İstanbul'da 24 Nisan'da kaybedilenler anıldı

24.04.2019 - 19:17

İstanbul'da Şişhane'de düzenlenen etkinlikle 1915'in kurbanları anıldı.

Saat 19:00'da başlayan anmaya yüzlerce kişi katıldı.

Anmada 1915'te hayatını kaybedenlerin fotoğrafları taşındı.

Eylemde 24 Nisan Anma Platformu adına Meltem Oral tarafından okunan basın açıklaması ise şöyleydi:

"Bugün bir kez daha 104 yıl önce katliama, yıkıma maruz kalan kardeşlerimizi anmaya geldik.

104 sene önce bugün büyük bir suçun ilk adımları atıldı. Hiç kimse yaklaşmakta olan şiddetin boyutlarını tahmin edemiyordu. Hayat sanki olağan bir şekilde akıyormuş gibiydi. İstanbullu Ermeniler o gün de her gün olduğu gibi işlerinden evlerine döndüler. Akşam yemeklerini yerken, yatmaya hazırlanırken kapıları tek tek çalınmaya başlandı.

Felaket çok gizlice örgütlenmişti, neler yaşanacağıyla ilgili tek bir ipucu bile sızdırılmamıştı. Kimse, dönemin hiçbir demokratı, çeşitli siyasi gruplarda yer alanlar ve Ermeniler, yaşanacak olaylar hakkında hiçbir fikre sahip değillerdi. Değillerdi zira böylesine büyük bir felaketi tahayyül etmek bile imkansızdı.

104 yıl önce bugün başlayan süreçle 250 Ermeni aydını sürüldü, 174’ü yargılanmadan öldürüldü. Bu çok daha büyük bir felaketin kapısını araladı. 1914 yılında Anadolu’da toplam nüfus 14 milyon civarındaydı ve nüfusun yüzde 30’unu oluşturan Türk-Müslüman olmayan nüfus, beş sene içinde yüzde 3’e düştü. Bugün bu nüfusun binde 1.5 gibi bir oranda olduğu tahmin ediliyor.

Bu oran, kaybımızın ne kadar şiddetli olduğunu gösteriyor.

Tarihçi Taner Akçam, dönemin tanıklıklarını açığa çıkartan bir mektubu geçen haftalarda gözler önüne serdi. Bahaettin Şakir’in açığa çıkan 3 Mart tarihli mektubunda şunlar söyleniyor: “Cemiyet, vatanı bu lanetlenmiş kavmin [Ermenilerin] ihtirasından kurtarmaya ve bu konuda Osmanlı tarihine sürülecek lekenin sorumluluğunu milli onura sahip omuzlarına almaya karar vermiştir. Birbiri ardı sıra gelen intikam duygusu ile ağzına kadar dolu, uğursuz ve acı geçmişi unutamayan cemiyet, gelecekten ümitli olarak Türkiye’de yaşayan bütün Ermenileri, bir tanesi kalmayıncaya kadar mahvetmeye karar, bu hususta da hükümete geniş yetki vermiştir. Hükümet katledip yok etmenin nasıl gerçekleşeceği konusunda, vali ve ordu kumandanlarına gerekli izahatı verecektir. İttihat ve Terakki’nin bütün delegeleri bulundukları yerlerde bu konunun takibiyle ilgilenecek, hiçbir Ermeni’nin korunmasına ve yardım görmesine meydan vermeyeceklerdir.”

24 Nisan’la yüzleşme mücadelesi, halkların kardeşliğin içi ses çıkartmaya ara vermeyenlerin mücadelesi, bu gibi gerçeklerin teker teker açığa çıkmasına ve 1915’te yaşananın ne kadar sistematik bir toplu linç girişimi olduğunu anlamaya yardımcı oluyor.

Yüzleşme mücadelesi devam etmek zorunda.

Devam etmek zorunda çünkü demokrasinin zaman zaman gözkırpıp, gelişiyormuş gibi yapıp gözden kaybolmasının temelinde 1915’le yüzleşmenin yapılmamış olması yatıyor.

Yüzleşme devam etmek zorunda çünkü 104 sene önce her şeye rağmen bir arada yaşamayı başarabiliyordu insanlar. 24 Nisan’la başlayan süreç, bu bir arada yaşama kültürüne saplanan bir hançerdir, bir arada yaşayanlardan birisinin öldürülmesidir. Bugün, bir arada yaşama yeniden vurgu yapılacaksa, bu yüzleşmenin gerçekleşmesi kaçınılmazdır.

Yüzleşmeyi tamamlamak, 1915’te başlayan sürecin aynı zamanda bir kültürel çoraklaşmanın, yalancılığın, sırlarla yaşamanın, iki yüzlülüğün norm hâline gelmesi demek olduğunu unutmamalıyız. Baskıcılığın olağanlaşması, katliamların olağanlaşması, linçlerin olağanlaşması, bu tarihsel ve köklü yüzleşmenin gerçekleşmemiş olması nedeniyledir.

24 Nisan 1915’ten beri, Türkiye’de yaşam, farkına varsak da varmasak da çoraklaştı. Bir halk bütün değerleriyle tasfiye edilirken, toplumun tüm değerleri yaralandı. Ermeniler gibi, arkalarında bıraktıkları kültürel mirasın izleri de yok edildi. Binlerce tarihi yapı, kilise ve okul, bilinçli olarak harabeye dönüştürüldü. Sanki Ermeniler gibi onlar da bu topraklarda hiç bulunmamışlar gibi davranıldı. Anadolu’nun bu kültürel ve insani çoraklaşması, nesiller boyunca Türkiye’de yaşayan tüm insanları, hepimizi yalnızlaştırdı. Kuşakları etkileyen, çevreleyen, hastalandıran bu çoraklık, ancak ve ancak büyük bir yüzleşme hamlesiyle giderilebilir.

Bizler geçen sene verdiğimiz mesajı bir kez daha vermek istiyoruz:

Demokrasinin, çatışma kültürü yerine barış içinde bir arada yaşama dinamiklerinin güçlenmesi, ırkçılığın ve nefret söyleminin geriletilmesi, içindeki her bir bireye, gruba, çevreye, kimliğe güven veren bir sosyal dokunun inşa edilmesi, bunların hepsinin başarılması için, 104 sene önce başlayan ve birkaç sene içinde tamamlanan bu yıkımla yüzleşmek bir zorunluluk.

Bu yüzleşme olmadan Hrant Dink’i, Sevag Balıkçı’yı, Marisa Küçük’ü öldürerek 1915’in o korkunç geleneğini sürdüren ve bebeklerden katil yaratan karanlığın üzerimizdeki ağırlığından kurtulmamız mümkün olmayacak.

Bu yüzleşmenin gerçekleşmesi için çabalamak, Hrant Dink’e olan borcumuzdur, Sevag Balıkçı’ya olan borcumuzdur, Marisa Küçük’e olan borcumuzdur, dünyanın dört bir yanına dağılan, topraklarından uzakta yaşamak zorunda kalan kardeşlerimize olan borcumuzdur.

Kendi vicdanımıza karşı olan borcumuzdur.

Sözlerimize son verirken, herkesi 1915 yılında kaybettiğimiz tüm kardeşlerimizin anısı önünde saygıyla eğilmeye davet ediyoruz."



Bültene kayıt ol