15 Temmuz’un 6. yıldönümünde darbelere karşı mücadelenin önemi güncelliğini koruyor.
15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan, bir mizansen ya da tiyatro değil gerçek bir darbe girişimiydi. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997’de yapılan darbelerin bir devamıydı.
Darbe başarısız oldu, çünkü bu seferki cunta merkezi emir komuta zincirini harekete geçiremedi ve ordu bölündü. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde ise genelkurmaydan başlayarak ordu bir bütün olarak hareket etmişti.
27 Mayıs 1960 darbesi, emir komuta zinciri dışında, alt kademe subayların kalkışması olarak gerçekleşmiş ve başarılı olmuştu. Bunun en önemli sebebi, darbe öncesi yaşanan siyasi kriz içinde cuntanın toplumsal bir destek kazanmasıdır. 15 Temmuz’da ise sokaklar AKP hükümetine öfkeli ve darbecileri alkışlayan insanlarla dolmadı. Aksine daha Erdoğan TV’ye bağlanıp sokağa çıkma çağrısı yapmadan saatler önce darbeye karşı sivil direniş başlamıştı.
Darbe karşıtı mücadelenin belirleyiciliği
Bunu var eden ise 2008’den itibaren farklı görüşlerden darbe karşıtlarının, Darbelere Karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu etrafında yürüttüğü kitlesel mücadeledir. 2003’ten itibaren yapılan ve 2007’de ayyuka çıkan darbe planları bu mücadeleyle çöpe gitmişti. 12 Eylül ve 28 Şubat’ın yaraları açıkken bu cesur mücadeleler sayesinde darbelere amasız fakatsız karşı olmak büyük çoğunluk için bir ilke haline gelmişti.
AKP hükümetine büyük ve haklı bir öfke duyan kitleler mevcutken, darbeye desteğin ufacık bir azınlıkla sınırla kalması; sokaklarda kahramanca sivil direnişler yapılması, 15 Temmuz cuntasının planlarını alt üst eden yegane faktördür. Devlet güçleri, darbe sırasında dağılmış, ancak ertesi gün toparlanıp duruma el koyabilmişti.
Darbenin sulandırılması
Her başarısız darbe girişimi gibi 15 Temmuz’un ardından durumu bulanıklaştıran bir dizi tartışma ortaya çıktı. 6 yıl sonra gerçekten bir darbe yaşanıp yaşanmadığı sorgulanır oldu. Bulanıklığı yaratan ve artıran bazı sebepler var.
– Cuntanın siyasi karakteri ve bileşiminin perdelenmesi: 15 Temmuz cuntası bir koalisyondu. Bu koalisyonda Fethullahçılar başı çekerken, yanlarında bazı başka, geleneksel kesimlerden generaller ve kariyerist subaylar da vardı. Darbe davalarında verilen ifade ve savunmalara bakıldığında bu açıkça görülüyor. Erdoğan ve AKP yıllarca ortak olduğu Fethullahçılarla, 2014’te bozuştuktan ve savaşa giriştikten sonra bu darbe meydana geldi. Devrilmek istenen iktidar, bu darbenin FETÖ işi olduğu propagandasını hızla yaydı ve darbe koalisyonunun diğer ortaklarının siyasi karakterini perdeledi. Bunda eski düşmanları Ergenekoncu-Balyozcu-Ülkücü generallerin uzunca bir süredir iktidarla kurmaya başladığı ilişkiler etkili oldu. FETÖ hayaleti iktidar çevreleri tarafından o kadar büyütüldü ki zaman geçtikçe iktidarın karşısına geçecek yeni kesimler bu propagandaya inanmaz ve darbenin gerçekliğini sorgular hale geldi. Darbe davaları sulandırıldı, içi boşaltıldı.
– 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL: 16 Temmuz sabahı darbecilerin yenilmesi sonucu geniş kesimlerde duyulan sevinç, yerini yeni iktidar koalisyonun kararları ile hızla kuşkuya bıraktı. Darbe girişiminde beş gün sonra ilan edilen Olağanüstü Hal ile ülkede rejim değiştirildi. Oluşturulan baskıcı rejim, sadece darbecileri yani generalleri ve rütbeli subayları hedef almadı. Darbeye katılmayan, sivil olduğu için darbe yapacak gücü olmayan, tüm darbelere karşı olan farklı görüşlerden yüz binlerce kişi işini kaybetti. On binlerce kişi tutuklandı. OHAL yönetimi, AKP’ye muhalif, faşistlerin ve Ergenekoncuların düşman olarak gördüğü tüm muhalifler üzerinde acımasızca baskı kurdu. Ortaya çıkan yeni rejim öylesine korkunçtu ki hışmından nasibini alan geniş kesimler 15 Temmuz’u sorgular hale geldi.
– Türk tipi başkanlık sistemi: Adı iktidarın faşist ortağı tarafından konulan başkanlık rejimi, OHAL’in demir yumruğunun ardından, baskıyı kalıcı hale getirerek 2018’de iktidar oldu. AKP ve MHP tarafından kurulan yeni rejim, ekonomik dengeleri bozup serveti küçük bir azınlığın elinde toplatırken adalet, hak ve özgürlükler yok edildi. Darbe girişimden altı yıl sonra iktidar blokuna olan toplumsal destek hızla gerilerken, karşılarında olan öfkeli kalabalıklar büyüdü. Erdoğan yönetimi öyle ataklar yaptı ki – HDP’li seçilmiş belediyelere kayyum atamak, kaybettiği İstanbul seçimlerini tekrarlatmak gibi – 15 Temmuz’un iktidarın bir oyunu olduğu fikri daha fazla meşruiyet kazandı.
– Darbenin bilinmez bırakılan yönleri: Üzerinden altı yıl kadar kısa bir zaman geçmesine, şimdiki kuşakların bizzat tanık olmasına rağmen hakkında en az bilgi sahibi olunan darbe girişimi 15 Temmuz’dur. Erdoğan darbeyi eniştesinden duyduğunu söylemişti. Binali Yıldırım, MİT’in kendisine bilgi vermediğini canlı yayında ifade etmişti. Darbe sırasında Genelkurmay Başkanı olan Hulusi Akar ve MİT Başkanı Hakan Fidan, mecliste oluşturulan darbeleri araştırma komisyonunun davetine gitmedi ve altı yıldır hiçbir bilgi vermedi. 15 Temmuz başarısız darbe girişiminin karanlıkta kalan yanlarının büyüklüğü, darbeyi sorgulanır hale getirdi ki bu cuntanın en çok istediği şeydi.
Tüm bunlar, iktidar blokuna karşı öfke, 15 Temmuz darbe girişimine karşı çıkmanın ve 15-16 Temmuz darbe karşıtı direnişi savunmanın gerekliliğini ortadan kaldırmıyor. Bu tarihi bir tartışma değildir. Darbeler ve ardından kurulan rejimlerin siyasi tarihin büyük bölümünü kapladığı Türkiye’de darbelere karşı mücadele her zaman güncel bir konudur. Dünyanın içinden geçtiği koşullar birçok ülkede darbelere ve darbe girişimlerine neden olmaktadır.
Sosyalistler, amasız fakatsız tüm darbelere karşıdır. 15 Temmuz akşamı erken saatlerde dediğimiz gibi: Darbeye geçit yok!