Sosyalist İşçi gazetesi 687. sayıda yayınlanan bu dosyayı Ozan Tekin hazırladı.
ABD işgalinin yarattığı yıkım
ABD tarihindeki en uzun savaş, “Sonsuz Özgürlük Operasyonu” adı verilen Afganistan işgali sona erdi. Taliban ülkenin yönetimini ele geçirdi. Ozan Tekin gelişmelerin arka planını tartışıyor.
11 Eylül saldırılarının ardından, ABD, El Kaide’nin operasyonlarına ev sahipliği yaptığı gerekçesiyle, “terörle mücadele” adı altında 2001 yılında Afganistan işgalini başlatmıştı. 20 yıl sonra, utanç verici bir yenilgiyle Afganistan’dan çekiliyor ve savaştığı güç ise bir haftada kontrolü sağlıyor.
775 binden fazla ABD askerinin görev aldığı ve 1 trilyon doların harcandığı işgal, geride en az 175 bin ölü Afgan bıraktı. Taliban’ın gücü ve etkisi kırılamadı. İşgalcilerin iddia ettiği gibi kadın hakları gelişmedi. Afganistan hâlâ dünyanın en yoksul 7. ülkesi.
ABD neden kaybetti?
Afganistan işgalinin amacı, 2000’li yılları “Yeni Bir Amerikan Yüzyılı” yapmaktı. Soğuk Savaş’ın ardından, ABD dünyanın hâlâ hegemonik kapitalist gücüydü; fakat İkinci Dünya Savaşı’nın ardından tüm dünyadaki üretim çıktısının yüzde 50’sine sahipken Stalinizm’in yıkıldığı sıralarda bu oran yüzde 20’ye gerilemişti. Çok kutuplu, farklı ekonomik merkezlerin ortaya çıktığı bir düzene geçildi. Ancak ABD’nin elinde Soğuk Savaş’ın getirdiği devasa bir militer güç vardı. Dolayısıyla, etkisini, bu askeri gücüne yaslanarak sürdürmeyi denedi. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren Afganistan ve Irak işgalleri, bu çabanın birer parçasıydı.
Bush ve Obama döneminde Afganistan’daki savaşı yöneten komutanlardan biri olan General Douglas Lute, oraya girdiklerinde ülke hakkında en ufak bir fikirlerinin olmadığını, ne yaptıklarını bilmediklerini itiraf ediyordu. Savunma Bakanı Donald Rumsfeld de 2003 yılında benzer şeyler söylemiş; Irak veya Afganistan’da “kötü çocukların” kim olduğunu ayırt edemediğini ifade etmişti. 2001 işgalinde ABD’nin müttefiki olan Kuzey İttifakı ile birlikte berbat hükümetler ülkeyi yönetmeye başladı. Savaş baronları, çeteciler ve uyuşturucu satıcılarından oluşan hükümetler halkın öfkesini artırdı. İlk başlarda fazla direniş olmasa da yıllar içerisinde ABD ve NATO güçlerine yapılan saldırıların sayısı hızla katlandı. ABD’nin desteklediği güçlerin “narkotik bir mafya rejimi” kurduğu Batılı gözlemciler açısından da kuvvetli bir kanı hâline geldi. Afganistan’da rüşvetçiliğin ve yozlaşmanın uzun bir tarihi var; fakat ABD’nin akıttığı paralar ve bunların hükümettekiler tarafından yenilmesiyle birlikte, bu durum görülmemiş boyutlara ulaştı. Diğer yanda Afgan halkının yüzde 47’si yoksulluk sınırının altında yaşıyordu.
İşgal korkunç bir vahşeti de beraberinde getirdi. İşgalciler, istediklerini “Talibancı” diye etiketleyerek evlere baskınlar düzenliyorlar, hava saldırılarında sivilleri öldürüyorlardı. Avustralya’da basına sızan bazı belgeler, Avustralyalı askerlerin sivilleri öldürüp nasıl nehirlere attıklarını, cesetlerle fotoğraflar çekildiklerini belgeliyordu. Kandahar katliamında ABD askerleri 16 sivili bilerek öldürdü. Wech Baghtu köyünde düğüne hava saldırısı gerçekleştirip 37 kişiyi katlettiler, 27 kişiyi yaraladılar. Aralık 2001’de tek bir hava saldırısında 65 sivil öldürüldü. Bagram’daki tek bir hava üssünde 5 bin kişiye işkence yapıldığı tahmin ediliyor.
Taliban yönetimi
İşgalin korkunç icraatları, Taliban’ın gücünün artmasına yol açtı. Fakat bugünkü durum küresel elitler açısından bir yenilgi olsa da Afganistanlı işçiler ve ezilenler açısından bir zafer değil. Ülke 40 yılı aşkın süredir savaşlarla boğuşuyor. 1979’da başlayan Sovyet işgaline karşı pek çok yerel grup direniyordu. ABD’nin desteklediği Mücahitler, daha sonra kendi aralarında iktidar kavgasına tutuştular. Taliban tüm bunlara alternatif olarak yükseldi ve 1990’ların ortasında ABD ve Pakistan’ın da onayıyla iktidara geldi. Bu dönemde başta kadınlar olmak üzere herkes için korkunç baskıcı bir rejim tesis etti.
Türkiye’de Doğu Perinçek, dünyanın kimi başka yerlerinde bazı sol gruplar, ABD’nin yenilgisi nedeniyle Taliban’ı kahramanlar ordusu gibi gösteren bir tutum içerisindeler. Bu tutum bütünüyle yanlıştır.
2000’lerin başında El Kaide, Taliban, Hizbullah gibi İslamcı gruplar emperyalizmin işgallerine karşı direnişler içerisinde öne çıktı. Fakat aradan geçen 20 yılda, Ortadoğu’da büyük bir devrim dalgasına tanıklık edildi. Mısır, Tunus, Suriye, Libya ve daha birçok ülkede işçi sınıfı ayaklandı, rejimler devrildi. İslamcı örgütlerin çoğu, devrimlerin kaybedilmesinde rol oynadılar, ayaklananları ezen karşı devrimci bir pozisyonda durdular. Taliban da bugün, başta Pakistan istihbaratı olmak üzere farklı güçler tarafından desteklenen, iktidara gelmesiyle birlikte Afganistan’ın ezilenlerine kan kusturmaya başlayacak bir örgüttür. Öyle ki insanlar Kabul havalimanında uçakların iniş takımlarına tutunarak, öleceklerini bile bile ondan kaçmaya çalışıyorlar. Böylesi bir gücün hakimiyetinin bizim açımızdan kutlanacak hiçbir tarafı olamaz.
Alternatif
Peki Afganistan halkı, ya ABD emperyalizminin işgaliyle ya da Taliban tarafından mı yönetilmek zorunda?
Bu ikiliği kırmanın yolunu 2010-2011 yıllarında görmüştük. Tahrir Meydanı’nda, Suriye’nin kent merkezlerinde, Tunus ve Libya’nın birçok bölgesinde ezilenler isyan ettiğinde, 30 yıllık diktatörler birkaç hafta içerisinde devrilmişti. Bu devrimler, her ne kadar kendi içlerinden halkın taleplerine önderlik edecek siyasi alternatifler çıkaramayıp yenilmiş olsalar da, başka bir yolun mümkün olduğunu tüm bölge halkına gösterdiler.
Dolayısıyla ABD işgalinden sonra Taliban yönetiminde de Afganistan’ın emekçi sınıflarının mücadelesiyle dayanışmaya devam edeceğiz. Taliban’ı kabul etmeyen kadınların, mücadele eden işçilerin, savaş yorgunu bir ülkede dahi iklim grevine destek olmaya çalışan FFF’li öğrencilerin (Gelecek İçin Cumalar aktivistleri) ve tüm ezilenlerin yanında olacağız.
---
Afganistanlı kadınların yanındayız!
Taliban kadınlar açısından korkunç bir deneyimi temsil ediyor. Şimdiden Afgan kadınlar dayanışma çağrıları yapmaya başladı ve buna yanıt olarak birçok ülkede eylemler gerçekleştiriliyor. Türkiye’de de kadın hareketi Afganistanlı kadınlarla dayanışmak için sokaklara çıktı.
Sürgündeki Afgan feministlerden Malalai Joya, kadınların üç düşmanı olduğunu söylüyordu: Taliban, işgal güçleri, savaş ağaları (Kuzey İttifakı). Bu kesinlikle doğru. İşgalcilerin “kadın hakları” söylemine prim vermemekle birlikte, Taliban’ın da kadınlara yönelik baskıcı uygulamaları bundan sonrası için büyük bir tehdit oluşturuyor.
Daha önceki Taliban döneminde, kadınlar çalışamıyor, okullara gidemiyor, kadınlar burka giymek zorunda bırakılıyor ve yanlarında erkek olmadan dışarı çıkamıyorlardı. Bugün Taliban’ın değiştiğine inanmak için hiçbir sebebimiz yok. Ülke içinden birçok kadın, Taliban’ın gelip kendilerini öldürmesini beklediklerini beyan ediyor. Kadınların bu sondan kaçmak için intiharlara başladığı aktarılıyor.
Böylesi bir yönetimin desteklenecek hiçbir tarafı olamaz.
Karl Marx, bir toplumdaki özgürlüklerin derecesini anlayabilmek için, o topluma kadınların gözünden bakmak gerektiğini söylüyordu.
---
Irkçılığa karşı göçmenlerle dayanışma
Afganistan’daki gelişmelerin Türkiye’de ele alınış biçimi, göçmenlere yönelik nefret şeklinde oluyor. Temmuz ayı, Afgan göçü sayısı açısından normalin üstünde bir durum yaşanmamasına ragmen öyleymiş gibi aktarılarak muhalefet tarafından korkunç bir ırkçı nefret dalgasının örgütlenmesiyle geçti. Van Valisi, Tayyip Erdoğan, sınıra duvar örerek Afganistanlıların gelmesine asla izin vermeyeceklerini söylüyorlar.
Afganistanlılar ise savaş, emperyalizm ve Taliban kıskacında harap olmuş durumda. 16-17 yaşında pazarda karpuz satan ve çöpleri karıştırarak ailelerine bakmaya çalışan iki kardeş, başka Afganlarla birlikte, bir ABD uçağının iniş takımlarına tutunarak ülkeden kaçmaya çalıştı. Üç tanesi uçak havalandıktan sonra düşerek öldü ve bu görüntüler medyaya yansıdı. ABD, başka insanların parçalarının da iniş takımlarının içinde bulunduğunu söylüyor.
Türkiye’deki ırkçıların nefret kustukları, işte böylesi sıradan insanlardı. Korkunç bir hayattan kaçmaya çalışıyorlar. Türkiye’ye gelmek için ise binlerce kilometrelik yolları, dağları tepeleri aşmayı başarmaları gerekiyor.
Bir Afgan göçmen, Ankara’da yaşayan 25 yaşındaki Kadir şöyle diyor: “Şu anda Afganistan’da yaşayacak bir yer yok. Orası cehenneme döndü. Her yer savaş meydanı olmuş durumda. Türkiye’ye geliyoruz. Türkler bize amele gözüyle bakıyor. İnsan gözüyle bakmıyorlar bize. Bana sen nerelisin dediklerinde Afganım demekten çekiniyorum. Afgan deyince insanlar değişiyor. Peki neymiş Afganlar insan değil mi? Bu dünyada herkesin yaşama hakkı var ama niye biz yaşayamıyoruz?”
Türkiye’den Afganistan’la dayanışmak isteyenlerin yapması gereken iki şey var. Birincisi, NATO’nun bir parçası olarak ülkede bulunan TSK askerlerinin derhal geri çekilmesini talep eden bölgesel bir barış politikasını savunmak. İkincisi, sınırların açılmasını isteyen, yoksul Afgan halkının ve göçmenlerin kardeşimiz olduğunu vurgulayan, göçmenlere yönelik ırkçılığa karşı mücadele eden bir hareketi inşa etmek.
---
ABD emperyalizminin yenilgi listesi
ABD askerlerinin Afganistan’dan tahliye görüntüleri, Vietnam’da Saygon’un düşüşünü akıllara getirdi.
İkinci Dünya Savaşı’ndan dünyanın en güçlü kapitalist devleti olarak çıkan Amerika, dünyanın farklı yerlerinde savaşlara, işgallere ve darbe girişimlerine imza attı.
Fakat ABD yenilmez bir güç değil. Birçok yerde yenilgiler yaşadı. Donald Trump iktidara geldiğinde “Benim gençliğimde bütün savaşları kazandığımızdan bahsedilirdi. Artık hiçbir savaşı kazanamıyoruz” demişti.
Oysa yenilgilerin en sansasyoneli kuşkusuz Vietnam’dı. Bu savaşın ilk 10 yılında, ABD’nin Vietnam’a yağdırdığı bombaların sayısı, İkinci Dünya Savaşı’nda tüm devletlerin kullandığı bomba sayısından fazlaydı. Fakat bütün propagandaya, medya desteğine rağmen, 20 yıllık savaşı ABD kaybetti. Vietnamlı direnişçiler kazandı. Bu yalnızca askeri bir yenilgi değil, aynı zamanda politik bir yenilgiydi. Amerika’da savaşa karşı 800 bin kişi sokaklara çıktı, ABD egemen sınıfı büyük bir krize sürüklendi.
Onun öncesinde, Kore’deki savaşa ABD ve müttefikleri bir milyondan fazla asker gönderdiler. 5 milyon Koreli öldü, çok daha fazlası göçmek zorunda kaldı. İlk iki ayda Kuzey’deki güçler ABD destekli Güney’in çoğunu ele geçirmişlerdi. Fakat daha sonra durum eşitlendi, iki taraf da kanlı savaşa başladıkları noktada durdular. Napalm bombasını ilk kez kullansa da ABD savaşı kazanamadı.
Bir diğer örnek ise Irak savaşı. Her ne kadar burada ABD ordusu Saddam’ı yenmiş gibi gözükse de, savaşın politik sonuçları ABD’nin kaybettiğini gösteriyor. Milyonlarca hayatın altüst edildiği yılların sonunda, Irak’ta kurulan hükümetler, ABD’den çok İran’ın etki alanına yakın duruyorlar. Üstelik ülkede IŞİD gibi büyük bir bela patlak verdi ve bir dönem önemlice bir toprak parçasını da ele geçirdi. ABD yenilgisini simgeleyen asıl olay ise, savaşın gerekçesi olarak gösterilen “kitle imha silahları”nın bulunamadığının itirafıydı.
Afganistan, ABD’nin kaybettiği savaşlar listesine eklendi.
(Sosyalist İşçi)