İktidarın kadın politikası karnesi

04.03.2019 - 09:13

AKP’nin iktidarda olduğu son 17 yılda kadınların yaşam koşullarında önemli dönüşümler gerçekleşti.

İktidar partisi, her zaman sermaye sınıfının işgücü talebini karşılama hedefinin bir uzantısı olarak, aile merkezli politikalar üretti. Bu politikalara çoğu zaman kadınların rolünü ev içi işlerle sınırlayan, en yakıcı sorunlar olan tacizi, şiddeti, cinayetleri önlemekten uzak cinsiyetçi açıklamalar eşlik etti. Son yıllarda daha sık duyduğumuz ‘ailenin güçlendirilmesi’ hedefi her zaman AKP’nin kadın politikasının temelini oluşturdu. 2002’deki ilk AKP hükümeti programında geçen “sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi ve ailede mutluluğun sağlanması için kadın sorunlarının giderilmesine büyük önem verilecektir” ifadeleri, 17 yıldır hükümetin kadın meselesine yaklaşımının özeti gibi. Yani iktidar için kadınların sorunları sadece doğurganlığın garanti altına alınması ve aile kurumunun korunması için önemli.

Yasal kazanımlarımız

2000’li yılların başı Cumhuriyet’in kuruluşundan beri varolan, kadınlar aleyhine birtakım yasaların değiştiği bir dönemdi. Kadın hareketi, yıllarca değiştirilmesi talebiyle mücadele ettiği iki önemli kanunda reform yapılmasıyla birlikte önemli bir zafer kazanmış oldu. Önce 2001’de Medeni Kanun’da eksik de olsa önemli reformlar yapıldı. Evin reisinin koca olduğu ibaresi değiştirildi, evlenen kadının kocasının yanı sıra kendi soyadını kullanabilmesi, evlilik dışı çocukların mirasta eşit hakka sahip olması, boşanma hâlinde mal bölüşümünün kadın ve erkek arasında eşit uygulanması gibi birçok değişiklik yapıldı. Ardından AKP hükümetinin belki de tarihindeki ilk geri adım olan, Türk Ceza Kanunu’ndaki değişiklik geldi. TCK düzenlemesi için kurulan meclis komisyonunun AKP’li üyesi Bekir Bozdağ “komisyon üyeleri olarak toplumu arkamızda hissettik” diyerek o günlerde meclisin önünü dolduran kadınların kamuoyunda yarattığı etkiyi itiraf etmişti. Cinsel suçları baştan sona cinsiyetçi bir perspektifle ele alan TCK’da yapılan değişiklikle birlikte, suçun ve cezanın belirlenmesinde ahlak, namus, bekâret, fazilet gibi ibarelerin kullanımı bırakıldı, cinsel suçlar bireye karşı işlenmiş suçlar olarak kabul edildi, namus cinayetlerine ağırlaştırılmış müebbet verilmesi öngörüldü, evlilik içi tecavüz suç olarak tanımlandı ve nihayet bekâret testi yasaklandı.

Bu yıllarda hükümetin neoliberal ve muhafazakâr önceliklerine rağmen kadınların lehine reformlar yapmak zorunda kalması mücadelenin bir sonucuydu. Diğer yandan hükümetin AB üyeliği hedefiyle uyumlu genel reformlar yapmayı benimsemiş göründüğü bir dönemdi.

Saldırılar   

2011’de Kadın Bakanlığı’nın ismi Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak değiştirildi. Bakanlığın faaliyetleri şiddet, tecavüz, cinayetler gibi yakıcı sorunlara çözüm üretmekten çok uzak. 2016’da 22.079.932.656 lira bütçe ile toplamda sadece iki kreş açmayı hedefleyen bakanlık, bu kreşleri açtığı için kendini yüzde 100 başarılı sayıyor. Şimdiki bakan Zehra Zümrüt Selçuk, şarkıcı Sıla’yı dayanışma için aradığında, bazı çevreler tarafından ‘aileden ziyade ‘kadın’ bakanı gibi’ davranmakla ‘suçlandı’.

2012’de iktidarın kürtaj hakkını yasal olarak engelleme girişimi, genel kadın politikası için adeta bir milattı. Önceki yıl İstanbul Sözleşmesi’ne imza atan, aynı sene içinde şiddet mağduru kadınları korumaya dönük 6284 sayılı yasayı onaylayan hükümet, diğer yandan da kadınların kendi bedenlerini denetleme hakkına dönük ciddi bir saldırı başlattı. Kürtaj hakkına saldırının ardından bugünlerde dozunu giderek arttıran, kazanılmış birçok hakkımıza dönük gasp girişimleri geldi. Hükümet son yıllarda tüm dünyada muadili olan otoriter sağ siyasetlerle uyumlu bir şekilde kadınlar aleyhine sosyal ve ekonomik politikalara, yasal değişikliklere hız vermiş vaziyette.

Bedenimiz bizimdir

Türkiye’de yasaya göre 10 haftaya kadar kürtaj bir hak. Ancak pratikte yasak. 2012’de Erdoğan’ın ‘kürtaj cinayettir’ açıklamasının ardından, kürtaj hızla yasaklanmaya çalışıldı. Yaygın ve kitlesel eylemler sonucunda yasak kanunlaşamadı. Ama kamu hastaneleri ve birçok özel hastane yasal bir hak olmasına rağmen kürtaj yapmıyor. 2016’da İstanbul’da sadece 3 kamu hastanesi isteğe bağlı kürtaj yapıyordu. Kadınların bedenlerini üzerindeki denetim hakkını kısıtlayan politikaların bir uzantısı olarak, sezaryeni sadece tıbbi zorunluluk durumuna kısıtlayan bir yasa geçirildi. Ayrıca tüp bebek SGK kapsamına alınıp teşvik edilirken, doğum kontrol ilaçlarına erişim zorlaştırılıyor ve sigorta kapsamına alınmıyor. Kürtaj hakkı üzerindeki pratik yasak son bulmalı. Yasal kürtaj süresi olan 10 hafta yeterli değil, uzatılmalı. Kürtaj için kadının isteği yeterli görülmeli. Doğum kontrol önlemleri ücretsiz ve erişilebilir olmalı.  

2015’te resmi nikâhtan önce dini nikâh kıyılmasını engelleyen yasa kaldırıldı. 2017’de kadın örgütlerinden itirazlara rağmen, Nüfus Hizmetleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle birlikte müftülere resmi nikâh kıyma yetkisi verildi. Kadın örgütlerinin erken yaşta evlilikleri teşvik edeceği gerekçesiyle karşı çıktığı düzenleme, hükümetin öncelliğinin boşanmak istediği için her gün öldürülen kadınlar yerine aile kurumu olduğunu yine gösterdi.

İstismarcılara affa hayır

Hükümet son iki yıldır periyodik olarak ‘cinsel istismar’ yasasını gündeme getiriyor. Daha önce tepkiler üzerine çekilen yasa tasarısı yine meclisin komisyonunun gündeminde. Hükümet ‘mağdurlara af’ diyerek tasarıyı maskelemeye çalışıyor. Af getirmeye çalıştıkları, 15 yaş altı çocuklara cinsel istismardan yargılananlar ve hüküm giyenler. 2018’de en az 347 kız çocuğu istismara uğradı. Tacize, tecavüze, cinsel şiddete, istismarcılara affa veya iyi hâl indirimlerine son!

(Sosyalist İşçi)



Bültene kayıt ol