi olsa da Bozdağ'ın bakanlık serüveninin ilk dönemi 2017 yılında Abdülhamit Gül'ün bu koltuğa oturmasıyla kesildi. 2020'de H.K.G'nin hukuk mücadelesi bir soruşturmaya dönüştüğünde Adalet Bakanlığı koltuğunda Gül oturuyordu ve onun bakanlığı altında geçen 2 yılda yargılama engellendi. Şimdi tekrar bakan olarak karşımıza çıkan Bozdağ, yargıya güvenmemizi istiyor.

H.K.G'nin adalet mücadelesine sahip çıkmayan bir diğer devlet kurumu Aile Bakanlığı. Bugünkü bakan Derya Yanık, tepkileri üzerine çekince sanki bir kahramanmış gibi ortaya çıktı ve davaya müdahil oldu. Peki aynı bakanlık yıllardır neredeydi?

Bu konuda konuşmayan bir başka siyasi sorumlu ise İçişleri Bakanlığı'dır. LGBTİ+ ve kadın haklarına savaş açmış isimlerden biri olan Süleyman Soylu, belli durumlarda harekete geçirdiği kolluğu söz konusu zanlılar Yusuf Ziya Gümüşel ve Kadir İstekli olduğunda harekete geçirmedi. Şarkıcı Gülşen'i bir espri yüzünden zindana atanlar, binlerce muhalifin hayatını karartanlar söz konusu hak ve adalet mücadelesi veren bir kadın olunca suskun kalabiliyorlar. 

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan günler sonra bu konu hakkında konuştu.  

Medeni kanunu, ceza yasalarını uygulamaktan imtina eden iktidar, kadınlar ve çocukların haklarını koruyan İstanbul Sözlemesi'nden çıkmak konusunda hevesle, ivedi olarak davrandı.

H.K.G.'nin hayatının karartılmasında ve hukuk mücadelesinin engellemesinde, genç bir kadını korumayan iktidar var.

Tek sorumlu onlar değil. Davayı engelleyen devlet görevlileri, hakimler, usulsüzlükle çocuk istismarının üzerini örtenler de en az aile ve cinsel saldırgan "koca" kadar sorumludur.

Ayrıcalıklar

Kızlarını böyle bir istismara uğratan aile ve cinsel saldırgan kimdir ki devlet mekanizmalarını kolaylıkla aştı ve bir tür korunma elde edebildi?

Baba Yusuf Ziya Gümüşel, İsmailağa denilen Çarşamba tarikatının liderlerinden biri. İsmailağa'nın en önemli özelliği siyaset ve devletle ilişkisidir. Trabzonlu olan tarikat liderinin İstanbul Fatih'e yerleşmesi ve kendi cemaatini kurması, başından itibaren devlet tarafından desteklendi. Bunun sebebi yine Fatih'te bulunan Rum Patrikhanesi'ne karşı bir odak oluşturulmasıydı. İsmailağa'nın bir diğer yönü antikomünist olması ve gelişen sol hareketlere karşı örgütlenmesidir.

İktidarın hışmına, hele hele 15 Temmuz sonrası, uğramamasının nedeni geleneksel devlet işleyişini savunması hatta bunu aşırı sağcı saiklerle meşrulaştırmasıdır. TV'lere bir muhatap gibi çıkarılan Cübbeli Ahmet gibiler, son dönemde bazı konserleri yasaklatanlar, LGBTİ+'lara karşı nefret yürüyüşlerinin başını çekenler, makbul İslamcılar olarak gösterilmek istenenlerdir. Bunların devlet içinde kadrolaşmalarına da izin veriliyor.

İsmailağa'nın bir diğer özelliği başını çekenlerin zenginliği, adeta holdingleşmesidir.

Fakat bu mesele, AKP ile cemaatin siyasi yakınlığı, din ya da kültür farklıları etrafında ele alınmayacak denli kapsamlıdır.

Çocukları kurban eden toplum

Çoğu kişi H.K.G. davasını, dini saiklerle tartışıyor. Kız çocuklarının evlendirilmesi, sınıflı toplumların bir ürünüdür. Kadınları bir mal olarak gören ve aileyi ekonomik/siyasi gücü pekiştirme aracı olarak gösteren toplum yapısı kapitalizmde de değişmedi. İster kalabalık ister çekirdek olsun, aile erkeğin kadın üzerindeki baskısı, her ikisinin de çocuklar üzerindeki baskısı olarak örgütlendi. 

Aşırı sağcılara göre aile tehlikede ve LGBTİ+'lar yani doğan her yüz kişiden 10'unun kimlikleri yasaklanmalı. Kadını ve çocukları koruyan yasa maddeleri ve sözleşmeler kaldırılmalı. Aileyi kutsal ilan edenler her zaman olduğu gibi hayatları karartıyor. Çocuk ve kadın istismarlarını yapanların çoğu aile bireyleri, akrabalar ve eşler.

İster dini ve kültürel birer mesele olarak gösterilsin isterse doğrudan bir nüfus hamlesi olsun, H.K.G'ye yapılan en ağır insanlık suçlarından biridir: Pedofili.

İşlenen bir diğer insanlık suçu, kadınların üstünde kurulan baskıdır. Çocuk ya da genç kadınlar, aileleri tarafından bile isteye evlendirilmektedir. 

H.KG.'ye yapılanlar münferit bir hadise değil. Devletin resmi kurumu TÜİK'e göre, 2020’de - yani H.K.G.'nin adalet mücadelesini başlattığı yılda - 15 yaşından küçük 117 çocuk doğum yaptı. 

► Bu sayı 2019’da 152; 2018’de 187 ve 2017 yılında 273 idi. 15 yaşından küçük çocuk anne sayısı 2001 yılında ise 2 bin 730'du.

► 2020 yılında 15-17 yaş arasında 8 bin 154 çocuk doğum yaptı. Bu sayı 2019’da 9 bin 893; 2018’de 11 bin 191 ve 2017 yılında 15 bin 160'dı.

Bu rakamların gerçekte çok daha fazla olduğu, adli bir vaka olarak yansımadıkları tahmin edilebilir. H.K.G'nin kendi hayatına sahip çıkan adalet mücadelesi olmasaydı, başına gelenleri, bütün bu çocukların başlarına gelenler bilinmeyecekti.

Kapatmak çözüm değil

Bazıları çözümü "tarikatların ve cemaatlerin kapatılmasında" görüyor. Bu yapılar zaten resmen yasaklı. Fakat kapalı topluluklar ve evler içinde varolmaya devam ediyorlar. Devleti ilgilendiren ise bu oluşumların ne denli işine yarayıp yaramadığı. Devlet baskısıyla yasaklanmalarını istemek, yeraltında faaliyetlerini devam ettirmelerine göz yummak demektir. Türkiye tarihi bu politikanın yarattığı vahim sonuçları defalarca yaşadı. İçe kapalı, kendi yasalarını uygulayan topluluklar içindeki bireylerin hak ve özgürlükleri ancak şeffaflaşma, demokratik denetim ve temel hakların tüm yurttaşlar için uygulanmasını devlete kabul ettirmekten geçer.

Ne istiyoruz?

► Çocuklar ve kadınlar kırmızı çizgimizdir. Onların yaşamlarını karartan her türlü baskı ve saldırganlık kabul edilemez. Failler, ister anne-baba isterse "kocalar" olsun yargılanmalı cezalandırılmalıdır. 

► Her sınıfta ve toplulukta pedofili ile cinsel istismar görülebilmektedir. Her bir vaka, hiçbir ayrıcalık olarak görülmeden ele alınmalı; mağdurların talepleri karşılanmalıdır. Çocuk istismarı ve tecavüzleri en sert şekilde cezalandırılsın!

► Çocuk istismarını geçiştiren, devlet bürokrasisinden yargıya, iktidar yetkililerinden yöneticilere kadar tüm sorumlular en ağır cezaları alsınlar!

► Çocuk evliliğini savunan, kadınların cinsel yaşamına karışan, giyimine, kadınların ve erkeklerin bacaklarının ne kadarının görüneceğine dair fetvalar veren odakların tümü engellensin. Bu türden yayın yapan medya organları nefret söylemi üretmek ve tecavüzü özendirmek nedeniyle soruşturulsun!

► Döneme göre makbul olarak görülen dini yapılanmaların devlet içinde kadrolaşmasına son verilmelidir. Devlet dinden eline çekmeli, resmi din dayatması ortadan kaldırılmalı, her kapalı topluluk hiçbir ayrıcalık tanınmadan uzak tutulmalıdır: Mali faaliyetleri denetlenmeli, özellikle çocuklar ve kadınlar korunmalıdır.

► Aşırı sağcıların "aileyi koruma" adı altında başlattıkları cinsiyetçi ve homofobik savaşa dur demeliyiz. Bu yüzden (çoğu zaman uygulanmayan) yerel yasaları aşan uluslararası bir sözleşme ve yargı sisteminin buna uygun olarak şekillenmesi önemlidir. İstanbul Sözleşmesi'ne geri dönülsün!

Volkan Akyıldırım

(Sosyalist İşçi)

 



Bültene kayıt ol