Eylemler her yere yayıldı
20 Mart gününden itibaren ise demokrasinin gasp edilmesine karşı olan hareket tüm ülkeye yayıldı ve Türkiye’nin bütün büyük şehirlerinde eylemler gerçekleştirildi. İstanbul’daki üniversitelerden on binlerce öğrenci eylemler gerçekleştirdiler. CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in çağrısıyla Saraçhane’de perşembe günü başlayan mitingler kitleselleşerek devam etti. Özel cuma günkü eylemlere 210.000 kişinin katıldığı ifade ederken, cumartesi günkü katılımın ise 1 milyon olduğunu söyledi. Ankara’da özellikle ODTÜ öğrencileri kitlesel bir şekilde eylemlere katılırken ODTÜ içerisinde polisin TOMA, göz yaşartıcı gaz ve cop kullandığı şiddetli müdahaleler yaşandı. CHP pazar günü Cumhurbaşkanı adaylığı için bir ön seçim düzenledi; CHP üye olanların da olmayanların da oy kullandığı seçimde yaklaşık 15,5 milyon kişi oy verdi, oyların 13 milyonluk kısmı dayanışma oyuydu. Böylece Ekrem İmamoğlu resmen CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı oldu. 24 Mart Pazartesi günü üniversite öğrencileri boykota giderken, Özgür Özel halkı ekonomik boykota çağırdı. 25 Mart Salı günü Eğitim-Sen kendi üyesi olan üniversite öğretim üyelerinin bir gün boyunca hizmet üretmeyeceğini açıkladı.
Harekete gözdağı
AKP – MHP iktidarı demokrasiyi savunmaya yönelik bu eylemlere baskıcı politikalarla cevap verdi. 19 – 24 Mart tarihleri arasında 1.133 kişi gözaltına alındı. Özellikle üniversite öğrencilerine yönelik yapılan şafak baskınlarında pek çok öğrenci gözaltına alındı, bu öğrencilerin bir kısmı tutuklandı. Sosyal medyada içlerinde DSİP Twitter sosyal medya hesabının da yer aldığı yüzlerce hesap kapatıldı. RTÜK kanalları uyararak eylemlerin canlı yayınlanmasını engellemeye çalıştı. İstanbul ve Ankara’da eylemler ve basın açıklamaları yasaklandı. Saraçhane’de gerçekleşen mitinglerin ardından yaşanan polis müdahalelerinde pek çok kişi darp edilerek gözaltına alındı.
Baskılar yıldıramıyor
Eylemler kitleselleşirken, her türden siyasal güç de eylemlere katılıyor. Sol ve sosyalist partilerin, CHP üyelerinin KESK ve DİSK başta olmak üzere sendikaların yanı sıra ırkçı, milliyetçi parti ve gruplar da eyleme müdahale etmeye çalışıyor. Bu eylemlerin ilk çıkış noktası olan demokrasi mücadelesi ve özgürlük isteği hattında kalmasının tek yolu eylemlerde özgürlükçü kesimlerin sesinin daha yüksek çıkması. Tıpkı Gezi Parkı hareketinde olduğu gibi mücadele içinde mücadelenin verildiği bu toplumsal harekete DSİP’liler olarak bizler de İstanbul, Ankara ve İzmir’de ilk günden beri aktif olarak katılıyoruz. Bir yandan hareketin genel taleplerine sahip çıkarken diğer yandan hareketin içindeki sağ unsurlara karşı mücadele ediyoruz.
CHP’nin sokak fobisi aşıldı
Toplumda uzun süredir var olan ve kendine bir çatlak arayan huzursuzluk, 19 Mart 2025’te Erdoğan’ın, siyasi kâbusu olan İmamoğlu’nu kendi kontrolündeki yargı marifetiyle devre dışı bırakmaya kalkışması üzerine sonunda öfke seline dönüştü ve Bozdoğan Kemeri’nden taşarak tüm ülkeye yayıldı. Günlerdir aralıksız, kitleler neredeyse her şehirde sokağa çıkıyor ve bu rejimden hem geçmiş suçlarının hesabını soruyor hem de onurlu bir yaşam hakkını istiyor.
Şu ana dek eylemlere katılanların hep beraber sahiplendiği bir talep ya da slogan ortaya çıkmış görünmüyor, sloganlar katılımcıların çeşitliliğini yansıtıyor ama gençliğin eylemlere damga vurduğu söylenebilir. Bu rejimin yakıcı etkilerini tüm hayatlarında hisseden gençler kendilerine reva görülen geleceksizliğe karşı bedenlerini ortaya koymaktan çekinmiyor. Gençlerin gösterdiği cesaretin özellikle CHP’nin “sokak fobisi”ni aşmasını sağladığı söylenebilir.
Eylemlere katılan gençler politik açıdan yekpare bir görüntü vermiyor. Sosyalist hareketlerin gençlik örgütleri bir araya gelerek üniversitelerden meydanlara etkili bir ruh taşıdı ancak sosyalist gençler peyderpey operasyonlara maruz kalıyor. Göçmen ve kadın düşmanı ırkçı hareketlerin etkisinde olan gençlerin meydanlardaki varlığının giderek arttığını görüyoruz. Bu aşamada sosyalist partilerin meydanlarda olması ve kitleleri eşitlikçi-demokratik bir perspektife ikna etmesi ve yönlendirmesi sosyalistlerin bu ülkede yaşayan herkese karşı tarihsel görevi. CHP’nin kendi kodlarına dönerek alışkın olduğu “dişsiz muhalefet” pozisyonuna geçmesini engelleyecek olan, inisiyatifin kitlelerde kalması ve sokağa çıkmakta ısrar edilmesi olacak gibi görünüyor. Eylemlerin başarısı ve selameti yani halkın insanca yaşam mücadelesini kazanması bu ısrara bağlı.
Eylemlere katılan bağımsız bir sosyalist
Geleceğimizi düşündüğümüzde derinleşen yoksulluk, işsizlik, devamlı artan hak ihlalleri gibi negatif ne varsa aklımıza geldiği günümüzde 19 Mart gününe uyandık ve hukuk güvenliği diye bir şey olmadığını, yargının ne denli siyasallaştığını, hatta seçme ve seçilme hakkına yapılan en sert müdahalelerin bir örneğini gördük. Tüm bunlar bir daha olmasın diye meydanlardayım.
Filistin ile dayanışma eylemleri aktivisti
Adaletsizliğe karşı eylemlerdeyim
Eyleme katılmamın en büyük nedeni, yıllardır süregelen adaletsiz düzene karşı durduğumu gösterebilmekti. Kişilerden ve kurumlardan bağımsız olarak, içinde yaşadığımız korku ortamına karşı sesimizi yükseltmemiz gerektiğine inanıyorum. Önceden bireysel olarak eylemlere katılmaya çok sıcak bakmazdım, ancak artık evimde oturup dile getirdiğim düşüncelerin bir anlam taşımadığını düşünüyorum. Sesimin duyulmasını, yalnız olmadığımı hissetmeyi ve değişimin mümkün olduğunu herkesin görmesini istediğim için eyleme katıldım. Geleceğe dair büyük umutlar taşımıyorum, ancak en azından daha kötü bir geleceği engellemek için bugün en kötüsüne dur demeliyiz. Bunun yolu da bir araya gelmekten ve birlikte mücadele etmekten geçiyor.
Yeşim
Saldırı küresel, mücadelemiz de!
Türkiye’de İmamoğlu’nun diplomasının iptal edilmesi ve gözaltı süreciyle başlayan sokak hareketi, otoriter rejimlere karşı sokakta olmanın önemini kanıtlıyor. Kasım ayında Sırbistan’da başlayan ve taleplerini kazanan yolsuzluk karşıtı hareketi örnek almak gerekiyor. Sırbistan halkı her türlü baskıya rağmen, şubat ayına kadar öğrencilerin liderlik ettiği eylemleri sürdürdü ve şubat ayında ise çiftçilerin, sağlık çalışanlarının, toplu taşıma çalışanlarının ve öğretmenlerin eyleme katılması ile Başbakan Vučević istifa etti. Ama hareketin talepleri henüz tamamlanmamıştı, eylemleri bırakmadılar ve büyütmeye devam ettiler. 19 Mart’a gelindiğinde ise devlet başkanı Vučić de istifa etmek zorunda kaldı. Benzer şekilde, Güney Kore’de halkın, Başkan Yoon’un sıkıyönetim ilanına karşı direnişi, Yoon’un azline ve demokratik kazanımların korunmasını sağladı. Ezilen kesimlerin dayanışma ve direnişle, otoriter yapıları nasıl alaşağı edebildiğini görmek mümkün. Türkiye’de de sokaklarda özgürlük ve eşitlik mücadelesini sürdürmek, taleplerimiz karşılanana kadar vazgeçmeyeceğimizi kanıtlamak zorundayız.