DEM Parti’nin siyasetin merkezine geri dönüşü

11 Temmuz’da PKK’li grubun silah bırakma töreni ve ertesi gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşması yeni bir dönemin kapısını araladı.

Kürt Özgürlük Hareketi’nin siyasi partileri her zaman ana akım partilerden farklı ola geldi. Bir toplumsal hareketin siyasal ifadesi olarak kitle tabanıyla organik bir ilişki içerisine olan ve siyasetin tüm yöntemlerini kullanan bir mücadelenin partisi oldular. Kitlesel direnişi, boykotu, silahlı mücadeleyi, seçimi, ittifakları ve sokakla olan ilişkileri kullanageldiler hep hem de dört ayrı coğrafyada.

Fakat devlet baskısı ve Kürtlerin Meclis’e girmesini engellemek için koyulan bir uygulama olan yüzde 10 barajı uzun yıllar Türkiye’de meclisi kullanmalarının önünde bir engel oldu.

Barajı aşan ilk Kürt partisi HDP olmuştu. DEM Parti’nin öncülü HDP, 2012-2015 yılları arasındaki çözüm sürecinde siyaset sahnesine çıkıp barajı yıkmıştı. HDP’nin öncülü olan partiler yüzde 10 barajını aşamasa da parlamenter siyasete dahil olabilmek için adeta meclise tünel kazarak 2007-2015 arasındaki seçimlerde bağımsız adaylarla mecliste temsil edilmeye başlanmıştı.

HDP’yi meclise sokan toplumsal güç ise Batı’da Gezi Direnişi ve Kürt coğrafyasında çözüm sürecinin yarattığı demokratik atmosfer oldu. Gezi Direnişi’nden hemen sonra Batıdaki toplumsal hareketler ve sosyalistlerle kurduğu ittifakla birlikte 2015 seçimlerinde yüzde 13 alan HDP, AKP’nin meclis çoğunluğunu kaybetmesini sağladı.

2015 yılı Kürt Hareketi açısından Rojava’daki gelişmeler nedeniyle de önemliydi. Çözüm sürecinde Türkiye’den Suriye’ye geçen binlerce PKK gerillası, Suriye Devrimi’nin başlaması ve sonrasında iç savaşa sürüklenmesi sırasında IŞİD’i püskürterek ülkenin üçte birinin kontrolünü ele geçirmişti. Türkiye’de o dönem onlarca belediyesi ve 80 civarı milletvekili olan Kürt Özgürlük Hareketi, Suriye’de de fiilen özerk bir rejim elde etmişti.

Bu gelişmeler çözüm sürecinin terk edilerek savaş politikalarına dönülmesiyle sonuçlandı ve HDP bilinçli bir propaganda ile marjinalleştirildi. Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, hatta çözüm sürecinde bizzat devletin verdiği izinle Kandil-İmralı görüşmelerini yürüten Sırrı Süreyya Önder hapse atıldı. MHP lideri Devlet Bahçeli açıkça HDP’nin kapatılmasını talep etti.

Savaş politikalarına geri dönüşün yarattığı koşullarda meydana gelen 15 Temmuz darbe girişiminin durdurulmasının ardından da ülke genelinde iki yıl süren bir OHAL yönetimi uygulandı. OHAL, terör örgütü ilan edilen Gülen Cemaati’ne karşı ilan edilmişti ama HDP de hedefteydi. OHAL ve sonrasında binlerce HDP üyesi tutuklandı, onlarca belediyeye kayyım atandı. En son CHP’nin terör destekçiliği ile suçlanmamak için kamuoyuna duyurulmadan kurulan “kent ittifakı” ise iktidarın hedefi oldu. Ancak yeni barış süreci sayesinde belediyeler bu suçlamadan kurtuldu.

HDP’nin marjinalize edildiği, medyanın HDP temsilcilerine yer vermediği, hiçbir ana akım siyasi partinin yan yana görünmek istemediği, HDP’li olmanın terörist olmakla eşitlendiği koşullarda Türkiye siyaseti büyük bir hızla sağa kaydı.

AKP, MHP ile ittifak kurarken CHP de çeşitli sağ partilerle ittifak kurdu. HDP, marjinalize edilmesinin bir sonucu olarak 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday çıkarmadı, 2024 yerel seçimlerinde ise Kürt illeri dışında birçok yerde CHP adaylarına destek verdi. Bu da Türkiye’de sosyalist ve diğer toplumsal hareketlerin sesinin HDP ile birlikte daha gür çıkabildiği koşullardan çok daha tek sesli, çok daha sağcı bir siyasi atmosfere yol açmış oldu.

Silah bırakma töreni sonrasında Erdoğan’ın konuşması artık DEM Parti’yi yeniden siyasi arenanın merkezine taşımış durumda. Tabii, terörle eşitlendiği ve marjinalize edildiği dönemde de kilit önemde bir parti olduğunu yerel seçimlerde CHP’yi birinci yaparak göstermişti ama artık marjinalize edilen bir parti değil.

Sürecin esas belirleyeni Ortadoğu’daki ve özellikle de Suriye’deki gelişmeler olduğu için sürecin sorunsuz gitme ihtimali zayıf ama PKK’nin silah bırakması artık kesin. Dolayısıyla da DEM’in üzerindeki baskı kalkacak. Bunun bir sonucu olarak da kayyım uygulamalarına son verilmesi ve siyasi tutsaklara yönelik af gibi gelişmeler yaşanacak.

Eğer bu süreç devam edecek olursa ufukta bazı demokratik açılımların da olduğu yeni bir anayasa süreci görünüyor. Cengiz Çandar’ın Apaçık Radyo’daki söyleşisinde belirttiği gibi bu yeni süreç bir çözüm süreci değil.1 Bu bir barış süreci ancak bu aşamanın başarılı olması kaçınılmaz olarak demokratik alanı genişletecek. DEM üzerindeki baskılar kalkacak. Bese Hozat’ın bir röportajda2 belirttiği gibi hareketin liderliğindeki birçok kişi Ankara’da, İstanbul’da demokratik siyasete katılacak.

Dolayısıyla yeni barış süreci yeni bir mücadele alanı yaratacak. DEM Parti bu süreçte avantajlı bir durumda olacak ve anayasa sürecinde desteğine ihtiyaç duyulduğu gibi CHP açısından da artık açık ittifak yapılabilecek bir parti durumunda olacak.

Her zaman sokakla ilişki içerisinde olan DEM milletvekilleri çok daha rahat bir şekilde toplumsal mücadeleler içerisinde yer alacak.

Hatta belki DEM Parti kendisini üçüncü bir yol olarak görüp ana akım partilerde ittifaklardan uzak durmayı tercih edecek. Daha doğrusu kendisini bir sol ittifak olarak görüp bu şekilde hareket edebilir.

Savaşın yükseltildiği ve DEM Parti’nin sesinin kısıldığı dönemde Ümit Özdağ’ın ırkçı Zafer Partisi’nin kendisini “kilit parti” konumunda bulduğu koşullar artık yok.

DEM ve onunla birlikte kadın hareketinden ekoloji hareketine kadar çeşitli toplumsal kesimlerin de sesi artık yeniden daha fazla duyulacak.

Elbette siyasetin hafif sola doğru çekilecek olması doğrudan somut kazanımlar olacağı anlamına gelmiyor. Yeni barış süreci, yeni bir mücadele dönemini işaret ediyor.

Kürt hareketinin artan gücü DEM Parti’yi siyasetin merkezine yerleştirmiş durumda. Sürecin ilerlemesi DEM Parti’nin talepleri üzerinden demokratik alanın genişlemesine, bu da sosyalist solda bir toparlanmaya zemin hazırlayabilir.

Devletin elindeki terör bahanesinin ortadan kalktığı ama ekonomik sorunların bütün ağırlığıyla işçi sınıfını ezmeye devam ettiği koşullarda Türkiye işçi sınıfı daha rahat bir mücadele alanı bulabilir.

Dolayısıyla ortada “AKP’nin oyunu” veya kandırılan bir halk falan yok. Gücünü 45 yıllık bir özgürlük hareketinden alan deneyimli bir siyasal özne var. Mücadelesini sürekli olarak koşullara göre yeniden düzenleyen ve her defasında demokratik alanı genişletme çabasında olan Kürt Özgürlük Hareketi’ne verilecek her destek işçi sınıfı mücadelesi açısından da sosyalistler açısından da yeni fırsatlar doğuracaktır.

Barış her zaman işçi sınıfının çıkarınadır.

1 https://bianet.org/haber/bese-hozat-dagdan-inmekle-yetinemeyiz-ankara-da-istanbul-da-demokratik-siyasetin-oncusu-olmak-istiyoruz-309415

2 https://apacikradyo.com.tr/acik-gazete/silahli-mucadelenin-sona-ermesi-demokratiklesme-yolunun-onunu-acabilir

son yazıları

İklim krizi: Sıcak dalgası, orman yangınları ve yeni iklim düşmanı yasalar
Devlet, asker, polis: Bunlar kimin için var?
Trump’a karşı milyonlar sokakta

ilginizi çekebilir

pkk-silah-yakma
DSİP’ten barış sürecine destek toplantısı
4-WhatsApp-Gorsel-2025-07-14-saat-23.06
Türk-İş insanca ücret için iş bırakacak
teror-orgutu-silah-birakti-silah-yakma-aa-2379435
Şovenistler delirdi, demek ki barış süreci doğru yolda-I