Batı, Filistin'e karşı savaşını genişletme tehdidinde bulunuyor

08.01.2024 - 09:45

İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşının daha geniş çaplı bir çatışmayı ateşleme riski artmaya devam ediyor.

İsrail, Lübnan'ın kuzey sınırında yer alan kasaba ve köyleri düzenli olarak bombalıyor. Ve her patlama Hizbullah savaşçılarını İsrail'in savaşına çekme riski taşıyor. Batı, İslami militanlıktan beslendiğini ve roketlerle silahlandığını söylediği Hizbullah direniş grubunu "terörist" olarak nitelendiriyor.

Ancak Hizbullah onların klişelerine uymuyor. Yüz binlerce destekçisi olan ve geçmişte Lübnan hükümetini kurmuş olan kitlesel bir siyasi parti.

Ayrıca 2006'da İsrail'in Lübnan'ı işgalini bozguna uğratabilmiş deneyimli ve iyi silahlanmış bir milis grubu. Ardından bir halk ayaklanmasını iyi çalışılmış askeri taktiklerle birleştirerek dünyayı şaşırttı. Hizbullah, Batı yapımı silahlarının kendilerine üstünlük sağladığını düşünen İsraillileri küçük düşürdü.

Hizbullah lideri Hasan Nasrallah, geçtiğimiz hafta İsrail'e karşı "sınırsız bir savaş" yürütmeye hazır oldukları uyarısında bulundu.

Hizbullah, kuruluşundan bu yana, emperyalist saldırganlığa karşı ülkenin savunucusu olarak Lübnan halkının geniş desteğini kazanmıştır. Bunun en büyük nedeni, son derece parçalanmış ve mezhepçi Lübnan "devletinin" İsrail'le yüzleşmek için bir araya gelmemesidir.

Lübnan'da devlet iktidarı dini mezhep partileri arasında paylaşılmaktadır. Böl ve yönet anlayışını yaymak için uydurulan bu sistem, 1943 yılında Lübnan'a resmen bağımsızlığını veren Fransız emperyalistleri tarafından kuruldu.

Her mezhep grubundan siyasetçiler, kendi çıkarları için rekabet ederek, ülkenin kaynaklarını tüketiyor ve sıradan insanları krize sürüklüyor. Lübnan devleti ve ekonomisi uzun yıllar boyunca çöküşün eşiğinde gezindi.

Hizbullah 1982'de kurulduğunda, savaşan diğer mezhepçi partilerden farklı olduğunu göstermeye çalıştı. Aşağıdan gelen direnişle doğan örgüt, özellikle siyasi olarak yeterince temsil edilmeyen ve en yoksul halklardan olan Şii Müslümanlar arasında kök saldı.

İsrail'in 1982'deki işgali Hizbullah'ın düşmanla uzlaşmayacağını göstermesini sağladı ve daha fazla destek toplamasına yol açtı. Bu destek İsrail'in 2006'daki talihsiz işgalinden sonra daha da arttı.

Ancak Hizbullah her zaman bir ikilemle karşı karşıya kaldı: Lübnan'ın mezhepçi sistemine meydan mı okumalı yoksa onun bir parçası mı olmalı? Grup, parlamenter sistemin yozlaşmış olduğunu söylese de 1992'de parlamentoya girdi. Ve 2006'daki savaştan sonra kitlesel desteğe sahip olmasına rağmen değişim için radikal, özgürleştirici bir güç olmak yerine mezhepçi sistemdeki diğer partilere benzer bir parti olmayı tercih etti.

Lübnan halkı 2019'da, kendilerini daha da yoksulluğa sürükleyen kemer sıkma politikalarına öfkelenerek ayaklandı. Lübnanlı sosyalist Simon Assaf'a göre "Hizbullah kendisini bu ayaklanmanın dışında buldu."

Assaf "Hatta ayaklanmayı bastırmak için diğer partilere askerlerini teklif ettiler" diyor: 

"Geçen yıl Hizbullah, Siyonistlerin Doğu Akdeniz'den gaz çıkarabilmesi için İsrail ile bir anlaşma yaptı. Ve bir süredir aşırı sağ partilerle birlikte hareket ediyorlar."

"Hizbullah güneydeki Şiiler dışında eskiden sahip olduğu desteğe sahip değil."

"Ama tabii ki 7 Ekim'den bu yana her şey altüst oldu. Çelişkilere rağmen Lübnan halkı, İsrail'in sınır ötesi saldırılarını durdurma girişimlerinde Hizbullah'ın yanında. Hizbullah'ı diğer mezhepçi partilerden farklı kılan da her zaman bu olmuştur."

Simon Assaf, İsrail'i durdurmak için daha güçlü bir kuvvete ihtiyaç olduğunu söylüyor.

"Hizbullah'ın yapabilecekleri sınırlı. Bu savaş onlar için zaten pahalıya mal oldu. Askerlerini ve bazı üst düzey kadrolarını kaybettiler. Ve ABD tarafından silahlandırılan İsrail ordusuna karşı kazanmaları gerçekten mümkün değil. Bu kez kazanmak için sadece füzelere değil kitlelere ve 2011'de bölgede görülen Arap Baharı devrimlerinin yeniden canlanmasına ihtiyacımız var."

---

Filistinliler ve Lübnan

Filistinliler 1948 Nakba'sının ardından Lübnan'daki mülteci kamplarına yerleşti. Burada, devlet baskısıyla birleşen bir yoksullukla karşı karşıya kaldılar. Lübnan devleti, İsraillilerle anlaşma yapmaya çalıştı ama 1967'de her şey değişti. İsrail Batı Şeria, Gazze Şeridi, Doğu Kudüs ve Golan Tepelerini işgal etti. Birçok Arap ordusu, İsrail'e karşı çıktı ama İsrail onları yendi.

Filistinliler o zaman Arap liderlerin kendilerini kurtarmaya gelmeyeceğini biliyordu. Lübnan'da Filistinli mülteciler İsrail'e karşı saldırılar düzenlemek üzere eğitildiler. Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) 1960'lardan 1980'lere kadar Lübnan'da üslendi.

FKÖ bu dönemde o kadar güçlendi ki Lübnan'ın yöneticilerini tehdit eder hale geldi. İsrail 1982'de FKÖ'yü ezmek için Lübnan'ı işgal ettiğinde, Lübnanlı müttefiklerinin Sabra ve Şatilla mülteci kamplarındaki Filistinlileri öldürmesine izin verdi. FKÖ Lübnan'dan sürüldü.

Binlerce Filistinli halen Lübnan'da yaşıyor. Fakat Lübnanlılarla aynı haklara sahip değiler.

---

Yemen

Dünyanın en güçlü ülkelerinden birçoğu, en zayıf ülkelerden biri olan Yemen'e karşı savaşa hazırlanıyor. Aralarında ABD, Avustralya, Bahreyn, Belçika, Kanada, Danimarka, Almanya, İtalya, Japonya, Hollanda, Yeni Zelanda ve İngiltere'nin de bulunduğu bir çete geçen hafta kuruldu. Yemen'deki Husi savaşçılarına Kızıldeniz'deki Batı gemilerine saldırmayı bırakmaları ya da bombardımanla karşı karşıya kalacakları yönünde son bir uyarıda bulundu.

Husi savaşçıları, Filistinlilerle dayanışmak ve ülkelerini harabeye çeviren Batı emperyalizmine karşı çıkmak için hayati önem taşıyan nakliye bölgesindeki kargo gemilerini ve petrol tankerlerini hedef alıyor.

İngiltere ve ABD kontrolü yeniden ele geçirmek amacıyla Kızıldeniz'e savaş gemileri gönderdi. Wall Steet Times gazetesi, yeni bombardımanların "gemi savar füzeleri ve insansız hava araçları için fırlatma rampaları, kıyı radar tesisleri gibi altyapıyı ve mühimmat depolama tesislerini hedef alabileceğini" bildirdi.

Gerçekte ise Batı, birçok Husi savaşçısının üslendiği kıyı köylerine saldıracaktır. Böyle bir savaş, özgür bir Yemen'i destekleme kisvesi altında başlatılaca. Ancak bunun yerine ABD emperyalizmine itaat eden bir hükümetin kurulmasına yardımcı olacaktır.

Husiler, 2011 devriminin ardından patlak veren iç savaşın sonunda Yemen'in büyük bölümünde devlet iktidarını ele geçirdi. Halk ayaklanması Ali Abdullah Salih'in diktatörlüğünü hedef almış fakat Körfez Ülkeleri ve Batılı güçlerin müdahalesiyle raydan çıkarılmıştı.

İç savaş, Husiler de dahil olmak üzere Yemen'in kuzeyindeki güçlerle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri tarafından desteklenen Güney Yemen'deki silahlı hareketleri karşı karşıya getirdi. Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, İngiliz ve ABD silahlarıyla Yemen'e karşı yıkıcı ve kanlı bir savaş başlattı.

Silah Ticaretine Karşı Kampanya (CAAT), savaşın başladığı 2015 yılından bu yana Suudi Arabistan'a 26,8 milyar Sterlin değerinde İngiliz yapımı silah satıldığını tahmin ediyor. Savaş, Husilerin yakıt fiyatlarında indirim ve yeni bir hükümet talebiyle başkent Sanaa'nın kontrolünü ele geçirmesinin ardından başladı.

Saldırılara, yaygın kıtlığa ve ülkenin yıkımına rağmen Husiler, Suudi ve Birleşik Arap Emirlikleri güçlerine karşı zafer kazandı.

Birleşmiş Milletler 2021 yılı sonuna kadar 377.000'den fazla insanın öldürüldüğünü ve dört milyondan fazla insanın evlerini terk etmek zorunda kaldığını tahmin ediyor. 

Batı, savaş güdüsünde şüphesiz insani amaçlardan bahsedecektir. Gerçek amaçları ise ekonomik ve stratejiktir. Tüm küresel ticaretin yaklaşık yüzde 10'u Kızıldeniz'den geçmektedir. Yemen'in kuzey bölgesinin petrol açısından zengin olması da emperyalist çıkarların bir başka nedenidir.

Sophie Squire - Dáire Cumiskey

(Socialist Worker)



Bültene kayıt ol