Röportaj şöyleydi:
Basın ve ifade özgürlüğüne dönük saldırılara karşı taleplerimiz ne olmalı? Basın emekçilerinin talepleri nelerdir?
Evrim Kepenek (DİHA muhabiri): Taleplerimiz yasalarda yer alan haklarımızı kullanmak üzerinden şekillenebilir. Çünkü Türkiye’de yasalarda ifade ve düşünce özgürlüğü var. Basın özgürlüğü de var. Hatta birçok yasa ile gazetecilik mesleği de koruma altına alınmış ancak hiçbiri zihniyete yansımıyor. Yani yasaları uygulayanlar kendi anayasalarını ciddiye almıyor. Bu nedenle de Türkiye bugün bir gazeteciler cehennemine çevrilmiş durumda. Nusaybin’de, Şırnak’ta, Derik’te sokağa çıkma yasakları var. Bunlar tam anlamıyla haberleştirilemiyor, ana akım medya bunları ekrana taşımıyor. Ekrana taşıyanlar da gözaltına alınıyor ya da tutuklanıyor. Geçen günlerde Van’da, DİHA muhabiri İdris Yılmaz gözaltına alınarak tutuklandı. Gözaltına alınırken darp edildi, kaburgaları kırıldı. Medya DİHA muhabirinin mesleğini yaparken uğradığı bu duruma da sessiz kaldı. Bu anlamda taleplerimiz devlet ve sistemin yanı sıra kendi meslektaşlarımız ve okurlarımızdandır. Dayanışma her zaman eksik kalıyor. Saldırılara karşı sevgili Can Dündar’ın DİHA’ya verdiği röportajda söylediği gibi, “Yan yana durmazsak tek tek avlanacağız” durum aynen de budur. Artık ana akım, yandaş, muhalif, sol demeden bütün gazetecilerin gazetecilik mesleği için yan yana gelmesi gerekiyor. Ancak söylediğim gibi ekonomik çekincelerden ve fişlenmek kaygısıyla gazeteciler yan yana gelemiyor. Çözüm sürecinde çalışırken, bir basın açıklamasını çekerken yan yana geldiğimiz muhabir arkadaşlarımız, son dönemlerde basın açıklamalarını takip ederken bizim yanımızda dahi durmak istemiyor. Çünkü en az 3-4 polis sadece bizim fotoğraflarımızı çekiyor, görüntümüzü alıyor. Sanırım o karelerde görünmek istemiyorlar.
Tutuklamalara karşı tepki gösteren geniş kamuoyunun Kürt basınına dair tutumu hakkında ne düşünüyorsun?
Kürt olmadığım halde, Kürt basınında 6 yıldır çalışan biriyim. Özellikle bu dönemlerde burada olmak gerekiyor. Bu soru başlı başına bir konu, hakkında kitaplar yazılabilir. Zaman gazetesini de içine alan cemaat medyası, dün Kürt gazeteciler gözaltına alındığında “bunlar terörist gazeteci” diye başlık atmıştı. Bugün mağdurlar ve ifade özgürlüğünün kıymetini anlamışlar, her fırsatta “özgür basın susturulamaz” diyorlar. Bir de havuz medyası var. Havuz diyorum ama medya diyemiyorum. Çok rezil durumdalar. Gazetecileri önceden devlet hedef gösterirken bugün, gazeteciler gazetecileri hedef gösteriyor. Sabah gazetesi çok rahatlıkla “İMC ve Özgür Gündem kapatılmalı” diyebiliyor. Ancak eminim ki iktidar değiştiğinde havuzcuklar da düşünce ve ifade özgürlüğüne ihtiyaç duyacak.
Sol muhalif basın, bizler her zaman baskı görüyoruz. Yıllardır aynı şeyler yaşandığı için bıkkınlık, yalnızlık hissi var. Ben de bazen öyle düşünüyorum. Ama bir haberde barış annesi, “bizim basın gelmiş” ya da “gerçeği bunlar yazar” dediğinde tüm inancım yeniden geri geliyor. Barış istemenin bedeli, gözaltına alınmak, tutuklanmaksa, bunu ödemeye hazırız. Bize destek olmayan kesimler de “gerçek barış” geldiğinde bizi anlayacak. Bir gün mutlaka öyle olacak. Kürt basınının başına bir şey geldiğinde tüm toplum sessiz kalıyor. Kürdistan’da olan ölümler, baskılar, bombalamalar da sanki dünyanın bambaşka yerinde yaşanıyor. Oysa birçok kişiye Kürdistan’da yaşananları ismini vermeden anlatsak, hepsi tepki gösterir. Bu sessizliğe karşı marjinal durumda kalmamalıyız. Daha çok haber yapmalıyız, haberlerimizin duyulmasını, okunmasını ve görülmesini sağlamalıyız. Gazetecilik yaptığımızı yine haberlerimiz kanıtlayacak.
Tutuklamalar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Dündar ve Gül’ün tutuklanmaları elbette vahim bir karardır. “Gazetecilikten tutuklanmadılar” diyorlar, oysa besbelli, gazetecilik yaptıkları için tutuklandılar. Yayınladıkları bir soruşturma dosyasıdır ve dünyayın neresinde olursa olsun bu haberdir. Maalesef basın özgürlüğü konusunda, 1 Kasım öncesinden daha da kötü bir döneme girmiş bulunmaktayız. Ancak aslında AKP bunu hep yapıyordu. Ahmet Şık ve Nedim Şener tutuklandığında da yine “gazetecilikten tutuklanmadılar” diyordu hükümet yanlısı medya. Ancak o zamanki tepkiler hükümet ve batı dünyası tarafından daha fazla dikkate alınıyordu. Hükümet bir tür savunmaya çekilmişti ve yürüyüşler etkili oluyordu. Şimdiki durumda basın örgütlerinin yürüyüşlerinin de eskisi kadar etkili olamadığını görüyoruz. Bu hükümetin daha da milliyetçi, muhafazakar bir tutum alması, bu tutumun toplumda daha fazla karşılık bulması ve ülkenin artık iyice içe kapanması ile de ilgili. Bizi zor bir dönem bekliyor.