Burjuva politikasının son üç dört yıldır şekillenen normları, alışkanlıkları 15 Temmuz’la birlikte bütünüyle değişti. Şimdi, Türkiye’de çok özel bir rolü olan, devletin en önemli örgütü olduğunu söyleyebileceğimiz ordunun hallaç pamuğu gibi atıldığı, dolayısıyla devletin hallaç pamuğu gibi atıldığı, bazı temel mekanizmalarının yeniden şekillendirildiği bir dönemden geçiyoruz. Darbe sürecini kavramak, 15 Temmuz’dan sonra değişen koşullarda hangi politik talepleri öne çıkartacağımızı tartışmak açısından çok önemli. Aşağıdaki başlıklar, hem darbe sürecini kavramak hem de önümüzdeki politik gelişmelerde öne çıkartacağımız talepleri netleştirmek için kaleme alındı.
1. Darbe! 15 Temmuz’da yaşanan açık bir askeri darbe girişimidir. 15 Temmuz’da, TSK’nın açıklamasına göre, darbe girişimine ” 35 uçak, 37 helikopter, 246 tank ve zırhlı araç, 3 gemi, 3 bin 992 adet hafif silahla 8 bin 651 asker” katıldı. 8 bini aşkın askerin katıldığı 15 Temmuz, belki ordunun sayısal kalabalığını düşününce, minik bir cunta girişimi sanılabilir. Bu, gerçeği çarpıtan bir veri. Ordunun kurmay heyeti içinde darbeye bulaşanların ağırlığı, darbe girişiminin ordu içinde büyük bir desteğe sahip olduğunu gösteriyor. TSK’da toplam 358 general-amiral görev yapıyor. 15 Temmuz darbe girişimine katıldığı için gözaltına alınan ve tutuklanan general-amiral sayısı 151, yani toplam general sayısının yüzde 42’si. Ordu içinde kapsamlı, örgütlü, yaygın bir cunta girişimiydi 15 Temmuz’da yaşadığımız. Darbe girişiminin ilk dakikalarından itibaren bu girişimi sulandırmaya, önceden haberli bir girişimle karşı karşıya olduğumuzu iddia etmeye, yaşananın bir simülasyon olduğunu anlatmaya başlayanlar, meclisin bombalanmasını, İstanbul belediye binası önünde sivillerin bombalandığını, Boğaz Köprüsü’nde sivillerin askerler tarafından tarandığını bilmelerine rağmen bir tiyatrodan söz edebildiler. Bunun temel nedeni, Türkiye tarihinde ilk kez bir darbe girişiminin sokaklara çıkan sivillerin direnciyle karşılaşmış olması.
2. Cunta koalisyonu: 15 Temmuz darbe girişiminin arkasında, başını çok açık ki, vahşi bir silahlı kanata sahip olduğunu darbe gecesi öğrenmiş bulunduğumuz Fethullahçı generallerin çektiği bir cunta koalisyonu var. Bugün bize, tüm girişimin cemaatçilerin başının altından çıktığı anlatılıyor. Bu, cemaatçilerin, general ve amirallerin yüzde 42’sini 40 yıl boyunca örgütlediği iddiası, ordunun Kemalist, darbeci yapısını ve tarihini aklayan bir çabadır. Darbe girişiminde liderliği cemaatçiler yapsa da, laik-kemalist hassasiyetlere sahip general ve amirallerin de cemaatçilerle birlikte davrandığı çok açık. Bugün sadece 15 Temmuz’un değil, tüm yakın tarihin cunta girişimlerinin sorumluluğunu cemaatin üstüne yıkmak, yakın tarihi yeniden yazmak, ordunun üst kademesinin geride kalanını korumaya ve general kademesindeki ulusalcı askerlerle ittifak kurmaya çalışan hükümet açısından anlaşılabilir. Hükümetin, devletin temelini, orduyu yeniden organize ederken, ordunun geleneksel darbeci eğilimlere sahip olan ama Ergenekon ve Balyoz davalarıyla gerilemiş kesimleriyle ittifak kurması süreci, Türkiye’nin yakın tarihini de aşan bir şekilde tüm devlet suçlarını cemaatin üzerine yıkma eğilimini güçlendiriyor. Cemaatten önce ve bağımsız olarak darbe girişimlerinin olduğunu ama aynı zamanda ordu içinde ulusalcıları tasfiye etmek ve merkezi konumları elde etmek için kumpas örgütleyen cemaatçilerin 15 Temmuz darbe girişiminde merkezi bir rol oynadığını aynı anda savunmak, özetle bir cunta koalisyonuyla yüz yüze olduğumuzun farkında olmak zorundayız. Ulusalcı sosyalistlerin özenerek kullandığı şekliyle “yurtsever generallerin” önümüzdeki dönemde bir darbe girişimi için serbest bir alan bulmasını engellemenin yolu, cunta girişiminin arkasındaki koalisyona işaret etmektir. 28 Şubat darbesi, 27 Nisan muhtırası, İstanbul’un üzerine çökmekten söz eden darbe plan seminerlerinin varlığı gerçektir. Cemaat’in sulandırmaya çalışması, Ergenekon’un ve ulusalcı darbe girişimlerinin gerçekliğini gizleyemez.
3. Darbe karşıtı direniş: Darbenin başarısız olmasının nedeni, çok açık ki darbecilerin hiç beklemediği bir kitle hareketinin askerlere meydan okuması oldu. Darbe girişimini amatör bir hamle gibi gösteren de, ordunun uzun süre tarafsız kalan kesimlerini darbe karşıtı pozisyona iten de sokaklara çıkan insanların tanklara, uçaklara, tüfeklere karşı direnişiydi. Halk, darbeyi durdurdu, darbecileri böldü, ordunun bir bölümünü kazandı. Uzun bir darbeler tarihinden söz ederken, artık, bir de darbeyi durduran hareketten söz edeceğiz. Darbe girişimi haberi alındığı andan itibaren sokaklara on binlerce insan akmaya başladı. Erdoğan’ın da kaçmadığının, tersine İstanbul’a geldiğinin anlaşılmasıyla kalabalıklar daha da arttı. Darbecilerin girişim sırasındaki mesajlaşmaları, halk kitlelerinin sokağa çıkmasını şaşkınlıkla karşıladıklarını gösteriyor.
4. Erken darbe ve iç savaş planı: Darbenin başarısızlığının bir nedeni de, gece 03.00 yerine, saat 22.00 civarında başlaması. Ordu içinde bir hareketlilik olacağı bilgisinin elde edilmesi, cuntacıların erken harekete geçmesine neden oldu. Cuntacıların bir bölümünün kendine güvenle harekete geçmesi, bazı kilit isimlerin yakalandığına ya da öldürüldüğüne duydukları güvenle harekete geçtiklerini gösteriyor. Meclisin, Beştepe’de ve belediye binalarının önünde bekleyen sivil insanların bombalanmasının arkasında bir intihar girişimi değil, beklentisi karşılanmayan cuntacıların öfkesi yer alıyor. Bu beklentilerin başında, darbe karşıtları kadar darbeden yana tutum alan kitlelerin de sokağa çıkacağı geliyordu. Mısır darbesinin bir model olarak alındığı çok açık. Bir meydanda darbeden yana, diğer bir meydanda darbeye karşı olanlar birikecek ve cuntacılar bir kitlesel destekle harekâtı tamamlayacaklardı.
5. Darbe ve ABD: ABD yetkilileri, uzun süre darbeye karşı net bir tutum almadı. ABD, darbenin başarılı olamayacağı belirginleşmeye başladığında ancak bir açıklama yaptı. Bu, darbeyi ABD’nin planladığını değil, Obama ve ekibinin darbenin akıbetini merakla beklediğini ve darbenin başarılı olmasından büyük bir rahatsızlık duymayacağını gösteriyor. Sadece ABD değil, AB ülkeleri de benzer bir tutum alarak, darbeye karşı açıklamalar yerine darbe girişimi sonrası demokrasiye çağıran açıklamalar yaptı. ABD Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel, ilişkide oldukları bazı Türk subayların tutuklu olmasının işlerini zorlaştıracağını açıkladı. ABD ile askeri işbirliğinin sona ermesi, Türkiye’nin yıllardır savunduğumuz gibi NATO’dan çıkması için 15 Temmuz bir uyarıcı işlevi görmelidir.
6. Hareketin mantığı: 15 Temmuz’da sokağa çıkarak darbeyi engelleyen hareket, son yıllarda dünyanın çeşitli meydanlarında sokakları işgal eden hareketin, özellikle Arap Baharı’nda diktatörleri deviren hareketin bir parçasıdır. Harekete katılanların bazılarının attığı sloganlar, hareketin içeriğini tanımlamak açısından yeterli değil. Çoğu kez olduğu gibi, 15 Temmuz akşamı da harekete katılan bireylerin mantığı, tarihsel hareketin mantığının gerisinde kaldı. Darbe karşıtı hareketi bazı sloganlar nedeniyle gerici, şeriatçı bir faşizmin tabanı olarak ilan edenler, aceleci bir yaklaşıma sahipler. Darbeyi engelleyen, bu toplumun en yoksul proleter kesimleri oldu. İki sendika dışında tüm sendikalar darbeye karşı çağrı yaptı. İşçi sınıfı tanklara direndi. 15 Temmuz’un ardından gelen demokrasi nöbetleri, darbeye karşı sokaklara çağrı yapan AKP liderliğinin hegemonya kurma çabası nedeniyle giderek daha fazla AKP’li bir karakter kazansa da, bunun sorumluluğu hareketi AKP liderliğinin kucağına gönüllü bir şekilde bırakan ulusalcıların tutumu ve işçi sınıfının bazı kesimleri üzerinde giderek azalan etkisidir.
7. Hareketin niteliği: 15 Temmuz hareketi, hem bir ölçüde kendiliğinden hem de bir ölçüde örgütlü bir hareketti. Konda’nın yaptığı ankete göre Erdoğan çağırmadan önce darbeye karşı sokaklara çıkanların oranı yaklaşık yüzde 27. Darbeye karşı harekete geçen her dört kişiden birisi Erdoğan meydanlara çağırmadan sokaklara çıkıp direnmeye başlamış. Darbeye karşı mevcut durumu, mevcut durumunu korumak için sokağa çıkan kitleler, kısıtlanmış da olsa siyasal demokrasinin sınırlarını korumak için mücadele ettiler. Darbeden sonra hükümet, önce MHP, sonra CHP ile mutabakat alanlarını genişleterek, harekete daha yoğun bir milliyetçi karakter katmaya çalışıyor. Orduyu darbeden muaf göstermenin yolu tüm suçu cemaatin üzerine yıkmak olduğu için FETÖ’yü tek darbeci olarak öne sürmek, Yenikapı mitinginde olduğu gibi Genelkurmay Başkanı’nın bile konuşturulduğu bir milliyetçi bulamacın şekillenmesine hizmet ediyor. Darbe karşıtı hareketin içinden idam sloganlarının yükselmesi, bu harekete yaslanarak Kürtleri dışarıda bırakan bir mutabakatın şekillenmesi, AKP liderliğinde bir AKP-CHP-MHP mutabakatının bu kitle hareketi üzerinden inşa edilmesi, darbeye karşı direnen kitlelerin solu yanında bulmaması nedeniyle yaşanıyor.
8. Darbe karşıtlığından OHAL’e: Bu nedenle darbeyi bir kitle hareketi püskürtmüş olmasına rağmen, darbecilerle baş etmek için OHAL ilan edilebiliyor. OHAL koşullarında demokrasi mitingleri yapılması, yasaklı Taksim Meydanı’nın CHP’nin darbe karşıtı mitingine açılması, OHAL koşullarında HDP’nin darbe karşıtı demokrasi mitingleri yapması, içinden geçtiğimiz koşulların çelişkili karakterini açığa seriyor. Bir yandan polise aşırı yetki veren OHAL, bir yandan demokratik sınırların kullanılmasında kısmi rahatlık. Bir yandan gözaltında kötü muamele şikayetlerinde artış, bir yandan Batman’da on binlerce insanın katıldığı darbe karşıtı HDP mitingi. Bir yandan on binlerce insanın açığa alınması, öte yandan AKP ile CHP arasında toplumsal kutuplaşmayı azaltmaya yönelik girişimler ama aynı zamanda HDP’yi saf dışı etme planları. Bir yandan 30 günlük gözaltı süresi, diğer yandan askeri vesayeti en azından teknik açıdan imkânsız kılacak adımların atılması. 15 Temmuz’dan sonra, darbeye karşı sokaklara çıkan insanlarla bağlantı kurmayı, tartışmayı, darbeye karşı çıkanlarla demokrasinin alanının genişlemesi için mücadele etmeyi hedefleyen bir politik hat, darbe girişimlerini nihayete erdirecek olanın demokrasinin alanının genişlemesi, dolayısıyla OHAL değil sınırsız düşünce, gösteri, örgütlenme ve ifade özgürlüğü olduğunu anlatma şansına sahip. Darbeye direnen insanları iki İslamcı klik arasındaki çarpışmanın aparatları olarak görmek, IŞİDçi olarak yaftalamak, gerici ve faşist olmakla suçlamak (bu harekete katılan insanlar arasında aşırı sağcı, ulusalcı, milliyetçi ve faşistlerin olmadığını söylemek demek değildir; kuşkusuz 15 Temmuz hareketinde bu türden eğilim sahipleri de alanlardaydı) darbe sonrası siyasal alanı, AKP-CHP-MHP müdahalesi karşısında savunmasız bırakmaktır. Darbe karşıtlarına idam sloganının attırılmaya çalışıldığı yerde, “İdama hayır!” sloganını attırmaya çalışmadan, demokrasiyi savunan bir odağı güçlendirmeden kitleleri aşağılamak çocukça bir politika izlemektir.
9. Darbeden barışa: Sosyalistler, OHAL’in ilan edildiği gün İstanbul’da “Darbeye hayır! Şimdi barış zamanı” başlıklı bir basın açıklaması yaptılar. Darbeye zemin hazırlayan en önemli gelişme, kuşkusuz ki Kürt sorununda savaş politikalarının devreye girmesidir. Darbenin akıllardan çıkması için, ordunun yeniden yapılanması, küçültülmesi, harp okullarının, askeri liselerin kapatılması, TSK’nın Savunma Bakanlığı’na bağlanması önemli adımlardır. Bu adımların daha demokratik bir yöntem izlenerek atılması, parlamentoda HDP’nin de katılacağı ve toplumun içselleştireceği bir şeffaflık içinde atılması gerekir. Ama önemli olan, darbeci mantığı, her girenin bir tür darbeciye dönüştüğü militarist ordu iklimini dağıtmak için, Kürt sorununda barış sürecinin devreye gitmesi, Kürt halkının tüm temel haklarının kabul edilmesi ve bu hakları güvence altına alacak bir demokratik anayasanın hazırlanmasıdır. Türkiye Cumhuriyeti’nin soykırımcı İttihat ve Terakki geleneğinden gelen yapılanmasını devralan tarihinin aynı zamanda bir darbeler tarihi olması, Kürt sorununda çözümün sürekli ertelenmesiyle doğrudan ilişkilidir. Önümüzdeki dönem OHAL’den çıkıp demokrasiye yönelip yönelmeyeceğimiz, yeni darbe girişimlerinin engellenip sonsuza kadar yok edilip edilemeyeceği, Kürt sorununun çözüm sürecinin yeniden başlayıp başlamayacağı ve HDP’nin düşmanlaştırılmaktan vazgeçilip geçilmeyeceğiyle ilgili bir mücadele alanıdır aynı zamanda.
Şenol Karakaş
(Sosyalist İşçi)