8 Mart Dünya Kadınlar Günü, tüm dünyada kadın+’lar ve kız çocukları için adalet, eşitlik, özgürlük taleplerinin dile getirildiği; kamusal alanlarda daha fazla yer alabilmelerini vurgulayan; sosyal, ekonomik ve kültürel kazanımlarını kutladığı; cinsiyet eşitsizliği, cinsiyet temelli şiddet, önyargı, ayrımcılıktan ve toplumsal cinsiyet normlarından uzak, daha kapsayıcı ve adil bir dünya için mücadelenin sesini yükselttikleri, küresel boyutta sokağa çıkılan bir gün.
Bu yıl 23’üncüsü gerçekleştirilen Feminist Gece Yürüyüşü Türkiye’de Adana, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu, Çanakkale, Denizli, Diyarbakır, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, Gaziantep, İstanbul, İzmir, Kocaeli, Mersin, Muğla, Tekirdağ, Van gibi çeşitli illerde gerçekleştirildi.
Kişisel olarak, hem eşitsizliklerin vurgulandığı, hem taleplerin sesinin yükseltildiği 8 Mart’larda coşkuyla Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılan kadınlarla birlikte o atmosferi soluyarak, yalnız olmadığını bilmenin verdiği güven ile yürüyüşleri gerçekleştirmenin hazzının yanı sıra, yürüyüş sırasında açılmış yaratıcı pankartlar ve dövizler de her yıl heyecanımı arttıran başka bir unsur oluyor.
İstanbul’da 20 bin kişi yürüdü
İstanbul’daki Feminist Gece Yürüyüşü, güneşli bir 8 Mart Cumartesi gününde, 19.30’da Taksim Sıraselviler’de, yasaklara veya barikatlara rağmen, uzun süredir birlikte yürüyerek mücadelelerine omuz veren kadınlar ve LGBTİ+larla birlikte kutlandı. “Feminist mücadelemiz hayatlarımızı, dünyayı değiştiriyor” pankartının arkasında “Jin, Jiyan, Azadi”, “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz”, “Dünya yerinden oynar, kadınlar özgür olsa”, “Trans cinayetleri politiktir”, “Göçmen Kadınlar Yalnız Değildir”, “Kalanların Gidenleri Borcudur Mücadele”, “Yaşasın Feminist Mücadelemiz” gibi sloganlar ve pankartlar eşliğinde yürüyen coşkulu bir kalabalık vardı.
Türkçe, Kürtçe ve Arapça okunan basın açıklamasında yapılan vurgu, feminist mücadele sayesinde kadınların kendi hayatlarını ve dünyayı değiştirme gücü bularak eşitlik ve özgürlük için elde ettikleri kazanımların yanı sıra; hala süregelen eşitsizlik, şiddet, homofobi ve transfobi karşısında dönüştürülmesi gereken her alan için eşit ve özgür bir dünya kurulana kadar mücadelenin devam edeceği yönündeydi.
Coşkulu kalabalık, yürüyüşe katılan ya da katılamayan tüm kadınlara güven ve umut vermeye devam ediyor. Yaşanılan eşitsizlik ve adaletsizliğin ortaklığı, yerli veya mülteci/göçmen olan tüm kadın+’ların mücadelesinin ortaklığında buluşuyor, birbirine dayanak oluşturuyor, tüm dünyadaki kadın mücadelesine selam yolluyor. Yalnız olmadığını bilmenin verdiği güç ile mücadeleyi her yıl büyütüyor.
Dila Ak
—
Birbirimizi yaşatacağız
Uzun yıllardır 8 Mart feminist gece yürüyüşüne katılıyorum. Kadınların örgütlülüğünü çok önemsiyorum ve zorunlu görüyorum. Olağanüstü hâlde, pandemide bile onca kadını sokakta buluşturabilen çok güçlü bir hareket var Türkiye’de. Her gün bir kadının öldürüldüğü bir atmosferde kadınların kenetlenmesi, “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” diyerek bu şiddete karşı irade göstermesi başlı başına çok güçlü, çok güçlendirici. Aynı/benzer yerlerden ezilen, sömürülen on binlerce feminist kadının bu yıl da bir araya gelerek birbirinin varlığından güç alması gerçekten harikuladeydi.
Her gün ama her gün psikolojik, fiziksel, ekonomik, cinsel şiddete, tacize, ısrarlı takibe uğrayan kadınların süreklilik arz eden bir örgütlülük ve eylemlilik içerisinde olması muhteşem bir kazanım. Çünkü haklar, anayasaya yazılmakla değil kullanılmakla anlam ifade eder. İfade ve örgütlenme özgürlüğüne sahip çıkan, her 8 Mart gecesi gösteri yürüyüşü hakkını kullanan kadınlar sokaktaki mücadelenin yüz akıdır. Polis dahil herkes çok iyi biliyor ki 8 Mart’ta o yürüyüş, o basın açıklaması yapılacak, kadınlar yine birbirinden muhteşem dövizlerle ve pankartlarla dayanışacak.
2025 yılının “aile yılı” ilan edildiğine, hatta ve hatta “LGBTİ+’lar ile mücadele yılı” ilan edildiğine şahitlik ettiğimiz, LGBTİ+’ların yaşamını daha da nefes aldırmaz bir duruma getirmeyi hedefleyen kendinden menkul bir yasa teklifi taslağının ortalıkta dolandığı bu atmosferde “AİLE yılı değil fAİLE ceza yılı” ilan edecek mücadele azmi ve örgütlülüğümüz var. Birbirimize güvenmeye, safları sıklaştırmaya devam edelim.
Yılın sadece belli günlerinde bir araya geliyor gibi görünsek de biz feministler, erkekleri ayrıcalıklı kılan patriyarkal sistemi yılın her günü sınıyoruz. Erkek şiddetine karşı birbirimizi kollamaktan ve dayanışmaktan başka yolumuz yok. Evet, şiddet faillerine karşı hep beraber ses çıkaracağız. Birbirimizi biz yaşatacağız!
Sevcan Çamlıdağ
Kadına, hayvana, yeryüzüne özgürlük!
8 Mart Dünya kadınlar günü; ekonomik şartlar, sosyal haklar ve toplumsal roller bakımından cinsiyet eşitsizliğinin kol gezdiği bu dünyada çok özel ve önemli bir mücadele günü.
Önceleri sadece kadınlar için özel bir gün olarak kutlardım 8 Mart’ı, arkadaşlarım kadınlar günümü kutlardı ve ben de etrafımdaki kadınların 8 Mart’ını kutlayıp güzel sözler söylerdim ve böyle geçerdi bu özel gün. Ancak bu yıl ilk defa her yıldan farklı olarak bir şey yaptım: Sıraselviler Caddesi’nde düzenlenen 8 Mart Gece Yürüyüşüne katıldım. Bu yürüyüşe katılmış olmak, oradaki kalabalığın, birlikteliğin, mücadelenin içinde olmak, Türkiye’de ve dünyadaki cinsiyet eşitsizlikleri ve kadınlara yapılan haksızlıklar için ses çıkarmış olmak beni inanılmaz mutlu etti. Bu yürüyüşe her yıl katılmayı planlıyorum ve her kadını gelecek seneki 8 Mart yürüyüşüne davet ediyorum, hiçbir kadın yalnız değil, gelin beraber yürüyelim, haksızlıklara karşı birlikte isyan etmek çok güzel!
Kadına şiddet sorunu
Dünyada kadınlara yönelik haksızlar ve adaletsizlikler son derece yüksek düzeyde iken ne yazık ki Türkiye’de de cinsiyet eşitsizlikleri ve kadına şiddet önemli bir problem olarak karşımıza çıkmakta. Türkiye’de geçtiğimiz 2024 yılı kadına şiddet ve kadın ölümlerinin büyük oranda artış gösterdiği bir yıl oldu. Kadına yönelik şiddet bir hayli yüksek ve ne yazık ki patriyarkal düşünce sistemi birçok vatandaşın fikirlerine hakim durumda; ancak bu ataerkil zihniyeti kıracak ve değiştirecek olan biz kadınların kitlesel mücadelesi ve eşitsizliği kabullenmeyişi! Her yıl Taksim’de düzenlenen 8 Mart gece yürüyüşü bu mücadelenin en güzel örneklerinden biri. Yürüyüşte göreceğiniz bazı dövizlerde aile içi şiddette öldürülen kadınlar anılıyor, kimisinde “6284’ü uygula!” diyerek kadınların haklarını koruyan yasaya ne kadar ihtiyacımız olduğu vurgulanıyor, bazı dövizde “failleri AKlama, yargıla!” denilerek kadına yönelik şiddet ve katliamın cezasızlığı politikasının yanlışlığına vurgu yapılıyor.
Hayvan cinayetleri de politik
8 Mart gece yürüyüşünde, temmuz ayında hayvanların yaşam hakkını elinden almaya yönelik çıkan katliam yasası da eleştirildi. Kadın ve hayvan cinayetlerinin politikliğine vurgu yapılan dövizlerden birinde “Birbirimizi de hayvanları da yaşatacağız!” yazıyordu ve bir başkasında “Yaşasın bütünleşik mücadelemiz!”. Yürüyüş sırasında yüzlerce kadın tarafından atılan “Kadına, hayvana, yer yüzüne özgürlük!” sloganı ise bütünleşik mücadelenin önemini ve güzelliğini gösteriyor.
Kadınlar olarak elde ettiğimiz birçok hakkı patrikarkaya karşı verdiğimiz mücadelelerle kazandık ve bu hak arayışı ivmelenerek devam etmeli. Kadınları hem sosyal hem ekonomik hem diğer birçok temada eşit haklara kavuşturacak İstanbul Sözleşmesi tekrar yürürlüğe girmeli. Bu yılı “Aile Yılı” ilan edenler, aile kavramına vurgu yaptıkları her dakika bir kadının aile içi şiddete kurban gittiğini görmeliler!
“Aile yılı” adı altında hükümet, kadınlara ve çocuklara sorunlarını aile içinde çözmeyi öneriyor ve bu çok sakıncalı. Zaten aile içi psikolojik ve fiziksel şiddet yaşayan bir kadın ya da çocuk, çözümü nasıl aile içinde elde edebilir? Kadınlar ve çocuklar, haklarını hukukta aramalı, ailede değil! Bu tezatlığı gözler önüne sermek ve “Aile” kavramına şüpheyle yaklaşmak gerekir. Bu yılı “aile yılı” ilan edenler, LGBTİ+ bireylerin haklarına saygı göstermedi ve ne yazık ki zaten toplumun birçok yerinde en temel haklara ulaşmakta sorunlar yaşayan LGBTİ+’ları düşman göstererek, haklarını ellerinden almaya yönelik bir yasa tasarısı hazırladı, bu yasa asla ve asla yürürlüğe girmemeli!
Tüm kadın arkadaşlarım, LGBTİ+ arkadaşlarım mücadele dolu günlerimiz olsun ve nice 8 Mart’larda beraber slogan atalım, hepinizi çok seviyorum , asla yalnız değiliz, hep beraber daha güçlüyüz.
Zeynep Daniş
—
“LGBTİ+ varoluşu suç olamaz”
LGBTİ+ karşıtı yasa değişikliği taslağıyla ilgili olarak LGBTİ+ örgütlerinin görüşlerini alıyoruz. Ankara Barosu LGBTİ+ Hakları Merkezi Başkanı İlayda Doğa Karaman’a sorduk.
Merhaba. torba yasa içindeki değişiklik taslakları LGBTİ+’lar aleyhine aslında oldukça ciddi yaptırımlar içeriyor. Bu konuda Ankara Barosu LGBTİ+ Hakları Merkezi olarak ne düşünüyorsunuz? Bir görüş alabilir miyiz?
Tabii ki. Öncelikle baroda çalışmalarımıza devam ettiğimizi belirtmek isterim. Bununla ilgili zaten Ankara Barosu LGBTİ+ Hakları Merkezi olarak detaylı bir paylaşımda bulunduk. Belki şunu belirtmek iyi olacaktır: Söz konusu yasa tasarısı henüz meclise taşınmış bir yasa tasarısı değil. Fakat kadın hareketinden de iş hareketinden de, zaman zaman böyle yoklama amaçlı olarak yasa tasarılarıyla karşımıza çıkmalarına alışkınız. Mevcut yasa tasarısında gördüğümüz en tehlikeli şey, ikili cinsiyet sisteminin bir norm olarak yasalaştırmaya çalışılması. Böyle bir şeyin yapılması mümkün değil. İkili cinsiyet sistemini biyolojik cinsiyet olarak belirterek, TCK içerisinde bulunan hayasızca davranışlar maddesini genişleterek, toplumsal cinsiyet eşitliği hakkında konuşan ve ikili cinsiyet normlarına aykırı davrandığını düşündükleri herkesi cezalandırmaya yönelik bir adım atıyorlar. Sadece bununla da kalmıyorlar. Biz getirdikleri bu yasa tasarısıyla aslında geçmişten bu güne konuşulan örgütlenme özgürlüğünün önüne de engeller getirdiğini tespit edebiliyoruz. Şu anki yasa tasarısının geçmesi halinde özellikle transları ve toplumsal eşitliği konuşan herkesi çok ciddi anlamda etkileyecek değişiklikler olacak. Şu anda trans geçiş süreçlerinde zaten belli zorlukların yaşandığını, hastanelerde süreçlerin yavaşlatıldığını biliyoruz ama sadece bununla kalmıyorlar. Artık bu zorlaştırmaları iyice ağırlaştırarak yasalaştırmaya çalışıyorlar. Öncelikle, uyum sürecindeki yaş sınırını yükseltiyorlar. Yaş sınırını yükseltmekle yetinmiyorlar, yetkili hastaneleri de sınırlıyorlar. Bununla birlikte, alınması gereken raporlarla süreci daha da uzatmayı öngörüyorlar. Ayrıca yurt dışında ameliyat olan kişilerin Türkiye’ye döndüklerinde cezalandırılmalarına yönelik bir adım da atıyorlar. Tamamen hukuk sisteminde de mümkün olmayan, insan haklarına da uymayan değişikliklerle varoluşu cezalandırmaya çalışıyorlar. Biz her zamanki gibi LGBTİ+ varoluşu suç değildir, cezalandırılamaz demeye devam edeceğiz.