Cumartesi Anneleri’nde 563. hafta: “Barıştan önemli bir şey yoktur”

Cumartesi Anneleri/İnsanları 563. buluşmalarında, 20. yılında Güçlükonak Katliamı’nın akıbetini sordu, “Güçlükonak’tan Sur’a tüm katliamların sorumluları hesap versin” çağrısında bulunarak, barış taleplerini yinelediler.

Buluşmada ilk olarak Kenan Bilgin’in kardeşi İrfan Bilgin konuştu. Konuşmasına, 20 yıl önce gözaltında işkenceyle öldürülen gazeteci Metin Göktepe’yi anarak başlayan Bilgin, haftalardır adalet arayışını sürdürdüklerini, ancak bu adalet arayışları sonucunda sorumluların hesap vermediğini söyledi.

Bilgin, “Bu zihniyetle Türkiye’yi yönetenlerden bu insafsız katliamların hesabının verilmesini beklemek bence abes olur. O yüzden işimiz zordur. Çünkü Hitler faşizmini rehber edinmiş bir iktidar var. Yine de biz bu mücadeleyi sürdüreceğiz” dedi.

Bilgin’in ardından konuşan Cemil Kırbayır’ın ağabeyi Mikail Kırbayır, sokağa çıkma yasaklarına değinerek, insanların evlerinin birer hapishaneye dönüştürüldüğünü belirterek, “Yedisinden yetmişine insanlar katlediliyor” dedi.

“İnsanlığa karşı suçlarda zaman aşımı olmaz”

Güçlükonak Katliamı’nda yaşamını kaybedenlerin ailelerinin avukatlarından olan ve dönemin İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi Başkanı Ercan Kanar ise yıllarca verdikleri hukuk mücadelesi sonucunda açılan soruşturmaların sonuçsuz kaldığına değinerek, “Bu ülkenin güçlü, cesaretli savcıları nerede? İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda zaman aşımı olmaz. Savcıları bu katliamın sorumlularını yargılamak üzere göreve çağırıyorum” dedi.

Güçlükonak’ta hayatını kaybeden Ahmet Kaya’nın kızı Emine Kaya ise katliamı devletin yaptığından kuşkularının olmadığını belirterek, “İnsan hayatından hiçbir şey önemli değildir. Barış istiyoruz. Barıştan önemli bir şey yoktur. Dün medya Güçlükonak’ı yanlış yazdı, bugün de Cizre’de Silopi’de olanları yanlış yazıyorlar. Biz biliyoruz bu katliamı PKK değil devlet yaptı” dedi.

“JİTEM’in işiydi, söyleyemedik”

Haftanın açıklamasını İnsan Hakları Derneği (İHD) Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyonu adına Nur Sürer okudu.

Güçlükonak’tan Sur’a faili devlet olan tüm katliamların sorumluları hesap vermesi gerektiği söyleyen Sürer, “Katliamı planlayanlar, uygulayanlar, örtbas edenler, gerçeği değiştirerek toplumu yanlış bilgilendirenler hesap vermelidir. Bu katliamı cezasız bırakanlar hesap vermelidir” dedi.

Sürer, dönemi bakanlarından Adnan Ekmen’in katliamdan 13 yıl sonra söylediği “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. PKK’nın değil, JİTEM’in işiydi, söyleyemedik” sözlerini de hatırlattı.

“Güçlükonak’tan Sur’a faili devlet olan tüm katliamların sorumluları hesap versin!”

Açıklamanın tamamı şöyleydi:

563. haftamıza gittikçe ağırlaşan hak ihlalleri ile başlıyoruz.

Sokağa çıkma yasağı nedeniyle insanlar toprağa veremedikleri cenazeleriyle evde birlikte yaşamak zorunda bırakılıyorlar.

Beyaz bayrakla sokağa çıktıkları anda keskin nişancıların, tanktan atılan topların hedefi olan insanlar, evlatlarının, annelerinin, eşlerinin, kardeşlerinin cansız bedenlerinin sokakta çürümesini izlemek zorunda bırakılıyorlar.

Can güvenliği olmayan insanlar morgdaki ölülerini teslim alıp defin edemiyorlar.

Bütün bunlar yetmezmiş gibi 7 Ocak 2015 tarihinde Adli Tıp Yönetmeliği’nde yapılan değişiklikle cenazelerin, yakınlarına haber verilmeden kimsesizler mezarlığına gömülme tehlikesi gündeme geldi.

Ailelere çektirilen bu ızdırap, yaşanan bu vahşet işkencedir, insanlığa karşı suçtur, hiç bir koşulda meşrulaştırılamaz.

Herkesin onurlu bir şekilde gömülme ve bir mezara sahip olması tartışılmaz bir haktır.

Herkesin ölen yakınlarına karşı son görevlerini yerine getirmesi tartışılmaz bir haktır. Hükümet bu hakları engelleyerek suç işliyor.

Bizler bir mezarın peşinde bir ömür geçiren kayıp yakınları ve buna tanıklık eden insan hakları savunucuları olarak hükümetin cenazelerine ulaşmaları engellenen ailelere yaşattığı bu hukuk dışı uygulamaları unutmayacağız. Hükümetin ölü bedenler üzerinden yaptığı bu insanlık dışı güç gösterisini affetmeyeceğiz.

Bugün, Güçlükonak Katliamının 20. yılında “Güçlükonak’tan Sur’a faili devlet olan tüm katliamların sorumluları hesap versin!” talebiyle buluştuk.

1996 yılının 10- 12 Ocak tarihleri arasında askerler, Şırnak’ın Güçlükonak ilçesine bağlı Çevrimli ve Yatağan köylerine baskın yaptı. Abdullah İlhan, Ahmet Kaya, Ali Nas, Neytullah İlhan, Halit Kaya ve Ramazan Oruç’u gözaltına aldı. PKK’ye yardım ettikleri gerekçesiyle gözaltına alınan köylüler, Taşkonak Jandarma Taburu’na götürüldü. İşkenceyle sorgulanarak öldürüldü.

15 Ocak 1996 tarihinde Koçyurdu köy muhtarı ve aynı zamanda korucu olan Mehmet Öner’i arayan jandarma, gözaltındakileri serbest bırakacaklarını, onları almak için bir minibüs göndermelerini istedi. Korucular Hamit Yılmaz, Abdülhalim Yılmaz, Mehmet Öner ve Lokman Özdemir, Ramazan Nas’ın kullandığı 56 AH 320 plakalı minibüsle Taşkonak Jandarma Taburu’na gitti.

Tabura gelen 4 korucu da öldürüldü ve daha önce öldürülen 6 köylü ile birlikte, 10 kişinin cansız bedenleri minibüsün koltuklarına bağlandı, başlarına da çuval geçirildi. Ramazan Nas’ın kullandığı minibüs jandarmanın kontrolünde yola çıktı. Yol askerler tarafından trafiğe kapatıldı.

Minibüs bir noktaya gelince aracın içindeki jandarmalar inerek uzaklaştı. Yolu kesen özel tim, önce minibüsü silahla taradı. Attıkları roketler sonucu minibüs ve içindeki 10 ceset kömür haline geldi. Kaçmaya çalışan minibüs sürücüsü de taranarak öldürüldü. Adeta kül olmuş bedenler, ailelere teslim edilmedi. Üzerinde kimliklendirme çalışması yapılmadan, dini vecibeler yerine getirilmeden güvenlik güçlerince toplu halde gömüldü.

16 Ocak 1996’da Genelkurmay Başkanlığı, Ankara’dan Güçlükonak’a getirilen gazetecilere PKK’nin yolcu minibüsüne saldırdığını söyledi, gazeteler de böyle yazdı.Genel Kurmayın açıklamasındaki çelişkiler nedeniyle, İstanbul’da “Barış İçin Bir Araya Çalışma Grubunun çağrısıyla, sivil toplum kuruluşlarının üyelerinden oluşan bağımsız bir heyet kuruldu. Heyet, hazırladığı raporda “Katliamın birkaç askerin yapamayacağı kadar büyük bir organizasyon gerektirdiği ve bölgede görev yapan bütün askerlerin komplonun parçası olarak emir komuta zinciri içinde hareket ettiğini belirtilerek Genelkurmay Başkanlığı aleyhinde, “toplu cinayete azmettirme ve haber alma özgürlüğüne müdahale” iddiasıyla suç duyurusunda bulundu.

Gerçekler bu kadar ortadayken yapılan tüm başvurular sonuçsuz kaldı. AİHM’e taşınan davada Türkiye etkin soruşturma yapmadığı için mahkûm oldu. Katliamdan 13 yıl sonra yaptığı itirafta, dönemin bakanlarından Adnan Ekmen, “Olayı araştırınca arkasından devlet çıktı. PKK’nın değil, JİTEM’in işiydi, söyleyemedik.” dedi. Güçlükonak katliamının faili devlettir. Bu katliamı planlayanlar, uygulayanlar, örtbas edenler, gerçeği değiştirerek toplumu yanlış bilgilendirenler hesap vermelidir. Bu katliamı cezasız bırakanlar hesap vermelidir.

İnsan Hakları Derneği İstanbul Şubesi
Gözaltında Kayıplara Karşı Komisyon

ilginizi çekebilir

boykot
Boykot ve işçi sınıfının bir parçası olarak “eğlence sektörü” çalışanları
WhatsApp Görsel 2025-04-02 saat 10.56
Marksizm 2025: Felaketler çağında umudu birlikte örgütleyelim
evil
Tanju Özcan ırkçılık saçmaya devam ediyor: “Ermeni baban”