İşten atılan İBB çalışanları Saraçhane'de eylem yaptı. Aralarında KHK ile görevden alınan akademisyenlerin de bulunduğu İBB çalışanları CHP'nin de AKP gibi kendilerini damgalayarak işten attığını söyledi.
Saraçhane'deki İstanbul Büyükşehir Belediye binası önünde toplanan İBB çalışanlarına sendikalar ve siyasi partiler destek verdi. Saraçhane parkındaki basın açıklamasını Fatma Gül Eryıldız Şenyılmaz okudu.
Haksız bir biçimde işten atıldıklarını anlatan Şenyılmaz, "Yakın zamanda güvenlik soruşturmaları bahane edilerek pek çok İBB çalışanı yasal hakları da gasp edilerek işten çıkarıldı. İçişleri Bakanının spekülatif açıklamalarıyla başlayan cadı avı, masumiyet karinesi gibi hukukun en temel ilkelerinin çiğnendiği korkunç bir boyut kazandı" dedi.
İBB'de fişlendiklerini ve bunun toplumdan dışlanmalarına neden olduğunu söyleyen Şenyılmaz, "Kod 42, 25 ve 2 gibi işçinin somut olarak hiçbir hak alamadığı kodlar ile işinden edilen işçiler olarak biz, İBB yönetiminin bu pervasız tutumunun karşısında mücadelemizi sürdüreceğiz. 3 talebimiz karşılanana kadar, bugün 28 Temmuz 2022 Perşembe günü saat 12:00 itibari ile İBB Saraçhane binası önünde süresiz oturma eylemine başladığımızı duyurmuş oluyoruz" diye konuştu.
Şenyılmaz taleplerini ise şöyle sıraladı:
- Haksız uygulamalar nedeniyle yaşatılan mağduriyetler için İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun kamuoyu önünde özür dilemesi.
- Haksız ve hukuksuz bir şekilde işten çıkarılan bütün çalışanların koşulsuz şartsız işe iade edilmesi.
- İBB'deki hukuksuz işten çıkarmaların sona ermesi.
Basın açıklamasının tam metni ise şöyle:
İBB’nin Haksız Biçimde İşine Son Verdiği Çalışanlardan Ortak Açıklama ve Eylem Çağrısı!
İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetimi tarafından hukuksuz ve keyfi biçimde işine son verilen ve her an işten çıkarılma tedirginliği yaşayan, mobbinge maruz bırakılan, hakları ödenmeyen ve istifaya zorlanan çalışanlar olarak ortak çağrımızdır!
- Anayasanın fiili olarak askıya alındığı olağanüstü hal rejiminin hala tahakkümü altındayız. Mevcut AKP iktidarının tesis ettiği bu baskıcı rejim geçen zaman içinde sistematik biçimde sınır yoklayarak yayılabildi ve toplumsal muhalefetin direncini kırabildiği ölçüde de katılaştı.
- AKP iktidarının olağanüstü hal rejimi, emeğin güvencesizleştirilmesi uygulamalarından ayrı düşünülemez. Dolayısıyla inşa edilecek geleceğin demokratik karakterinin, toplumsal muhalefetin emek sınıfıyla kurduğu ilişkinin başarısına bağlı olacağı gözden kaçırılmamalı. Yerel yönetimler, kendi personeliyle girdiği işçi-işveren ilişkisinin toplum tarafından dikkatle izlendiğinin ve bunun kamu-dışı alanda da emsal oluşturduğunun farkında olmalı.
- Asırlarca süren mücadeleler sonucunda kazanılmış en temel hakların bile yasaların sağladığı güvenceden yoksun hale getirildiği, gücün haklılığın tek ölçüsü sayıldığı, adalet duygusunun çok ağır biçimde zedelendiği bir manzarayla karşı karşıyayız. Kendilerini toplumsal muhalefetin sözcüsü/temsilcisi olarak tanımlayan odakların bu manzarayı verili bir hakikat olarak kabul etmeleri, toplumsal muhalefetin taleplerini doğru okuyamadıklarını göstermekte. İktidarın seçimlerle değiştirilmesi olasılığı hiç olmadığı kadar güçlüyken, yönetim değişse bile bu olağanüstü hal rejiminin bir norma dönüşmesi ve kalıcı olma eğilimi sergilemesi ihtimali geleceğimiz açısından umut kırıcıdır.
- Mevcut karamsar manzarayı değiştirecek mücadele ajandasında yerel yönetimlerin özel bir anlamı var. Kapsayıcı bir siyasal söylem sayesinde ve demokratik toplumsal muhalefetin ortak çabasıyla 2019 yerel seçimlerinde 25 yıl aradan sonra İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminin el değiştirmiş olması önemli bir kırılma anıydı. Yöneticilerin, halkın kendi eliyle yeşerttiği bu umuda karşı sorumlu olduklarını akılda tutmaları beklenir.
- 2019 yerel seçimlerinden sonra el değiştiren yerel yönetimlerde karar alıcı konumda olan makamlar, kendi yetki alanları dahilinde mutlak iktidardır. Dolayısıyla merkezi siyasete göre muhalefette yer alan partilerden birine mensup olmaları, bu yöneticilerin yerel yönetim düzeyinde sahip oldukları sorumluluktan kaçınmalarına gerekçe olamaz. Verdikleri kararlarda iktidar olmanın ayrıcalığından faydalananların, yükselen itirazları bastırmak için muhalefetin pasif doğasına gönderme yapmaları çelişkilidir.
- Siyaset yaparak seçim kazanmış karar alıcıların, insanların hayatını etkileyen mühim konularda siyasi söylemler geliştirmeye yanaşmaması kabul edilemez. Özellikle İBB yönetiminin siyaseti risksiz alanda yapma tutumu nedeniyle önemli toplumsal mağduriyetler yarattığıyla yüzleşmesi gerekiyor. AKP iktidarının kendi politik gündemine uymadığı için hukuksuz bir şekilde uydurduğu damgalamaları sorgulamadan kabul etmek ve bu izi takip ederek eylemde bulunmak, İBB yönetimin sahip olduğu meşruiyeti yitirmesine neden olabilir.
- Sistematik işten çıkarma süreçleri, İmamoğlu ve ekibinin bilgisi ve onayı dahilinde yürütülmektedir. Bu haliyle mesele asla münferit olmadığı gibi, orta ve alt kademe yöneticilerin kişisel inisiyatifleri de bu noktada belirleyici değildir. Antidemokratik, hukuk tanımaz AKP iktidarına karşı demokrasi ve özgürlük talep ettiğini dile getiren İBB yönetiminin iktidarın hukuksuzluğuna ortak olmaması gerekir.
- İBB’nin AKP iktidarının baskılarına direnmek için siyasi/toplumsal gücü vardır. Hakkında herhangi bir dava, soruşturma, gizli soruşturma vs. olanlara yönelik yürütülen güvenlik soruşturmaları gerekçe gösterilerek yapılan işten çıkarmalar bu nedenle hukuki bir zorunluluk değil, İBB yönetiminin siyasi tercihidir. Bu aynı zamanda, AKP iktidarı tarafından sınır yoklama stratejisinin olağan hoyratlığıyla devam ettirildiğini ve bunun halen işe yaramakta olduğunu da göstermektedir. Kendi personeline karşı yoldaşlık hukukunun hilafına muamele gösteren İBB yönetiminin, bu cadı avının kontrolünün kendisinde olmadığını fark etmesi gerekiyor. Taviz verildikçe işin ucunun nereye gidebileceği iyi mütalaa edilmelidir.
- CHP programı dahilinde yerel yönetim faaliyetlerini yürüten İBB yönetiminin güvenlik soruşturması nedeniyle personelin işine son vermesi, partinin 2018 yılında yayımladığı genelgeye aykırıdır. Ayrıca mevcut uygulamaların, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun fikrini söylediği için kimsenin işinden edilmeyeceği ve barış imzacılarının işlerine iade edilecekleri beyanlarının da hilafına olduğu görülüyor.
- Hiçbir yurttaşın hayatı, tam olarak neye gönderme yaptığı bile belli olmayan kişisel bekalar uğruna gözden çıkarılabilecek önemsiz detaylar olarak ele alınamaz. Ülke genelinde ortalama ücretlerle geçinmenin bile olanaksızlaştığı mevcut ekonomik kriz koşullarında işten çıkarmaların aileleriyle birlikte yüzlerce insanın hayatında nasıl yıkıcı sonuçlar doğurduğu görmezden gelinemez.