—
Bir servet aktarımı yöntemi olarak enflasyon
Türkiye aynı gıda enflasyonunda yüzde 71,1’le olduğu gibi enerji enflasyonunda da yüzde 32,3’le OECD ülkeleri arasında birinci. Gıda enflasyonunun temel sebepleri arasında pandemiyle birlikte tedarik zincirlerinde yaşanan kırılganlık, Rusya-Ukrayna savaşı, üretici maliyetlerindeki artış gösterilse de bu yine de Türkiye’nin yüzde 71,1’le kendinden sonra gelen ülkenin yüzde 65 puan üzerinde olmasını açıklayamıyor. Özellikle son on yılda Türkiye’de giderek yayılan zincir marketlerin ve yine bunlara bağımlı bir şekilde ilerleyen tedarik zincirinin tekelleşmesiyle birlikte şirketler bu alanda bir hakimiyet kurdu ve fiyatları istedikleri gibi yükseltebilecek imkana sahipler. Devlet tarafından kesilen göstermelik cezalar ise caydırıcı değil. A-101, BİM, ŞOK, Migros, Carrefour gibi market zincirleri son yılların en ekstrem kârlarını elde eden şirketler konumunda. Bu da zaten çok düşük ücretlere çalıştırılan insanların en pahalı gıdayı tüketmesine yol açıyor.
Enerji enflasyonunun yüksekliğinin sırrı ise yine şirketlerin kârlarında yatıyor. ABD’nin bile “petrol endüstrisini” vergilendirmeyi konuştuğu bir dönemde, devletin Koç Holding’e sattığı Tüpraş’ın rafineri marjları 2020’nin ilk 9 ayında 1,9 $/v iken, 2021’in ilk 9 ayında 4,3 $/v’ye çıktı. 2022’in ikinci çeyreğinde ise bu rakam 19,8 $/v olmuştu. Tüpraş’ın özkaynak kârlılığı, 2017-2021 arasında ortalama yıllık yüzde 11’ken 2022’de bu oran yüzde 69’a fırladı. Dünyada da artan bu rafineri marjları petrol devlerinin ve enerji şirketlerinin vergilendirilmesi tartışmalarını beraberinde getirmiş, Türkiye’de ise ne iktidar ne de muhalefet bu konuyu gündeme taşımıştı. Bu kârlılığın bedelini bütün bir toplum olarak en çok zamlanan enerjiyi kullanarak ödüyoruz.
—
Adaletsizlik, yoksulluk ve sömürü
Enflasyonda yüzde 67,1 ile OECD birincisi, işsizlik oranında yüzde 8,7 ile OECD 5.’si, istihdama yüzde 54,4’lük katılım oranıyla OECD sonuncusu olan Türkiye ne eğitimde ne de istihdamda olan gençlerin yüzde 27,9’luk oranıyla yine en kötü ülke olarak birinci sırada. AB ve OECD ülkelerini kapsayan “sosyal adalet endeksi”ne göre 41 ülke arasında Meksika’yı geçerek 40. sıraya yerleşen Türkiye; Şili, Malta, Bulgaristan gibi ülkelerin gerisinde kalıyor. UNICEF’in çocuk yoksulluğu raporuna göre ise Türkiye (33,8) Kolombiya’nın (35,8) ardından dünyanın en kötü durumda olan ülkesi. 1’e yaklaştıkça daha adil bir gelir dağılımını ifade eden Gini endeksinde de Türkiye’nin puanı 41,9! Bu puanıyla Türkiye, yalnızca Güney Afrika (63,0), Brezilya (52,9), Kolombiya (51,5) Meksika (45,4), Arjantin (42) gibi ülkelerden iyi durumda.
Tüm bu verilerin de bize gösterdiği üzere milyonlarca insan bir avuç zengini doyurabilmek için her gün daha çok çalışmak zorunda bırakılırken gelirleri yine aynı zümre tarafından yağmalandığı için sefalete de mahkûm ediliyor. Sömürü düzeninin çarkları egemen sınıfın çıkarı için dönerken devletler adaletsizliğe karşı yükselen mücadeleleri bastırmakla birlikte şirketlere hizmet yarışında. Çözümün yolu ise işçi sınıfı ve ezilenlerin kitlesel, birleşik ve devrimci mücadelesiyle kapitalist asalakların alaşağı edilmesinden ve dünyanın üzerinde bulunan tüm canlılığın özgürce yaşadığı alan olarak yeniden kazanılmasından geçiyor!
Umut Mahir Özen
(Sosyalist İşçi)